| ISBN13 978-975-342-943-6 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ali Akay, "Tuhaflıklara şahit olmak adına", Radikal Kitap, 28 Kasım 2014 Fransa’da yapısalcılığın “babalarından” olarak adlandırılan Claude Lévi-Strauss’un Hepimiz Yamyamız adlı kitabı Türkiye’deki okurları için oldukça eğlenceli, bilgi veren ve ünlü antropoloğun yöntemini kavrama açısından ayrıca değerli bir kitap. Okunduğunda “mitik düşünce” ile “rasyonel düşünce” arasındaki hiyerarşisiz ilişkiyi hemen görmek mümkün. Maurice Olender’in de önsözünde belirttiği gibi, İtalya’nın La Repubblica gazetesinden gelen bir teklif üzerine yazılan bu yazılar birbirlerinden bağımsız duruyor, ama bir yöntem birliğine de ışık tutuyorlar. Biraz 1950’li yılların sonundaki havayı yeniden hatırlamak, biraz da bu göstergebilimsel işaretleri takip ederek eğlenmek, tuhaflıklara şahit olmak bu okumanın içinden geçebilecek çizgiler. On altı metinden oluşan kitapta Claude Lévi-Strauss güncel olaylardan yola çıkarak kendi refleksiyonunu ve bilgisini konuşturuyor. Metinler gazete için yazılmış olduğundan, okur metnin içine kolayca girebiliyor (Lévi-Strauss’u okumak her zaman çok kolay değil). Kimi zaman Noel Baba törenlerinin nasıl oluştuğunu anlatır, kimi zaman ise Japonya’da veya Orta Doğu’da “tersine dünya” olarak adlandırılabilecek farkları vurgular. Bir bakıma Georges Dumézil’in yöntemine yakınlaşmış olan Lévi-Strauss, okumasını, iki parçadaki karşıtlıklar üzerinden gerçekleştiriyor. Bir yanda çocukların öcü olarak korkutulduğu “Kamçılı Baba”, diğer yanda ise “Noel Baba”; bunlar hem birbirlerine zıtlar hem de birbirlerini tamamlamaktalar. Bütün mitolojik hikâyelerde gerçek, birbirlerine hem karşıt hem de tamamlayıcı iki ayrı entrika parçasından hareketle ortaya çıkartılıyor. Tıpkı Foucault’nun “Oedipus” analizinde olduğu gibi, yarımlar birbirini tamamlayarak gerçeği ortaya çıkartıyor. Anlatılan hikâyelerde bilinmeyen entrika bir bilinenle birleştiğinde birbirlerini tamamlayabiliyorlar. Veya Latin Amerikalı yerli kabilelerindeki ikizlik mitosu beyaz ile yerliyi en başından itibaren ayırmaktadır. İkizler en korkulan varlıklar olduğu için öldürülürler bazı toplumlarda; bazen ise mitolojiye göre, “demiurgos bir erkeği kurtarmış bir de kadını yaratmış” ve böylelikle de türü yaşatabilmiştir. Sanatların babası olan demiurgos ikinci bir kişilik olarak çıkar, ikinci bir demiurgos vardır ki, bu da beyazları yaratmıştır ; dolayısıyla ikilikler devam etmektedir. Foucault’nun tarihi bir vaka üzerine yaptığı ve kitaplaşan çalışmasını hatırlarsak iki cinsiyetli Alexina B.’nin hikayesi de iki cinsiyetli transgender kişinin ikizliğini aynı kişide göstermektedir. Uslu çocukların koruyucusu İkizlik meselesi, Noel Baba ile Kamçılı Baba arasındaki farklar zaman içinde birisinin geri atılarak diğerinin öne çıkartılmasıyla birleşiyor. Mesela, daha geçenlerde Hollanda’da 15 Kasım 2014 tarihinde, uslu çocukların koruyucusu Aziz Nikola, negatif bir kişilik olarak anılan ve Noel Baba, Aziz Nikola’nın yardımcısı olan siyahi Kamçılı Baba ile birlikte ortaya çıkıp 5 ve 6 Aralık’ta hediye dağıtacağını ilan etti. Sosyal Demokrat politikacı Eberhard van der Laan’ın izin verdiği bu korteje karşı çıkanlara devlet konseyi ret kararı verdi. Görüldüğü gibi hâlâ bu sorunların içinde yüzmeye devam etmekteyiz. Claude Lévi-Strauss söz konusu tartışmalardan “birisinin diğerinden daha az rasyonel olmadığını” yazdığında, iki ayrı düşünce biçimi arasındaki hiyerarşinin de bir yana bırakıldığını fark ediyoruz. İyi niyetli Noel Baba ile ölüme yakınlaşan ve ceza veren Kamçılı Baba iki ayrı rasyonellik içinde törenlerin giriş ayinlerini iki farklı şekilde gerçekleştirerek, çocukları zapturapta almayı başarabiliyor. Büyüklerin küçükleri düzen ve itaat içinde tutmaları için yapılan âdetler bunlar. Aslında hikâye France-Soir gazetesindeki bir haberden yola çıkmakta Kitapta, başta belirttiğimiz gibi Fransa’nın Dijon kentinde Kilise’nin önünde Kilise papazlarının çocuklara Noel Baba figürünü yaktırmasıyla başlayan kamu önündeki toplumsal tartışmaya ait olarak Claude-Lévi Strauss’un analizi, metnin okunmasıyla yavaş yavaş ilerliyor ve antropolog olayı açarak, anlatarak ele alıyor. Antropologu ilgilendiren ise bu mitin nasıl daha sonra ortaya çıkarak biçim değişikliğine uğraması ve form değiştirmesidir. Birbirinden farklı gibi duran yaşam biçimlerinde de bu ikizlikler mevcuttur. Bir tarafta teknolojinin ilerlemesiyle yapay döllenme Batılı toplumlarda ilk yıllarda muhafazakâr çevrelerde nasıl bir sorun olarak durmaktaysa, etnologların çalışmalarında yine benzer bir şekilde kısırlık ve dölleme yollarının kabulü yani, başka bir erkekten cinsel ilişkiyle alınan spermin koca tarafından kabulü için çeşitli ritüeller ve yollar bulunduğunu öğrenmekteyiz. Kısır bir kadın ile kısır olmayan taşıyıcı konumundaki bir kadın arasında eşinden diğer kadına bir çocuk yapma da ve bunun evli kadın tarafından kabulü de hukuki durumu takip etmekteyiz. Bu tip örnekleri ancak etnologlar çözebilmekte veya örneklemekte ve bize aktarabilmektedirler. Aynı şekilde kadın sünneti ve erkek sünneti arasındaki ilişkiyi ele alırken, Claude Lévi-Strauss bize rölativizmin örneklerini etnografik olarak vermektedir. Atılı toplumlarda hukukçuların anlayamadığı meseleleri etnologların anlayıp anlatması da ilginç durmaktadır. Ve, ayrıca kadın sünnetine karşı çıkan feministler bu tip geleneksel âdetleri, etnologların araştırmalarındaki kadınların sünnetli olarak anlattıklarına ve örneklemelerine baktıklarında bu âdetlerin yaban toplumlarda nasıl çözümlenmekte olduğunu daha iyi anlayacaklar ve belki de başka yaklaşımlar önereceklerdir. Aynı makalede ise “taşıyıcı anne”, “sperm bankası” gibi modern teknolojilerin yabanlarda nasıl, hangi koşullarda zaten yaşanmış olduğunu okumak, modernliğe ve teknolojiye inanmışlar için çarpıcı kanıtlar ortaya koymakta. Veya kadın sünneti üzerine tartışmalarda süregiden yerlilerin âdetleri ve Batılı feministlerin eleştirileri arasındaki tartışmalarda bizi düşündürecek bir şekilde bütün olgular ortaya dökmekte. Modern toplumlardaki sorunları eski diye adlandırdığımız toplumlar nasıl yaşamışlar ve yaşamaktalar? Bunu anlamak her anlamda çok zihin açıcı ve ilginç. Bu kitap “yaban dünyanın” merkezini ve etrafını görebilmek, anlamaya çalışmak ve Claude Lévi-Strauss’un yapısalcı zihniyetini görmek için en kolay okunacak kitaplardan birisi, sanırım. “Etnoloğun Mücevherleri” adlı bir bölüm var. Bu mücevher aynı zamanda kitap için de kullanılabilecek bir kelime. Elimizde mücevher bir kitap var: Entelektüel ve popüler yan yana ele alınmakta. Bu kitabın okurlarının çok keyif alacaklarını, bilgileneceklerini, bilmedikleri “acayiplikleri” göreceklerini, Batılı ve modern toplumlarla yaban toplumların kıyaslanmasını okuyarak kafalarında yeni bir düşünce alanını oluşturacaklarını sanıyorum. |