Ahmet Cemal, " 'Bilge Karasu'yu Okumak' ", Sol Kitap
Bir yayınevi için bir yazarın bütün eserlerini yayınlamak hiç kuşkusuz önemli bir hizmet. Bu çabaya o yazarı daha iyi anlamayı sağlayacak malzemenin de eklenmesi ise hizmetin kapsamı daha da genişliyor. Hele söz konusu olan yazar Bilge Karasu gibi çok-katmanlı bir edebiyatçı ise!
Metis Yayınevi, Karasu’nun bütün eserlerini genç yaşta yitirdiğimiz felsefeci ve yazar Füsun Akatlı’nın çok değerli katkılarıyla yayınlamaya başlamıştı. Bu yayın etkinliği Akatlı’nın ölümünden bu yana da hız kesmeden sürmekte. Geride bıraktığımız Mayıs ayında Doğan Yaşat’ın hazırladığı “Bilge Karasu’yu Okumak” başlıklı kitabın yayınlanması ise, Metis Yayınevi’nin bugünkü ve gelecekteki bütün Karasu okurlarına çok değerli bir armağan oldu. Dahası, bir yazarın bir yayınevi tarafından nasıl hakkıyla sahiplenilmiş sayılacağı bağlamında da önemli bir örnek oluşturdu.
“Bilge Karasu’yu Okumak” adlı eseri hazırlayan Doğan Yaşat, halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Bugüne kadar felsefe, estetik ve sanat konularında makaleler kaleme almış olan Doğan Yaşat’ın Bilge Karasu, Oğuz Atay, Vüs’at O. Bener, Yusuf Atılgan ve Ahmet Hamdi Tanpınar üzerine de incelemeleri var.
Doğan Yaşat, “Bilge Karasu’yu Okumak” adlı kitabını iki geniş çaplı Bilge Karasu sempozyumuna sunulmuş tebliğler arasından seçilmiş metinleri bir araya getirerek oluşturmuş. Bu sempozyumlardan ilki, 2010 yılının Aralık ayında Ankara’da, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi’nde, Semih Tezcan ve Tansu Açık’ın girişimleriyle düzenlenmiş. İkinci sempozyum ise 2011 yılının Mayıs ayında İstanbul’da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Doğan Yaşat tarafından gerçekleştirilmiş.
Doğan Yaşat’ın sunuş yazısı, aynı zamanda : “Bige Karasu’yu okumak ne demektir?” şeklinde bir soruya da – sonraki yazılar açısından – aydınlatıcı bir başlangıç niteliğinde. Bu sunuşuna şöyle başlamış Yaşat : “Bilge Karasu, okuruna her okumada şöyle sesleniyor sanki : ‘Bırak okur olarak kalmayı da, eline kalemi al, beraber bakalım şu ‘yazı’ neymiş?’ Eline kalemi almaya cüret eden okura da yazının tüm imkânlarını, inceliklerini, ustalıklarını birer birer gösterecektir Karasu. Onunla birlikte bakan okur, şunu görecektir : ‘O iş öyle kolay değil!’ Yazmanın da yolunun her şeyden önce okumaktan, ‘okur’ olabilmeye çabalamaktan geçtiğini sürekli hatırlatır onun metinleri. Kendi adıma bana düşenin ise halen onun okuru olmaya uğraşmak olduğundan eminim. Cüret ettiğim ise bu uğraşa başkalarını da ortak etmek oldu…”
Doğan Yaşat’ın bu satırlarla amaçladığı, Bilge Karasu’yu okumanın ‘güç olduğu’ konusunda okurları uyarmak değil. Böyle bir sonuca varmak, kanımca zaten yanıltıcı olurdu. Fakat Yaşat’ın bir başka konuda okurların dikkatini çekmek istediği kesin : Bilge Karasu, öyle düz okumalarla anlaşılabilecek ve – deyiş yerinde ise – ‘bitirilebilecek’ kitapların yazarı değil. Bu noktada Doğan Yaşat’a birkaç satır daha kulak verelim : “Peki nedir onun okuru olmak? Karasu yazını, çokça ‘yazı nedir?’, ‘yazar nedir?’, ‘metin nedir?’, ‘okur nedir?’ gibi soruları soran, sorduran ve dahası sonsuz yanıt olanakları açan bir dizgeyi içeriyor. Nihayetinde edebiyatın sınırlarına dek dayanan, onu zorlayan hatta belki de aşan bir biçime dönüşüyor. Onun metinlerinde, edebiyatın sınırları genişledikçe, müzik, sinema, fotoğraf, resim ve diğer plastik sanatlar gibi başkaca türlerin görme biçimleri yazıya nüfuz ediyor. Bu sebeple Bilge Karasu’nun katman katman derinleşen metinlerini okumak, alelade okur kalıbının dışına çıkma zorunluluğunu beraberinde getiriyor. ‘Bilge Karasu okuru’ olmak için, belki de ‘tek’ okur olmak değil, ‘çok’ okur olmak gerekiyor…”
Bu satırlarla Doğan Yaşıt’ın tanımını vermek istediği okur, okumayı bir ‘eylem’ sayan, bu türden bir bilinç düzeyine varmış/varması gereken bir okurdur, ve okurluğun bu ‘türü’, bütün gerçek yazarların okurları için hedef niteliğinde bir ölçüttür. Buradaki ‘eylem’ sözcüğüyle yalnızca sayfaları çevirmeyi, ele alınan bir kitabı ne olursa olsun bitirmeyi kast etmiyorum hiç kuşkusuz. Ama Doğan Yaşat’ın biraz yukarıda sıraladığı soruları, yani ‘yazı nedir?’, ‘yazar nedir?’, ‘metin nedir?’, ‘okur nedir?’ sorularını okunan her yazar için ayrı ayrı sorma gereğini vurgulamak istiyorum. Çünkü bunlar, her yazar bağlamında yanıtları farklılıklar sergileyen sorulardır ve bu nedenle de belli bir yazarda bu farkların nasıl somutlaştığını sorgulamayan birinin o yazarın ‘okuru’ olabilmesi söz konusu değildir.
“Bilge Karasu’yu Okumak” adlı kitapta yer alan ve Süha Oğuzertem’e ait “Aykırı Okur Karasu” başlıklı incelemede bu konuda şöyle bir ipucu var : “Eserleriyle yeterince tanışık olduğumuzu düşünmüyorsak, metinlere yaraşacak hazırlığımız eksikse, yorum yapma yetkisini henüz kendimizde görmüyorsak, izlenimlerimizi yazı niyetine kâğıda dökmek, yalnızca o yazar etrafındaki gürültüye katkıda bulunacaktır…” Ben de bu çok doğru saptamaya şöyle bir eklemede bulunmak istiyorum : Bütün bu eksiklikler, o yazar etrafındaki gürültüye katkıda bulunmanın yanı sıra, kafamızın içinde varolan ve yine o yazara ait karmaşayı da çok daha içinden çıkılamaz bir hale getirmekten daha farklı bir sonuç doğuramaz.
Özetlemek gerekirse, Doğan Yaşat’ın “Bilge Karasu’yu Okumak” adlı eseri, hepimizi birer ‘okur’ olarak Bilge Karasu’ya ulaştırabilecek en emin vasıtalardan biri!