| ISBN13 978-975-342-856-9 | 13x19,5 cm, 168 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Elif Tanrıyar, “Herkül’e farklı bakış”, Sabah Kitap Eki, 14 Nisan 2012 Stesikhoros, Antik Yunan şiirinin ilk büyük şairlerindendi. Homeros’tan sonra doğan bu büyük şair, onun epik şiir tarzını bir adım öteye taşımıştı. Kırmızının Otobiyografisi’nin yazarı ve aynı zamanda bir akademisyen olan Anne Carson’a göre onun farkı, o güne dek (Homeros geleneğine uygun bir şekilde) ‘sabit bir şiir diline ait olan’ sıfatlar, yani dünyadaki her nesnenin en uygun özelliğine mıhlanan sıfatlar, Stesikhoros tarafından serbest bırakılmıştır. Bir başka deyişle o güne dek ‘ölüm kötüdür’ ya da ‘deniz yılmaz’, ‘kan karadır’ gibi kesin tanımlamalar Stesikhoros’la birlikte, ‘kök gümüşü’ nehre ya da ‘güneşin yüksekliği kadar derin’ cehenneme dönüşür örneğin. Bu, dönemine göre hayli ilerici şair, en ünlü lirik şiirlerinden biri olan Geryon’da da beklenenden farklı bir perspektif izler. Geryon, antik Yunan efsanesi karakterlerinden birinin adıdır ve Herkül’ün onuncu görevi kapsamında öldürdüğü kırmızı renkte kanatlı bir canavardır. ‘Kırmızı’ bir adada, kendi halinde, koyunlarıyla birlikte yaşayan bu canavar, bir gün ansızın adaya gelen Herkül tarafından öldürülür. En önemli Yunan kahramanlarından biri olan Herkül’ün Geryon’u öldürmesi de en bilinen kahramanlıklarından biriydi. Ama işte Stesikhoros’un farkı ve o güne dek benzeri görülmemiş özgün yaratıcılığı da tam burada ortaya çıkıyor ve şair, Geryon adlı lirik şiirinde, hikayeyi ondan beklenenin aksini yaparak, Herkül’ünki yerine Geryon’un bakış açısından yazıyor ve Geryon’un başına gelenleri hem gururla hem de acıyarak anlatıyor. Biz, tüm bilgileri adeta lezzetli bir ders gibi aktardığı Anne Carson’ın kitabının giriş bölümündeki notlarından öğreniyoruz. Carson, modern bir bakışla yorumladığı Stesikhoros’u tanıtıp, anlaşılmasının zor olduğu konusunda okurunu uyardıktan sonra, şairin numaralı bölümlerden oluşan orijinal şiiriyle bizi baş başa bırakıyor. Bu bölümünün ardından da Stesikhoros’un şiirinin bir tür yeniden yazımından oluşan kendi şiirsel romanı olan Kırmızının Otobiyografisi, Bir Aşk Destanı’na geçiyor. Şimdi bu noktada biz de okuru uyaralım çünkü karşınızda bir açıdan zor ve kolay anlaşılmayan, başka bir açıdansa sezgisel olarak hemen karşınızda açılıveren, büyülü güzellikte bir öykü var. Günümüz Kanada’sında, büyük ihtimalle eski bir volkanın da bulunduğu bir adada geçtiğini hissettiğiniz öykünün ana karakteri kırmızı renkte ve kanatları olduğunu söyleyen/ hayalinde yaşayan, Geryon adındaki bir gençtir. Daha çocukken abisi tarafından cinsel tacize uğradığını gördüğümüz Geryon, zincirleme sigara içen, zayıf karakterli annesi ve abisiyle yaşamaktadır. Bir babanın adı geçer ama ortada görülmez. Geryon her ne kadar yalnız ve içine kapanık bir genç olsa da hayal gücü çok gelişmiştir, sanata yatkındır ve fotoğrafçılıkla uğraşır, daha doğrusu kendini ifade eder. Zaten kanatları hayal gücünü, kırmızı rengi ise acısını simgeler. Geryon, zamanla Herkül adlı bir gence aşık olur, onunla içinde cinselliğin de olduğu kısa ama yoğun bir ilişki yaşar, birlikte bir süreliğine Herkül’ün büyükannesinin evinde kalırlar. Büyükanne de bir fotoğraf sanatçısıdır ve 1923 yılında çektiği, patlama sonrası bir yanardağ fotoğrafıyla tanınır. Geryon, Herkül ve onun sıra dışı büyükannesiyle mutludur ancak Herkül bir gün onu terk eder. Mutsuz bir şekilde annesinin evine dönmek zorunda kalan Geryon, asıl hayal kırıklığını ise Herkül’ün aslında onu hiç tanımadığını keşfettiğinde yaşar. Bir gün ona telefon eden Herkül, onu rüyasında serbest bıraktığı sarı renkte bir kuş olarak gördüğünü söyler. Oysa Geryon’a göre varlığının en temel ve belirgin özelliği ‘kırmızı’ olmasıdır! Aradan birkaç yıl geçer, Geryon artık büyümüştür. Bir gün Arjantin’e yaptığı bir gezi sırasında hiç beklemediği bir biçimde Herkül’le burun buruna gelir. Herkül’ün Perulu bir erkek arkadaşı vardır. İkili, onu da beraber çıkacakları bir And Dağı gezisine davet ederler. Bu gezi üçlü bir aşk hikâyesine dönüşürken, hikâyenin sonunda Geryon da hep peşinde koştuğu varlığının anlamını ve huzuru bulur. Anne Carson’ın şairleri kıskandıracak güzellikteki dizeleri bu roman sürükleyiciliğindeki uzun şiire farklı bir derinlik ve edebi ustalık katıyor. Aslında bu noktada çevirmeni Aslı Biçen’i de özellikle kutlamak lazım. Çünkü Carson’ın dilinin tüm lezzetini aynen aktarmayı başarmış. Öte yandan antik bir şiirden, modern bir aşk öyküsü çıkaran; antik Herkül’ün antik Geryon’u acımasızca öldürüşünü, günümüz Herkül’ünün günümüz Geryon’una yüreğini parçalatan, yıkıcı bir aşk yaşatması olarak yorumluyor. Kırmızının Otobiyografisi çok çeşitli okumalara açık. Bir antik zaman mitinden modern zaman aşk hikayesine geçiş yapmakla kalmıyor, zaman kavramı, yaratıcılık, sanat gibi temalar üstüne de kafa yoruyor. Gertrude Stein’dan Yeats’e dek edebiyat dünyasından pek çok isme atıflarda bulunuyor. Aynı anda hem edebi bir ürün hem de akademik bir çalışmayı ortaya çıkarmış oluyor. Modern edebiyatın lensiyle antik dönem edebiyatını yorumlamamızı sağlıyor ve sırf bu yönüyle bile yaratıcılık konusunda yepyeni pencereler açıyor önümüze. Bu arada farklı biçim denemelerine de girişiyor. Bilgilendirici girişinin ardından antik şiirin orijinaline onun da ardından da kendi modern uzun şiir yorumuna geçiş yapıyor. Son olarak da Stesikhoros’la eserine dair yapılmış hayali bir kısa röportaj yer verirken, üslubuyla Gertrude Stein’a atıfta bulunuyor. Ama bu ufuk açıcı edebiyat deneylerinin de ötesinde, Anne Carson; asıl olarak yürek parçalayıcı bir aşk hikâyesini ve bir gencin sancılı büyüme öyküsünü son derece lezzetli bir dille anlatıyor. |