Necmi Karkın, “Çoğul estetik ile karşılaşırken”, Birgün Kitap Eki, 2 Temmuz 2011
Estetik, batı felsefesi geleneğinde sanat ve güzelin gerçekle olan ilişkisi sorgulama alanıdır. Platondan bu yana gelen “güzellik” ve “beğeni” kavramları, Baumgarten tarafından “duyumsallık” olarak bilimsel alana çekilmiştir. Ama estetik her zaman sadece duyumsal algı değil kültürel düşünce ve söylemlerini kapsayan tartışma alanı oluşturmaktadır. Estetik, modern sanatta daha önce belirlenmiş kuramların beklentileriyle belirlenen güzellik algısının değil, onu değiştiren aynı zamanda nesneyi tanımlayabilecek alandır.
Sanatı anlamsal olarak çeşitli kültürlerce hangi tanımlara dahil edildiği önemlidir. Kültürel değişim ve etkileşimlerinin bu süreçteki önemi, estetik olguların tanımlama olanaklarıyla giderek artmaktadır.
Estetiğin sanat ve kültür yapılarındaki belirleyici yönü, Antik Yunan ve Batı kültürü düşünürlerinin teorileriyle belirlenmiştir. Estetik algının kültürel taşıyıcı fenomenleri yaşantısal kavramlarla ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle batı estetik dünyasının düşünsel biçimleri, bazı kuramlarla (Mimetik, Metafizik, Kozmolojik, Epistemolojik, Etik, Dışavurumcu, Marksist) çözümlenmeye çalışılmıştır.
Estetik yaklaşımların kültür ve zaman boyutlarının çeşitli kültürler arası farklılıkları ortaya konarak “güzellik” ve “ gerçek” kavramlarına nasıl yansıdığı örnekleri verilmiştir.
Doğu-Batı örtüşen zıtlık
Kitabın “çoğul estetik” adını almasında, özellikle doğu-batı odaklı ikili karşılaştırma ihtiyacı belirleyici neden olmuştur. Özellikle bireysel/bütünsel, kendini kontrol eden insan/doğayı kontrol eden insan, eleştirel/katılımcı gibi dünyayı algılama ve yorum farkları, estetik teorilerin ruhuyla birlikte kontrol altına alınabilen bütünlüğe inanılmıştır.
Çoğul Estetik’te özellikle Batı dışında estetik deneyimlerin varlığına dikkat çekilmektedir. Doğu felsefesinin mistik dinamiklerinin, kavramsal olmayan yorumları ve Batı’nın aklın gücüyle dile getirilen kavram yaklaşımlarının farklılıkları yakından tanımak gerekliliği görülmüştür.
Batının kuramsal ve eleştirel yönüne karşılık gelen tinsel ve mistik bütünüyle örgülenmiş doğu estetiği görünmektedir. Bu ayrılma, aslında sadece estetik beğenileri belirleyen değil, kimlik, varlık/zaman, tinsellik gibi insan ve düşünce arasındaki derinliği şüpheden arındıran teorinin inanılan kurallar olmuştur.
Batı dışı sanatın yaşam boyutunda vurgulanan başka bir açıda, batının özellikle öne çıkışını, sömürgecilik ve modernizmle ilişkilendirerek batı estetik kuramlarının bu iki temel noktanın ve batı dışı kuramlara referans olduğu dikkati çekilmektedir.
Sınıraşma
Estetik kuramları düşünceyi yansıtma bağlamında faklılıklar gösterir. Erzen’in ele aldığı kuramlardan birisi de sınıraşma kuramıdır. George Bataille, Lascaux mağara resimlerinden yola çıkarak geliştirdiği kuramdır. Buna göre ölüm kutsal kavramını yaratmıştır. Ölüm ve yaşam, yasaklar ve kutsallık olguları insanın bilinç geliştirmeye başladığı bir dönemi kapsamaktadır. Bataille’ın, insanın ilk sanatsal ifadeleri olarak bu resimlerin büyüden ziyade bir oyun, bir bayram ritüeli, bir sınıraşma eylemi oldukları şeklindeki düşüncesi, sanatsal etkinliğin kökeni hakkında önemli ipuçları koymaktadır. (s.100)
Çağdaş/küresel estetik
Modernizm sürecinde “küresellik” ve “yerellik” kavramları sanatın oluşum ve algılanış söylemlerini belirleyen hale gelmiştir. Yeni-Kapitalist ve Neo-Liberal eğilimlerin sanatın küresel olduğu kanısını, “Modern sanat her zaman hiçbir değerin sabit olmadığı bir alacakaranlığa aittir. Her zaman bir endişe içinde doğar” (s. 167) gibi duymakta olduğumuz söze alışacağımızı öncelemiştir.
Estetiğin, kültürel deneyimlerimizi ruhumuzdan tecrit edilmeyen etkilerinin ihtiyaç haline geldiği kaçınılmaz bir sürecin ideal düzenine inanmak zorundayız. Hem de güzelliğin ve gerçeğin kopyasını tekrar yaratmadan...