Giriş bölümünden, s. 9-13
New York'taki bir kitapçıda kişisel gelişim raflarını gözden geçirirken, All About Me (Hakkımda Her Şey) adlı bir kitaba rastlamıştım. Kitabın büyük kısmı yazısızdı. Her sayfada okurun sevdiği ve sevmediği şeylere, hatıralarına ve gelecekle ilgili planlarına ilişkin bir-iki soru vardı, o kadar.
Bu boş alanlar gelişmiş dünyaya hâkim olan ideolojinin kusursuz bir resmini veriyor: Kişi yaşamının nihai efendisidir, her ayrıntıyı belirlemekte özgürdür. Günümüz tüketim toplumunda sadece ürünler arasında seçim yapmak durumunda kalmıyoruz; tüm yaşamımızı karar ve seçimlerden oluşan koca bir alaşım gibi görmemiz isteniyor.
Mesela trenle yaptığım bir yolculuk esnasında, hayatta istediğimi yapmakta özgür olduğum bana defalarca hatırlatılmıştı. Bir üniversite reklamı, "Ne olmak istiyorsan o ol" diyordu. Bir bira şirketi, "Kendin ol" diye sıkıştırıyordu. Bir seyahat acentesi, "Hayat" — yerini şimdi ayırt" diye tembihliyordu. Cosmopolitan'ın kapağında, "Kendin ol" — ama kendinin daha iyi bir versiyonu" yazıyordu. Chase Manhattan'a ait bir bankamatiği kullanırken ekranda şöyle diyordu: "Seçim senin. Chase [arayış] senin." Post-komünist ülkelerde bile reklamlar ne tür bir hayat yaşayacağımıza karar vermemiz gerektiğini söyleyip duruyor. Slovenya'da bir iç giyim firmasının devasa reklam panolarında, "Bugün hangi kadın olmak istersin?" diye soruluyor.
Bulgar bir cep telefonu firması "Bu senin sesin" sloganını kullanırken, Hırvat muadili de aynı nakaratı tekrarlıyor: "Kendin ol!"
Kendin olmak pek kolay değil anlaşılan. Çok satan kitap listelerine şöyle bir bakmak, insanların nasıl kendileri olacaklarını öğrenmek için epey bir para ve zaman harcadığını düşündürüyor. Change Your Thought: Change Yourself (Düşüncenizi Değiştirin: Kendinizi Değiştirin), Siz: Kullanım Kılavuzunuz, Now Discover Your Strengths (Artık Güçlerinizi Keşfedin) ve Reposition Yourself (Kendinizi Yeniden Konumlandırın) — bu kitapların her biri, kişinin tüm yaşamını yeniden tanımlaması için yeni bir strateji öneriyor.İnternetteki astroloji sitelerinde "gerçek siz" hakkında ücretsiz görüşler sunuluyor, televizyon reklamları vücudu baştan aşağı yenilemeye özendiriyor, özel ve kamusal yaşamın her alanında ideal yaşam tarzına ulaşmamıza yardımcı olacak danışmanlar/koçlar bulunabiliyor.
Ancak bunca tavsiye ille de memnuniyet doğurmuyor; aksine, kaygı ve güvensizliği artırabiliyor.
Bir dergide editörlük yapan ve yaşamındaki tüm sorunları, mutluluğa ve doyuma ulaşmasına yardımcı olmayı vadeden muhtelif kişisel gelişim kitaplarında sunulan tavsiyelere uyarak çözmeye karar veren Jennifer Niesslein'ı ele alalım. Practically Perfect in Every Way (Her Açıdan Hemen Hemen Kusursuz) adlı kitabında Niesslein, iki yıl boyunca kilo verme, evini düzene sokma, iyi bir ebeveyn ve eş olma ve tüm hayat genelinde daha çok huzur bulma üzerine verilen tavsiyelere uyduktan sonra ciddi panik ataklar yaşamaya başladığını anlatır. Daha mutlu değil, mutsuz olduğunu fark etmiştir. Tüm bu kendini geliştirme çabası bütün zamanını aldığı gibi, başardıklarından da —tertemiz bir mutfak, günde üç öğün ev yapımı yemekler ve ustalık kazandığı yeni iletişim becerileri— keyif almaz olmuştur. Ağır egzersizlerle kaybettiği kilolar bile birkaç ay içinde geri dönmüştür. Tüm bunların sonunda Niesslein, insanların kendi yöntemleriyle değişmeyi denemektense bu kitapların peşine takılmasının sebebini şöyle açıklar: "Bence yaşamlarımızda kendimizi çok fazla şeyden sorumlu hissediyoruz. Mesleğimize, çocuklarımıza, evliliğimize karşı sorumluluklarımız var. Ne yapacağını başka birinin söylemesi insanı rahatlatıyor."
Gelişmiş dünyada yaşamlarımızı kişiselleştirip kusursuzlaştırmamızı sağlaması gereken bu seçenek artışı, nasıl olup da daha çok doyum yerine daha büyük bir kaygı, daha büyük bir yetersizlik ve suçluluk duygusu doğuruyor? Ve insanlar niye bu kaygıyı hafifletmek için pazarlamacılardan ya da yıldız fallarından rasgele tavsiyeler almaya, kozmetik endüstrisinden güzellik tüyoları almaya, mali danışmanların ekonomi tahminleriyle yön bulmaya ve kişisel gelişim yazarlarının ilişki tavsiyelerine uymaya razı oluyor? Her geçen gün daha fazla insanın bu sözde uzmanlara riayet ettiği göz önüne alındığında, aslında bu seçme yükünden kurtulmaya gitgide daha hevesli oluyormuşuz gibi görünüyor.
İnsanlar yaşamlarını uzmanların yardımıyla iyileştirmeye çalıştıklarında çoğunlukla bir kısırdöngüye yakalanıyorlar. Örneğin bazı psikanalistler, okurlarını gündelik işleri için günlük tutmaya ve yaşam alanlarını, vücutlarını, duygularını ve ilişkilerini nasıl düzenleyeceklerine ilişkin ayrıntılı tavsiyelere uymaya teşvik eden kişisel gelişim sitesi "FLYlady.com"un (FLY: Finally Loving Yourself - Nihayet Kendini Sevmek) takipçilerinde belli bir takıntılı davranış tarzı bulunduğunu belirtiyor. Bu siteyi kullananlar psikanalistlere, kendilerine verilen görevleri bir türlü yerine getiremediklerinden ya da bitirmek istedikleri görev listesinin gitgide uzadığından yakınıyorlar. Hatta bazıları, sanki tüm hayatları yerine getirilmesi gereken bir dizi görevden ibaretmiş gibi davranıyor: belli bir vazife üstünde çalışmak, şu kadar kilo vermek, şu yaşa kadar evlenmiş olmak, çocuk sahibi olmak, mükemmel bir ev kurmak... Ne var ki kendi kendilerine yaratmış olsalar da bu yetersizliklerinden yakınmanın getirdiği kendine özgü bir haz da söz konusuymuş gibi görünüyor.