ISBN13 978-975-342-813-2
13x19,5 cm, 312 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Kaan Uysal, “Gelin, bağışlayalım birbirimizi”, Kitap Zamanı, Temmuz 2011

Bazen bütün politik söylemlerden daha etkilidir kişisel tanıklık hikâyeleri. Madem karşı olduğumuz bir dolu argümanla yüklüdür politik söylemler, madem bazı söylemler bize yabancı ve inandırıcılıktan uzak gelmektedir; o zaman sözü edilen politik söylemleri besleyen asıl dinamiğe bakmanın zamanıdır. Rojin Canan Akın ve Funda Danışman’ın hazırladığı, “90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak” alt başlığını taşıyan Bildiğin Gibi Değil, bugün yaşadığımız en temel sorunların kökenine bakmaya çağırıyor bizi. Kitap için seçilen yaş aralığı çok önemli. Kayıp iki neslin ardından, gözünü şiddet ortamına açmış, o ortamda çocukluğunu yaşamış, 1975-1980 aralığında doğmuş, çocukluğu Güneydoğu’da geçmiş, bugün otuzlu yaşlarında olan on dokuz gencin kişisel tanıklıklarından yola çıkılarak hazırlanan kitap, sadece 90’larda Güneydoğu’da neler olduğunu göstermekle kalmıyor; tek tek bireylerin, sonrasında koca bir toplumun ruh halini de gözler önüne seriyor. Bugün çoğunlukla televizyon ekranlarına yansıyan, yalnızca ekranların o sınırlı bakış açısıyla gördüğümüz sokaklardaki şiddetin arka planına çeviriyor dikkatlerimizi. Bu etkileyici kitap, birtakım politik söylemler yerine, on dokuz gencin çocukluğuna götürüyor, onların hikâyeleriyle baş başa bırakıyor okuyanları.

Kayıp kuşak

Kışlaya benzeyen, hatta bazen kışlaya çevrilen okullarda okuyan, Türkçe bilmedikleri için birçok trajikomik olayla karşılaşan; mutlu ve rahat bir çocukluk yaşarken bir günde köyleri boşaltılan, şehirlerde yaşamaya mecbur bırakılan, şehirleri de üç gün üç gece kurşun yağmuruna tutulan; babalarının, annelerinin, kardeşlerinin dayak yemesine, işkence görmesine, öldürülmesine şahit olmuş; faili meçhul saldırılara maruz kalan, sevdiklerinin birer birer kaybolduğunu gören bir kuşağı konu ediniyor kitap. Yarım saatte hayatı değişen, kendini bir anda bir dağda, bir şehirde, bir hapishanede veya mülteci kampında bulan, bu travmayla hayata karışan çocuklar... Doksanlı yılların şiddetinden paylarını almış, yakınlarını ve yaşadıkları yerleri kaybetmelerine rağmen hayatta kalmış, sevdikleri birer ikişer “düz ovaları” terk ederken yerlerinde durmuş, kalanlara göz kulak olma görevi olduğu için gitmemiş, erken büyümüş, türlü travmaları kendi başlarına yenmek zorunda kalmış gençlerin anlattıkları, söz birliği etmişlercesine benzer insan hikâyelerine dönüşüyor. Daha ilk söyleşide gerçeklikle kurduğumuz ilişki tersyüz oluyor. Ama peş peşe gelen anlatımlarla Güneydoğu’nun şiddetle özdeşleşmiş ve sınırlı bir kesim dışında görülmemiş, dışarıya yansımamış, anlatılamamış 90’lı yılları daha büyük bir resmin içindeki yerini alıyor.

Örneğin, gözleri önünde babası öldürülmüş bir çocuğun hikâyesini dinlerken, sözü edilen ve zaman zaman günümüze de sirayet eden bu şiddet ortamının giderek nasıl bir şiddet kültürüne yol açtığını anlıyoruz. Yirmi yıldır kayıp olan babası gelir de görür diye hâlâ sokakta gizli gizli sigara içen gençlerin hikâyeleri var bu kitapta. Kendisine ateş edenlere, “Beni öldürdünüz, benim kalkmam mümkün değil, ama daha fazla ateş etmeyin, bedenim daha fazla bozulmasın” diyen yaşlıların hikâyesi de var. Artık bir yetişkin olmasına rağmen çocuğunun bütün askerî araçların adını ezbere bildiğini hayretle gören kadınların hikâyesi var. Burada yazılamayacak kadar trajik başka insan hikâyeleri de… Bugün hâlâ karalar giyinerek düğün yapan, yaşadıklarını yeterince göstermediği için medyaya öfkeli, devletle sorunlu, affetme duygusundan uzak ama barış isteyen bir kuşağın travmasını anlamanın en iyi yollarından biri bu kitap. Anlatılan bütün o acı olaylara rağmen, kitabın bir tek yerinde dahi psikolojik destek almaktan söz edilmemesi gerçekten garip gelecektir okura. Yaşadıkları onca şiddete rağmen, belki de daha fazla politikleşerek bu şiddetin yarattığı travmayı bastıran, ama zaman zaman yeniden ve her defasında daha da şiddetli bir şekilde geri dönen bu hatıraların ürkütücülüğü, sadece Türkiye’nin yirmi-otuz yıl öncesine ışık tuttuğu için değil, geleceğine de yön verdiği için çok önemli.

Bildiklerimizin ötesine geçmek için

Slavoj Zizek’in, Kırılgan Mutlak’ta dediği gibi, “hikâyelerini bilmediklerimizdir en çok düşman olduklarımız”. Bildiğin Gibi Değil, “düşman olunan”, görmezden gelinen, daha çok kimi adli ve siyasal vakalarla karşımıza çıkan çocukların hikâyelerini sarsıcı bir gerçeklikle karşımıza çıkarıyor. Yıldırım Türker’in etkileyici önsözüyle yayımlanan Bildiğin Gibi Değil, bir barış ikliminden söz edildiği bugünlerde, bildiklerimizin ötesine geçmemiz, birbirimizin neler yaşadığına tanıklık etmemiz, önyargılardan kurtulmamız, dahası belki de birbirimizi bağışlamamız için bulunmaz bir kitap niteliğinde.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X