| ISBN13 978-975-342-179-9 | 13x19,5 cm, 224 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ali Galip Yener, ''Gününü yakan bir şiir'', Kitap Zamanı, 3 Haziran 2013 Ece Ayhan’ın “sivil şiir” dediği ve Sezai Karakoç dışındaki temsilcileri itibarıyla Türk şiirinde poetikanın pozitivist ve bir bakıma dinsel olana karşıt ucunda duran İkinci Yeni şiirinin önemli adlarından biri Edip Cansever’dir. Cansever’in şiiri üzerine yapılan bir doktora çalışması kitaplaştı. Devrim Dirlikyapan, ''Edip Cansever Şiirinde Varolma Biçimleri'' alt başlığını taşıyan Ölümü Gömdüm, Geliyorum adlı eserde, şairin 17 şiir kitabından uzun şiirleri içeren yedisini dramatik monolog türünün imkânları bakımından çözümlüyor. Şairin belli varoluş problematiğinden yola çıktığı ve çok sayıda özgün karakterle dramanın imkânlarından yararlandığı bu yedi kitap, şiirinin omurgasını oluşturur. Yazar, her kitaba bir bölüm ayırarak bu şiirde düzyazı ile tiyatronun katkısı bağlamında dramatik yapıyı ve anlatıcıların konumunu ele alıyor. Dirlikyapan; Rimbaud, Rilke, Kafka, Eliot, Beckett gibi edebiyatçılarla Bruegel, Picasso ve Chagall gibi ressamların yoğun etkileri çerçevesinde Cansever’in şiir macerasının izini sürüyor. Dramatik monolog nedir? Giriş bölümünde dramatik monolog türünün ne olduğu tartışılıyor. Araştırmacı E. A. Howe’a göre, dramatik monoloğu lirik şiirden ayıran temel özellikler, anlatı gibi romansal nitelikler ve dramatik öğedir. Dramatik monologda konuşma, konuşmacıya ait olarak algılanır. Bu, lirik şiirdeki ben’i okurun şairle özdeşleştirmesinden farklı bir durumdur. Bu türde bir yandan şairle konuşmacı, öte yandan ise okurla konuşmacı arasında apaçık bir mesafe vardır. K. Hamburger adlı bir araştırmacı ise lirik şiir ile kurmaca arasında bir tür olarak gördüğü bu yapıya ''rol şiiri'' der. Türün esas özelliği, şairden farklılığı ad, unvan, meslek, cinsiyet gibi özelliklerle ayırt edilen bir karakterin konuşmasına dayalı olmasıdır. Türkçe şiirde bir ya da daha çok karakterin konuşmasına yer veren şairler arasında A. H. Tarhan, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Nâzım Hikmet sayılabilir. (s. 22-24) Edip Cansever’in dramatik şiirlerinin yukarıda zikredilen şairlerin şiirlerinden temel farkı, zaman zaman kendi sesine yer verse de, karakterlerini toplumda marjinal olarak bilinen kesimlerden seçmesi, böylece şair ile anlatıcı arasına olduğu kadar, anlatıcı ile okur arasına da bir mesafe koymasıdır. Onun şiirinde dramatik monolog, şairin çok sayıda karakterin sesini yansıtarak -ki bu konuşma ritmi onun şiirine Garip akımından taşınan neredeyse tek özelliktir- modern dünyanın çeşitli rollere bölünüp yaşamak zorunda kalan insanını metne taşıma gayreti çerçevesinde önem kazanır (s. 31). Ahmet Oktay’a göre ise Cansever’in şiirinin temel kaynakları, Anglosakson şiiri ile yenilikçi, varoluşçu edebiyat ve özellikle T. S. Eliot’ın yapıtlarıdır. Bu etkiler altında çok sesli bir şiir geliştirmeye çalışan Edip Cansever, mitoloji ya da tarihe değil, toplumsal hayattaki çelişkilere dayalı bir şiir kurmuştur. Oktay Şairin Kanı’nda (2001) bu şiiri, şair dünyayı değiştirilemez olarak algıladığı, sınıf gerçekliğinin dışında marjinal karakterler yarattığı ve dünyayı sadece yorumlamakla kaldığı için haklı olarak eleştirir. Şairin toplumsaldan kaçışı Devrim Dirlikyapan, “Kim ne derse desin ben bugünü yakıyorum/ yeniden doğmak için çıkardığım yangından” diyen Cansever’in şiirine, Ahmet Oktay’ın eleştirilerine kulak tıkayarak eleştirisiz bir sevgiyle yaklaşmış. Eliot’ta karakterlerin yaşadıkları ikilemlerden dini inanç yoluyla kurtulabileceği fikri varken, Cansever’in dramatik monologlarının temelinde küllerinden yeniden doğarak kendini yenileyen Anka kuşunun, Phoenix’in değişim sürecinin bulunduğunu söylüyor ve bu kıyaslama ile kitabı kapatıyor yazar. İkinci Yeni şiirinde Cansever örneğinde olduğu gibi neden genel anlamda din dışı, pozitivist öğelerin baskın olduğu, neden Hıristiyan-Yahudi edebi geleneğinin Cansever şiirini etkisi altına aldığı konusunu; şiirde marjinal kişiliklere yer verilirken toplumun tinsel hayatına dair figürlerin ve toplumsal meselelerin tamamen dışlanması yaklaşımını hiç sorgulamıyor. Bence Edip Cansever’in şiiri, cumhuriyetin kurucu otoriter modernleşmesinin edebi alanda bıraktığı kalıcı hasarın somutlaştığı bir örnektir. Cansever’in kendini toplumsal hayatın manevi ikliminden izole ederek Phoenix imgesinin ve alkolle beraber düşünmenin acı verici soyutluğuna sığındığı bir şiir yazdığını söylemek durumundayım. |