Ali Bulunmaz, "Kod kanundur", Cumhuriyet Kitap Eki, 4 Nisan 2013
Julian Assange kimilerine göre bir internet sihirbazı kimilerine göre bir şarlatan. Bazıları onu WikiLeaks belgelerinden dolayı dikkatle izliyor ve bir sonraki hamlesini bekliyor bazıları ise hâlâ tam anlamıyla ne olduğunu çözememiş durumda.
İnternete göbekten bağlı olduğumuz bir çağda Assange’ın sanal âlemde gerçekleri açık eden eylemci kimliği öne çıkıyor. Bu yüzden onun ve içinde yer aldığı grubun eylemleri her zaman bombalar patlatıyor. Önemli bir şifrepunk olan Assange, kendisi gibi takılan Jacob Appelbaum, Andy Müller-Maguhn ve Jérémie Zimmermann’la beraber internetin nereden gelip nereye gittiğini tartışıyor. Bu da bize Asssange ve arkadaşlarının gezindiği ortam üzerine düşündüğünü de gösteriyor.
Kara ütopya
Kitabın ismine bakıp “Şifrepunk ne ola?” diyenler çıkabilir. Şifrepunk, toplumsal ve siyasal değişimin araçları olarak şifreyazım ve benzer yöntemler kullanmayı savunan kişilere verilen ad. Assange da onlardan biri. Sadece “ortalığı karıştırmakla” uğraşmıyor aynı zamanda internet ortamında olup bitenleri sorguluyor. Hem özgür (bu biraz tartışmalı da olsa) bilginin hem de günümüzün Büyük Biraderliği’nin simgesi olan internet sayesinde insanlar çok daha rahat gözlenebiliyor. Bu yüzden Assange ve arkadaşları “İnternet, insanın ufkunu açıp özgürlüğünü genişletecek mi yoksa sansür, baskı ve totalitarizmin bayraktarlığını mı üstlenecek?” diye soruyor. Assange’a göre internet, insan uygarlığı için bir tehdit. Nedeni ise küresel gözetimin en önemli aracı haline gelmesi. Bu Assange’a göre kara ütopyanın başlangıcı.
Assange’ın bu gidiş için önerdiği çözüm ise şifreyi çözmekten daha kolay bir yöntem olan bilgi şifreleme. İşte şifrepunk da burada devreye giriyor. Bağımsızlığı ilan etmenin günümüzdeki şekli: Bütün gücüyle bilgi saklayan ve filtreleyen devlet(ler)e karşı, o bilgiyi elde edip kontra depolama ve günü geldiğinde paylaşmak üzere hazır tutma yöntemi. Assange’ın dediği gibi “güçlü bir şifreyazım, sınırsız şiddete karşı koyabilir.” Bu nedenle Assange, Appelbaum, Maguhn ve Zimmermann oturup tartıştı ve özgürlüğün bedelleri üzerine kafa yordu. İnternette kurulan ortak dünyayı ve herkesin yaşamını boca ettiği ortamı masaya yatırdı.
Bilgi almanın ya da edinmenin baş aracı haline gelen internet, aynı zamanda kolayca istihbarat toplamanın da yoluna dönüştü. Bunun nedeni, iktidarların kendi açıklarını yakalatmamak adına birey ve öbür kurumların üstüne gidecek geniş bir mecra kullanma isteğiydi. İktidarlar için internet, insanların neyi ne kadar bilmeleri gerektiğine dair sınırın aşılması da demekti. Denetim fark ettirerek ya da ettirmeden yaygınlaştı. Kitlesel gözetleme ve kitabına uygun filtreleme böylece hızlandı, şekilden şekle girdi.
Sosyal medyanın yeni bir örgütlenme modeli olarak ortaya çıkışı da buna karşı devletlerin denetim biçimleri geliştirmesi de aynı dönemlere denk düştü. Assange ve arkadaşları, tartışmaya bu kanaldan giriyor: Kitlesel iletişim ve gerek devlet gerekse şirketler eliyle yürütülen kitlesel gözetleme. İkincisine alternatif geliştirmenin adı da kitlesel depolama ve şifreyazım. Artık güvenlik açığı yakalamak mı olur, yoksa kamu yararına bilgi aşırmak mı, orası duruma göre değişir. İşin diğer tarafındaysa iktidarların bilgi toplama yöntemi var; Maguhn bunu “her şeyi kaydet, daha sonra analiz sistemleri aracılığıyla ayıkla” diye özetliyor. Kısacası bu bir savaş. Günü geldiğinde herkes, iktidar ve istihbarat teşkilatları tarafından şüpheli görülebilir veya şüpheli haline getirilebilir.
Hacker ahlakı
İnternet, gözetlemenin sınırsızlığının önemli bir kanıtı. Örneğin Google, yerine göre hepimizin hangi konuyu araştırdığını, kimlerle görüştüğümüzü, cinsel tercihlerimizi, felsefi görüşümüzü ve dini inançlarımızı depolayan bir aygıt. Maguhn’un dediği gibi “senin hakkında senin bildiğinden daha fazlasını biliyor.” Yani kişisel bilgiler, biz isteyelim ya da istemeyelim üçüncü şahıslara, özellikle de Google, Facebook, Twitter gibi şirketlere emanet edilmiş durumda. Buralar hem örgütlenmenin tetikleyicisi hem de bilgilerimizi istifleyen birer veri bankası.
Appelbaum burada söz alıyor: “Bütün kişisel bilgilerimizi bu şirketlere verdiğimizi, sonra da bu şirketlerin resmen özelleşmiş gizli polis gibi davrandığını düşününce, ortada tam anlamıyla bir delilik var. Üstelik Facebook örneğinde, gözetlemeyi demokratikleştirdiğimiz bile söylenebilir.”
Zimmermann ise konuyu internet ve piyasa denklemine getirip zihnimizi açıyor: “İnternetin bir anlamda hackerlar tarafından geliştirildiğini söyleyebiliriz. Bu, onlar için eğlenceli bir işti, interneti geliştirdiler ve herkesin kullanımına sundular. Google ve Facebook gibi şirketler ise daha sonra kullanıcıların kişisel verilerini ele geçirmek üzerine kurulu piyasa olanaklarının farkına vardı.”
Bu ve benzeri şirketlerin merkezileşip şiddet gücünü elinde bulunduranların topraklarında (ABD’de) konuşlanması denetimin, sansürün ve bu mecraların nasıl kullanılacağına da aynı güç ve ortakları tarafından karar verilmesini sağlıyor. Gözetleme devletine karşı çıkma da aynı o şirketler gibi altyapı kurmaya ve âdemi merkeziyetçiliği korumaya bakıyor. En yalın anlatımıyla Şifrepunkların önerdiği çözümlerden biri de bu.
Söz edilen çözüme karşılık iktidarlar da engelleme kartını açıyor. Tarihi siler gibi olan biteni ya siliyor ya da karartıyorlar. Birileri cesaretini toplayıp o yok sayılanı insanlara ulaştırana dek bu sansür ve engelleme mekanizması böyle sürüp gidiyor. Hacker ahlakı da burada ortaya çıkıyor: “Hacker ahlakı, kamuyu ilgilendiren bilgiyi kullanıp şahsi bilgi veya verileri muhafaza etmeyi öngörür. Özel hayatın mahremiyetini savunuyorsak –ki savunmak için sağlam gerekçelerimiz var– burada kayıp ve kazanç arasında bir denge olduğunu söylemekle yetinmeliyiz. Ayrım yapabiliriz. Her şeyi kamuoyunun gözü önüne sermek zorunda değiliz.”
Bilgi, özgürlük ve gözetleme
Assange ve arkadaşlarının tartışıp bir yerlere vardırmaya uğraştığı konunun özü, bilginin özgürce paylaşımı ve serbest dolaşım kanallarını yaratmakla ilgili. Serbest yazılımlar, şifreleme ve donanım tam da buna işaret ediyor. “Kod kanundur” ilkesi bunları desteklerken internette yapabileceklerimizin sınırlarını da belirliyor.
Bilgi, özgürlük ve gözetleme üçgeni içinde hayli çetrefilli bir konuyu tartışan bu adamlar, tamamen umutsuz bir tablo çizmiyor ama gerçekleri söylemekten de çekinmiyor. Assange’ı dinleyelim: “Bundan diyelim yirmi yıl öncesinde sahip olduğumuz özgürlükleri –zira her ne kadar biz henüz farkına varmasak da gözetleme devleti halihazırda bunların epeyce kısmını ortadan kaldırmış durumda– elinde tutmayı başaran yegâne kişiler, bu sistemin girdisi çıktısı hakkında ileri düzeyde eğitimli kişiler olacak. Dolayısıyla yalnızca ileri teknoloji erbabı asi seçkinler özgür kalacak, opera binasında cirit atan şu zeki fareler.”
Özgürlük, bedel ve emek ister. Bu, internet ortamında bile olsa böyle. İnternet, doğru veya yanlış bir bilgi yığını ve gözetlenme ortamı, tamam ama WikiLeaks, RedHack veya Anonymous gibi hareketlerle şifrepunkların yaptığı gibi kullanılacaksa ne âlâ. Öbür türlüsü çoğunlukla göbek semirtmekten, zihin bulandırmaktan ve insanları semeleştirmekten başka bir işe yaramıyor.