| ISBN13 978-975-342-255-0 | 13x19,5 cm, 296 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Oylum Yılmaz, "Bil bakalım, ben kimim?", Sabir Fikir Dergisi23 Aralık 2013 Farkındaysanız son zamanlarda muhalif söylem içinde bize adeta hediye edilmiş gibi duran bir kavram var: Queer. Toplumsal cinsiyet ve kimlik politikalarının hem tam ortasında duran hem de ikisinin birden dışına çıkmayı öneren bu kavram, yine bilindiği üzere ne olduğuyla değil, neye, nelere karşı olduğuyla ilgili olarak kendini ortaya koymakta. Kavram, cinse dair herhangi bir kimliğin “doğal” olmadığını ve tüm kimliklerin kendiliğinden iktidar ilişkilerine bağımlı olduğunu işaret ederken, “normal” dediğimiz her şeye karşı da derin bir şüphe besler. Hal böyle olunca, eşcinsellik temelli yükselen queer kültürü giderek eşcinselliğin sınırlarından da çıkıp her türlü heteronormativitenin, heteroseksizmin karşısında duran politik bir tutum halini alır. Queer yaklaşımın toplumsal muhalefet içinde ne denli etkin olabileceğini, her şey bir yana hepimiz Gezi direnişinde fazlasıyla deneyimledik. Hatta bu bağlamda kelimenin tam anlamıyla büyülendik. Avrupa ve Amerika’da 1980’lerde başlayıp ivmesini 90’larda alan “queer kavramı” ve "queer kültürü” bizim için çok yeni olmasına karşın Gezi’nin hemen öncesini ve sonrasını kapsayan kısacık bir süre içinde etkinliğini en az Batı’daki kadar göstermeye başladı. Bu etkinliğinin bir diğer göstergesi de kavrama dair ardı ardına yayımlanan çalışmalar. Berfu Şeker’in hazırladığı Başkaldıran Bedenler de bunlardan biri. Türkiye’de Transgender, Aktivizm ve Altkültürel Pratikler altbaşlığıyla yayımlanan çalışma, trans kimlik kavramına dair yapılan akademik çalışmalar ile trans bireylerin deneyimlerini bir araya getiren bir derleme aslında. Dolayısıyla Başkaldıran Bedenler'de, kişisel deneyimleri, akademik temelli makaleleri, denemeleri, incelemeleri ve çeşitli söyleşileri okuma imkanı buluyoruz. Kitapta yer alan makale, inceleme, söyleşi, ne olursa olsun, eril heteroseksüel cinsiyet kültürü ile patriarkal kapitalizmin toplumsal örgütlenme biçime dair çok ciddi eleştiriler taşıyor ister istemez. Ve queer kültürün doğası gereği eleştirmekle kalmayıp bedenimizle kurduğumuz ilişkiden, giyim kuşamımızdan başlayıp toplumsal-gündelik hayatın her alanına yayılabilecek yeni, parlak, heyecan verici öneriler taşıyor. Bu anlamda Alp Biricik’in Kamusal Alanda Mahrem Taktikler'i, Yasemin Öz’ün Trans Cinsiyetli Bireylere Yönelik Dışlama ve Direniş İmkanları adlı makalelerini hararetle öneririm. Hande Öğüt’ün Kadın Transvestizminin ve Transerkekliğin Tarihine Bir Bakış adlı incelemesini ise konuyu son derece geniş ve zihin açıcı bir yaklaşımla ele alması bakımından, çalışmanın gözden kaçmayacak bir parçası olarak tavsiye etmek gerekiyor. Çalışmanın ithaf edildiği ve kısa bir süre önce transfobi ve cinsiyetçilik endişesiyle hastaneye gidemediği için kanserden hayatını kaybeden Ali Arıkan’dan bir alıntıyla bitirmek isterim: "Birileri bana ‘illa kendini tanımlaman gerekmiyor ki,’diye söyleyip duruyor. Belki başkaları kendini tanımlama ihtiyacı duymuyordur. Kendimi sorguladığım süre boyunca kendimi hiçbir şekilde tanımlamadım. Kendime ne kadın, ne erkek, ne lezbiyen ne de başka bir şey diyordum. Bunu sesli olarak başkalarına söylediğimde birçok insanın kendini rahatsız hissettiğini gördüm. Hatta bazıları ‘karar ver artık!’ diyordu. Çünkü hepimiz bu ikili cinsiyet düzeninin içinde doğduk ve bununla büyütüldük. Cinsiyetinin olmadığını söylemek kimseye bir şey ifade etmeyebiliyor. Ya görünmez oluyorsun, ya da daha önce ne olarak biliniyorsan, alışkanlıktan dolayı onunla anılıyorsun." Not: Yukarıda da söz ettiğim gibi, queer kültürü üzerine ardı ardına yeni çalışmalar yayımlanıyor. Daha geniş kapsamlı okumalar yapmak isteyenler için: Judith Halberstam’in Çuvallamanın Queer Sanatı, Monique Wittig’in Straight Düşünce, Sherry Woolf’un Cinsellik ve Sosyalizm adlı çalışmalarını da gönül rahatlığıyla önerebilirim. |