Arife Kabil, "Kadına şiddet ‘iyi erkek’ ‘kötü erkek’ meselesi değil", Zaman Gazetesi, 26 Nisan 2015
Kimilerine göre kadına şiddet hep vardı ama farkındalık arttığı için daha çok duyuluyor. “Kadına şiddet vakalarını farkındalık diyerek geçiştirmek, sorunla mücadeleyi baştan kaybetmektir.” diyen Prof. Dr. Yakın Ertürk, konuyu insan hakkı meselesi olarak ele almaya davet ediyor.
Ülkeye bahar bir türlü gelemezken, ekonomik kriz beklerken, seçim döneminden geçerken ve çözüm sürecinde umutları korurken gerçekliğini hiç yitirmeyen bir gündemimiz daha var; kadına yönelik şiddet. Toplum şiddeti normalleştirmiş görünürken kadın hakları mücadelesine yıllarını verenler çözüm aramaya devam ediyor. Bu isimlerden biri de Prof. Dr. Yakın Ertürk. Uzun yıllar Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü yapan Ertürk, Sınır Tanımayan Şiddet kitabıyla konuya bir daha dikkat çekiyor. Kadına şiddeti bir insan hakları sorunu olarak ele alan Ertürk, kitapta dünya kadınlarının bu yöndeki mücadelesini ayrı başlıklar altında inceliyor. Kaleme aldığı ülkelerde göze çarpan ortak özellik, kadının ev içinde şiddet görmesinin normal ‘özel mesele’ olarak değerlendirilmesi. Bu bakış açısı yüzünden aile içinde veya evde şiddet gören kadına ne devlet yetkilileri ne de ailesi müdahale etmekte istekli davranmıyor.
Türkiye’de 2002 ile 2009 arasındaki kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığına dair rapora dikkat çeken Ertürk, şiddetin sebebini kısaca kadını ‘yerinde tutma’ çabası olarak açıklıyor. Ona göre değişen aile yapısı ataerkil güç ilişkilerini de değiştiriyor. Eskiden kendisine yönelik birçok davranışı normal bulan kadın, bugün birey olarak haklarının daha çok farkında. İşte bu noktada sesini yükseltmeye başlayan kadın, haklar konusunda siyasi iradenin zayıf olduğu ülkelerde şiddete maruz kalıyor. Kadın ve aileden sorumlu devlet yetkililerinin bile konuyu, “Şiddet değil, farkındalık ve görünürlüğü arttı” minvalindeki sözlerine ise Yakın Ertürk, şu yorumu getiriyor: “Kadına şiddet vakalarını farkındalık diyerek geçiştirmek sorunla mücadeleyi baştan kaybetmek demektir.” Neredeyse her gün duymaya alıştığımız şiddet vakalarında düşülen bir hata da olayı erkeğin kişilik özelliğine bağlamak. Ertürk’e göre bu düşünce sorunun yapısal bir eşitsizlikten kaynaklandığı gerçeğini örtüyor. Sorunun ‘iyi erkek, kötü erkek’ kadar basit bir mesele olmadığının altını çizen Ertürk, “Şiddetin sebebi kişisel özelliklerden kaynaklansaydı çok daha kolay çözülürdü. Bunun yapısal bir sorun olduğunu göz ardı edemeyiz.” diyor. Bu açıdan bakıldığında kadına şiddeti diğer eşitsizlik sistemleri ile bir değerlendirmek mümkün. Ertürk’ün konuyu insan haklarına bağlama sebebi de bu yüzden. Zira toplumun her kesiminde şiddet, iktidar ilişkileriyle ilişkili. Tahakkümü elinde bulunduran kesimin iktidarı sarsıldığı anda ise şiddet ortaya çıkıyor. Ancak kadına yönelik şiddeti toplumdaki diğer eşitsizlik örneklerinden ayıran bir özelliği var. O da şiddete uğrayan kadının belli bir ekonomik kesimden olmaması. Ayrıca araştırmalar, her eğitim düzeyinden kadının şiddete maruz kaldığını da gözler önüne seriyor.
Diğer ülkelerde durum ne?
Prof. Yakın Ertürk, Sınır Tanımayan Şiddet kitabında farklı ülkelerle ilgili şu bilgilere yer veriyor:
Hollanda’da yerli kadınların özgürleşme süreçlerini tamamladıkları düşünüldüğünden cinsiyet eşitliği konuları siyasetin dışına itilmiş durumda. Devlet kadına şiddet konusunu göçmen kadınlar bağlamında bir entegrasyon sorunu olarak tanımlıyor. Yerli kadınların maruz kaldığı en yaygın şiddet biçimi halihazırdaki ya da eski eş tarafından uygulanan şiddet. Hükümet, ev içi şiddete kadın mağduriyeti olarak bakmıyor. Özel ilişkilerdeki bütün şiddet biçimlerini aynı kefeye koyuyor.
İsveç ise Hollanda’nın aksine sorunu ‘erkeğin’ kadına şiddeti olarak nitelendiriyor. Bu sorunu sonlandırmak ise hükümetin öncelikli hedefi. İsveç, kadına şiddet konusunda çok iyi yasallara sahip.
Rusya’da kadına şiddet, işsizlik düzeylerindeki artış, erkekler arasında yaygınlaşan alkol/uyuşturucu bağımlılığı ve cinsel istismarın normalleşmesi gibi faktörlere bağlanıyor. Rusçadaki ‘döven adam seven adamdır’ deyimine sıkça gönderme yapılması da sorunun derinlerde olduğunu gösteriyor. Orada da aile içi şiddet meselesi Türkiye gibi ‘özel mesele’ olarak görülüyor.
Yasa değişti ama zihniyet aynı
Son dönemde ülkede kadınların dezavantajlı konumunu düzeltmek için Meclis’te ya da iş dünyasında temsil oranına alt sınır getiriliyor. Sorunu düzeltmeye yönelik çeşitli yasalar çıkarılıyor. Öte yandan çalışmak istediği için eşini öldüren adama ‘kravat taktı’, ‘hâkime saygılı davrandı’ gibi komik nedenlerle iyi hal indirimi veriliyor. Bu çelişkiyi komik, aynı zamanda trajik bulan Yakın Ertürk, “Ceza kanunlarında cinsel nitelikli suçlarla ilgili maddelerde gerçekten önemli bir dönüşüm gerçekleşti. Ama uygulamada hep benzer tutarsızlıkları görüyoruz; yasalar değişti ama zihinler değişmedi.” diyor.