Barış Yıldırım, "Lacan '68'li miydi?", Milliyet Kitap Eki, Aralık 2012
Son on yılda Türkçeye çevrilen Julia Kristeva ve Slavoj Zizek gibi radikal yazarların incelemeleriyle beraber, Jacques Lacan'ın düşüncesi artık ülkemizde sadece psikanalistlerin değil bütün sosyal bilimcilerin ilgi alanına nüfuz ediyor. Hatta kimi psikolog ve psikiyatrların hiç okumadığı Lacan'ın felsefe, sosyoloji ve dilbilim çalışanlar için temel bir referansa dönüştüğü söylenebilir.
1993 yılında Lacan'a dair kallavi bir biyografik inceleme yazan Elisabeth Roudinesco, Fransa'da büyük psikanalistin düşüncesi üzerine çalışan en önemli isimlerden biri addediliyor. Hem kişisel tarihi hem özgürlükçü duruşuyla 1968 kuşağının parçası olarak tanımlayabileceğimiz Roudinesco, Tzvetan Todorov, Michel Foucault ve Michel de Certeau gibi hep akıntıya karşı yüzen isimlerden ders aldıktan sonra Lacan'ın kurduğu Paris Freud Okulu'nun üyesi olmuş 1969-1981 döneminde. Zamanla psikanalizin tarihine –belki de psikanalizin analizine– soyunan Roudinesco, Fransız psikanaliz tarihini iki ciltilik kapsamlı bir eserle incelemiş. 2011 yılında ise, Lacan'ın 30. ölüm yıldönümü dolayısıyla, şişkin bir broşür kalınlığında olan Her Şeye ve Herkese Karşı Lacan’ı kaleme almış.
Aydın muhafazakâr
Önceki kitabında Lacana'a dair kapsamlı ve titiz bir inceleme sunduğu için, Roudinesco bu kitabında daha kişisel hatta öznel bir dil tutturuyor. Lacan'ın hayat ve düşüncesinin gelişimini oldukça anlaşılır bir dille aktarırken, aralarda anlatıyı kesip kendi duruşunu zikretmekten, veya Foucault ve Sartre gibi yazarların Lacan'la ilişkisini tartışmaktan çekinmiyor.
İlk sayfadan itibaren çok net bir tavırla Roudinesco, Lacan'ın düşünsel mirasını onu gerek şeytan gerek idol olarak putlaştıran yazarlara karşı sahipleniyor. Psikanalizin altın çağının geride kaldığını düşünen Roudinesco, günümüzde medikal psikoterapi yöntemlerinin hızla yaygınlaştığını, böylece devletlerin ve tıbbi kurumların bireylerin acılarını, yaşantılarını düzenlemeye, kontrol altına almaya giriştiğini söylüyor ve buna şiddetle karşı çıkıyor. Öte yandan yazar, son yıllarda eşcinsel evliliğini yüksek sesle savunan birisi; eşcinselleri didiklemeye, kesip biçmeye çalışan psikiyatrları sert bir dille eleştiriyor. Ve, kimi kaşların kalkmasına neden olacak bir tavırla, Roudinesco bu özgürlükçü duruşunun köklerini Lacan'a kadar götürüyor. Yazara göre '68 sonrası özgürleşme dalgasının parçası olan Lacan, bağnazlığa karşı ilerleme taraftarıydı; ama ilerlemenin zıttına dönüşme olasılığına karşı geleneği savunmaktan da geri durmamıştı. Bir bakıma, ustası Freud gibi o da bir 'aydın muhafazakar', devrimci olmayan bir ilerlemeciydi.
Tutarlı bir sistem
Roudinesco, kitabının en parlak bölümlerinden birinde, Lacan'ın burjuva ailesi ve babalık kurumuna dair görüşlerini, kendi babalık deneyimine paralel bir biçimde okuyor. 1930'larda faşizme yol alan Avrupa toplumunun yaşadığı krizin, geleneksel ailenin ve baba imgesinin çöküşünden kaynaklandığını düşünse de Lacan, asla diktatör babaya, Führer'e dönüşü savunmuyordu. Öte yandan, mevcut aile yapısının şiddetin, nevrozların kaynağı olduğuna inansa da komünistlerin aksine aileyi ortadan kaldırmaya da niyetli değildi. Kendi çalkantılı özel hayatında Lacan babalıkla barışmakta zorlanmış; hatta evlilik dışı ilişkiler kurmuş, arkadaşı Georges Battaille'ın eşinden çocuk sahibi olmuştu. İşte bu noktada Roudinesco, Lacan'ın 'anormal'i de barındıran yeni bir aile yapısına, örneğin eşcinsel aileye karşı olmayacağını savunuyor ki, uzun uzun tartışmaya değer bir okuma bu. Yazarın bu noktada kendi tezlerini ne ölçüde Lacan'a atfettiğini değerlendirmeyi okura bırakalım.
Roudinesco'nun kitap boyu altını çizdiği bir nokta, Lacan'ın çalışmalarının tamamlanmamış bir yapıt özelliği taşıdığı, edebiyat metinleri gibi çoklu yorumlara açık olduğu; ancak buna rağmen tutarlı bir sistem arz ettiği. Haliyle, böylesi çetrefilli bir külliyatın üzerine kurulu olan Her Şeye ve Herkese Karşı Lacan da bolca tartışma kışkırtacak, –iyi ki– tarafını net bir tavırla seçen bir metin.
Son bir notla, kitabı çeviren felsefeci Nami Başer'in Lacan'ın zorlu kavramlarının Türkçede anlaşılır kılınmasındaki büyük katkısına değinelim.