| ISBN13 978-975-342-813-2 | 13x19,5 cm, 312 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Bihter Tunç, “90’lara dair bilinmeyen çocukluklar”, Dünya Kitap Eki, Ağustos 2011 Okumaya başladığım ilk andan itibaren hissettiğim en net duygu utanç ve öfke oldu. Bu duyguları kuvvetlice hissetmeme sebep olan şey Rojin Canan Akın ve Funda Danışman’ın Metis Yayınları’nın Siyahbeyaz Dizisi’nden çıkan söyleşi kitabı Bildiğin Gibi Değil. Akın ve Danışman’ın “90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak” üst başlığıyla on dokuz söyleşiyi bir araya getirdikleri kitap Yıldırım Türker’in sunuş yazısıyla açılıyor. Bu söyleşilerin muhatapları 90’lı yılların siyasal ve kültürel ikliminde çocuklukları Güneydoğu’da geçmiş Kürt gençleri. Bu gençler 90’larda en çok sevdikleri çizgi film kahramanının kim olduğunu, hafta sonları aileleriyle Mc-Donalds’lara gidişlerini, mahalle arkadaşlarıyla ne türden oyunlar oynadıklarını, yaptıkları yaramazlıkları, okuma bayramlarında aldıkları kırmızı kurdeleleri anlatmıyor çocukluklarına dair bu söyleşilerde. Anlatamıyor, çünkü onlara çocuklukları sorulduğunda akıllarında bu türden imgeler canlanmıyor. Aralarında yaşadıkları yüzünden daha çocuk yaşta saçları beyazlayanlar var. Küçük Hazal’ın haykırırcasına açılmış, neler olduğunu anlayamaya çalışan kocaman gözleri var. Onlar zorunlu bir şekilde erkenden büyümeye itilmişler. Çünkü onlara çocuklukları sorulduğunda akıllarına gelen şeyler açlık, sefalet, gözaltılar, bombalar, yaşam alanlarından zorla itiliş, düzensizlik, rezillik, işkence, taciz, savaş uçakları, panzerler, evlerine atılan sayısız kurşun, babalarının, ağabeylerinin, kardeşlerinin, akrabalarının gözleri önünde dövülmesi, kaçırılmalar, kaybettirilmeler, bedeni parçalanan arkadaşlar… Onlar evleri kurşun yağmuruna tutulduğunda ailelerinden, akrabalarından ölenlerle saatlerce, günlerce aynı odada kalmak, cesetlerle yüzleşmek zorunda kalmış çocuklar. Bir insanın nasıl olup da eceliyle de ölebildiğini anlayamayan çocuklar onlar. Her evin bir sığınağının olması gerektiğini küçücük yaşta anlamış çocuklar. Geceleri yapılan baskınlar yüzünden huzurlu, deliksiz bir uyku uyumaya hasret çocukluklar onlarınki. Nasıl çocuk kalınabilir ki… Çocukluğun bütün o kırılganlığı, hassaslığı, ürkekliği, masumluğu, saflığı ile bütün bunlarla baş etmek, bütün bu yaşadıklarına göğüs germek, bütün bunları anlamaya, anlamlandırmaya çalışmak... Son haftalarda yaşananlar, bütün o sokaklardaki 90’ların ortamını anımsatan görüntüler, sözde entelektüel bir müziksever kitlenin eşlik ederek bir sağduyu ortamı yaratmak yerine türküleri susturarak protesto etmesi… Bütün o aldıkları iyi eğitimlere, öğrendikleri birkaç yabancı dile, edindikleri elit müzik zevkine rağmen türkülerin değil silahların susması gerektiğini algılayamamış olmaları gibi olaylar kitabın zamansal olarak çok uygun bir dönemde çıktığını düşündürdü bana. Tam da bir sağduyu ortamının yaratılması gerektiği günlerdi... Söyleşilerin son kısımlarında herkese barışla ilgili düşünceleri sorulmuş ve hemen hemen hepsi kendilerine ve sevdikleri, değer verdikleri insanlara yaşatılan acıları affedemeyeceklerini fakat artık barış istediklerini, barışın olması gerektiğini düşündüklerini ifade etmişler. Neredeyse hepsi affetmek başka bir şey, barış başka bir şey diyor. Kimilerinin politik kaygılarındansa insanlığın vicdanına hitap edecek gerçek bir barış ortamının kurulabilmesine katkı sağlamak için bu kitaptaki seslere kulak verilmeli ki 90’larda Güneydoğu’da çocuk olanların yaşadıklarını 2010’lu yılların bölge çocukları da yaşamak zorunda kalmasınlar. Gerek medyanın yaşananları çarpıtarak yansıtmasından gerekse politik söylemlerden, devlet politikalarından dolayı bu meseleyi gerçekten anlayamamış, bütün Kürt halkını terörist olarak damgalamış; fakat bu işin aslını gerçekten anlamak isteyen, dayatılan görüşlerden sıyrılarak konu hakkında düşünmek ve fikir sahibi olmak isteyenler için bu kitap sözlü tarih çalışmalarının en özlülerinden, en verimli, en samimilerinden bir tanesi. Bu gençlerin, çocuklukları Batı’da geçmiş akranlarına bir iç dökmesi. |