| ISBN13 978-975-342-958-0 | 13x19,5 cm, 288 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Giriş bölümünden, s. 11-14 Adalet ve Kalkınma Partisi'nin son on yılda ortaya koyduğu siyaset pratiği neoliberalizme ve İslamcı hassasiyetlere içkin bir sessiz şiddet sergilediği için, bu kitabımız 2012 yılında, ilk kez İngilizce olarak basılırken "Silent Violence" (Sessiz Şiddet) başlığını taşıyordu. Oysa 2013 yılının ikinci yarısından itibaren Gezi Direnişi'yle başlayan ve Türkiye geneline yayılan direnişe kurumsal iktidar mekanizmalarından verilen karşılık, artık iktidarın şiddetinin hiç de sessiz kalmadığını, şiddetini sessizleştiremediğini gösteriyor. Halihazırda kitap boyunca "sessiz şiddet" metaforunu genelde neoliberal dönüşüm süreçlerinin gerektirdiği, özelde AKP hükümetlerinin uyguladığı politikaların farklı düzlemlerde kimi zaman birbiriyle çelişen içeriklerini ve bu çelişkilerin şiddetin sessizleştirilmesindeki işlevlerini ifade etmek için kullanıyoruz. Hatırlanacaktır, bu yıllar boyunca AKP politikalarının en dikkat çekici yanlarından biri sürekli ikilikler taşımasıydı. Sözgelimi, bir yanda kadınların bedenlerine ahlakçı bir yerden bakan ve/veya feminizmi ahlakçı bir düzlemde dışlayan ve marjinalleştiren, kadın-erkek eşitliğini reddeden bir söylemsel görünümün yanında, kadın hakları örgütleriyle "diyalog" içerisinde kadınlara yönelik şiddetle ilgili yasal düzenlemeler yapan bir hükümetin söylemsel pratiklerinin satır aralarında gezinen şiddetin tam da böyle bir ikilikle sessizleştiğini söylemek mümkün. Bireysel haklar ve özgürlükler çerçevesine dayanarak vatandaşlık gereği edinilmiş —ve Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman hakkı verilmemiş "sosyal" sıfatıyla— sosyal haklar nosyonunun külliyen ortadan kaldırılması da aynı şekilde… Yine, "açılım paketleri" etrafında kültürel ve siyasal haklar için mücadele eden Kürt örgütlenmelerini o andaki iktidar denklemlerine göre "Kürt meselesi"nin çözüm sürecine dahil etmek/etmemek örneğinde de aynı sessizleştirmeyi görebiliyoruz. Ama 2013 Haziranı'ndan itibaren önce İstanbul'da Taksim Meydanı'nda ve kısa süre içinde tüm Türkiye'de halkın kendiliğinden örgütlülüğüyle kamusal alan taleplerine/iddialarına hükümet nezdinde verilen yanıt, artık yapısal şiddetin sessizleştirilemediği bir evrede olduğumuzu gösteriyor. Tam da gelinen bu evre, AKP'nin 2002 yılından bu yana sergilediği siyaset seyrine neoliberal yapılanma ile İslamcı siyaset arasındaki ilişkinin kapsamlı bir analizine dayanarak bakmayı gerekli kılıyor. Aslında hatırlanacağı gibi, AKP'nin siyasal kimliği her zaman Türkiye siyasetiyle ilgili tartışmaların başlıca gündem maddelerinden biri olageldi. Yine de şimdiye kadarki tartışmalar genellikle demokrasiye karşı otoriterlik, laikliğe karşı anti-laiklik, sekülerliğe karşı dindarlık ve sivil siyasete karşı askeri siyaset gibi yerleşik ikiliklere dayandırıldı. Bu ikilikler esasen modernleşme paradigmasıyla ilişkili olduklarından, modern hükümet biçimlerinde açıklama sürecinin tekelleşmesi için uygun bir analitik set, yani kavramsal araçlar, söylemsel uygulamalar ve epistemolojik argümanlar sunuyorlar. Başka bir ifadeyle söylersek, Türkiye'nin AKP deneyimini anlamak modernleşme paradigmasına bağlı olduğu müddetçe, bu ikiliklere dayalı araştırmalarla yetiniliyor ve toplumsal bütünlüğü değerlendiren bir analiz imkânını dışarıda bırakmak kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla bu kitapta, yukarıda saydığımız ikiliklerin önemini reddetmemekle birlikte, asıl bu ikiliklerin köklerinde yatan ekonomik, siyasal ve ideolojik yapılar üzerinde duruyoruz. Bu yapıların analizi Türkiye siyasetinin kapsamlı bir şekilde anlaşılması için verimli bir potansiyel yaratmaktadır; çünkü birbirini kısıtlayan din temelli politikalar, demokrasi, sekülarizm, militarizm ve otoriteryanizm arasındaki çok-katmanlı eklemlenmelerin sorgulanmasını gündeme getirirler. Ekonomik, siyasal ve ideolojik yapılara böyle bakmak için neoliberal kapitalizmin Türkiye topraklarındaki görünümünün kapsamlı bir okumasını yapmaya ihtiyaç duyuyoruz. Neoliberal kapitalizm küresel bir olgu olmasına rağmen, bölgeden bölgeye farklı yüzler kazanmış, çeşitli ve kimi zaman çelişkiler de barındıran ittifaklarla ilerlemiştir. Nitekim neoliberalizm "gelişmiş" ve "gelişmekte olan" dünyalar arasındaki genel ayrımların ötesine geçip, gelişmekte olan dünya içindeki bağlamsal dinamikleri de yönlendirerek farklı yollardan işlemeyi şu âna dek başarabilmiştir. Bu bakımdan ve özellikle de Türkiye bağlamında söz konusu farklı yol İslamcı siyaset üzerine inşa edilmiştir. Aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren hiç de yabancı olunmayan bir siyasal duruş olan İslamcılık neoliberal modelin ülkede gelişmesi için uygun bir kanal yaratmıştır. İslamcı siyasetin neoliberal kapitalizme bu eklemlenişinde devlet, ekonomi ve toplumla ilişkisinde tayin edici bir dönüşüm geçirdiği, böylece modern, kapitalist yaşam dünyası ile Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca varlığını sürdüren İslamcı ilkeler arasındaki gerilimin sorgulanır hale geldiği açıktır. Bu da İslamcı ilkeler ile kapitalist ilkelerin yan yanalığını anlamayı zorunlu kılıyor. Kuşkusuz bu eklemlenme aynı zamanda küresel politik ekonomi çerçevesinde de okunabilir ve Doğu (az çok İslamcı olarak algılanır) ile Batı (özünde modern olarak algılanır) arasında uzun zaman önce kurulmuş olan gerilim sorgulanabilir. Ama yerleşik gerilimleri sorgulama çabası da kaçınılmaz olarak sessiz bir şiddeti besleyen kendi gerilimlerini yaratır. Bir başka deyişle, bu sorgulamalar siyasal iktidar araçlarının kullanımı yoluyla devlette, ekonomide ve ideolojik yapılarda bir dönüşümü içerdiğinden, dönüşümün kendisi en bariz olarak bir sessiz şiddet biçiminde açığa çıkar. İktidarın Şiddeti'nde üç temel yaklaşıma öncelik veriliyor: tarih, sınıf ve toplumsal cinsiyet. Tarihsel bakış açısından Türkiye devletinde, toplumunda ve ekonomisinde yaşanan yapısal dönüşümün tarihsel dönüm noktası 1980 darbesi olarak görülüyor. Bu bakımdan AKP'nin iktidara gelişi 1980 darbesinin ardından yaşanan gelişmelere bakılarak bağlama oturtuluyor. Dolayısıyla, son otuz yılın sistemsel süreklilikleri ve kopuşlarının kapsamlı bir analizi yoluyla alternatif bir çağdaş Türkiye siyaseti okuması yapmak amaçlanıyor. |