| ISBN13 978-975-342-835-4 | 13x19,5 cm, 184 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Birinci Bölüm’den, s. 9-11. "Perspectiva Latince bir sözcüktür, 'içinden bakmak' anlamına gelir." Dürer'in perspektif kavramını açıklama şekli böyledir.(1) Boethius'ta bile karşımıza çıkan(2) bu "Latince sözcük" her ne kadar başlangıçta bu kadar belirgin bir anlama sahipmiş gibi görünmüyor olsa da,(3) biz yine de esas olarak Dürer'in bu tanımlamasını temel almayı tercih edeceğiz. Evler ya da mobilyalar gibi sadece tek tek nesnelerin "kısaltma" ile temsil edildiği durumlar için değil, tüm resmin —bir başka Rönesans kuramcısının ifadesini alıntılarsak(4)— adeta bir "pencereye" dönüştüğü, ve bizi bu pencereden ardındaki bir mekâna baktığımıza inandırmak isteyen örneklerle karşılaştığımız yerlerde, ama sadece bunlarla sınırlı olmak üzere, tam anlamıyla "perspektifsel" bir mekân anlayışından söz edeceğiz; başka bir deyişle, tek tek figürlerin ya da nesnelerin biçimlerinin, çizimle üzerine aktarılmış ya da plastik olarak üzerine iliştirilmiş gibi göründüğü maddesel çizim ya da rölyef yüzeyin tam da bu maddeselliğinin yadsındığı ve yüzeyin salt bir "resim düzlemi" olarak yeniden yorumlandığı durumlardan söz ediyoruz, ki böyle durumlarda "resim düzlemi"ne, bu düzlemin içinden bakılan ve tek tek bütün nesneleri içinde barındıran bütünsel bir mekânın projeksiyonu yapılmakta, ama söz konusu projeksiyonda dolaysız duyusal izlenimin mi, yoksa öyle ya da böyle "doğru" bir geometrik konstrüksiyonun mu belirleyici olduğu fark yaratmamaktadır.(5) Rönesans döneminde icat edilen, teknik açıdan mükemmelleştirmeye ve kolaylaştırmaya yarayan muhtelif değişiklikler geçirmesine rağmen, öncülleri ve hedefleri bakımından Desargues'nin dönemine kadar aynı kalan bu "doğru" geometrik konstrüksiyon, en kolay şöyle anlaşılabilir: Pencere tanımlamasına uygun olarak — resmi, "görme piramidi"nin içinden geçen düzlemsel bir kesit olarak tasavvur ediyorum. Bu görme piramidi ise, görme merkezini bir nokta olarak düşünüp, bunu, temsil edilecek mekân konstrüksiyonunun karakteristik noktalarıyla tek tek birleştirmem yoluyla oluşuyor. Ama optik imgenin ilgili noktalarının görüntüdeki konumu açısından bu "görme ışınları"nın bağıl konumu belirleyici olduğu içindir ki bütün sistemi sadece yatay (plan gösterimi) ve dikey kesitte (cephe görünüşünün temsili) çizmek, kesit yüzeyinde ortaya çıkan figürü belirlemek açısından yeterli oluyor: Yatay kesit genişlik, dikey kesit ise yükseklik değerlerini veriyor ve istenen perspektif projeksiyonunu elde etmek için bana bu değerleri sadece üçüncü bir çizim üzerinde birleştirmek kalıyor. Bu yolla elde edilen resimde —"gözden çıkarak gözün bakmakta olduğu nesneye düşen tüm ışın çizgilerinin oluşturduğu saydam ve düzlemsel kesit"(6)— şu yasalar geçerli olacaktır: Tüm ortogonaller ya da derinlik çizgileri, gözden projeksiyon yüzeyine düşen dikey çizgilerle belirlenen merkezi kaçış noktası denen yerde birleşir. Doğrultuları ne olursa olsun, paralellerin kaçış noktası ortaktır. Bu paraleller yatay bir düzlemde yer alıyorsa, kaçış noktası da her zaman "ufuk" denen yerde, başka bir deyişle, merkezi kaçış noktasından geçen yatay çizginin üzerinde bulunmaktadır; dahası, eğer bu paraleller resim düzlemi ile 45 derecelik bir açı yapıyorsa, o zaman bunların kaçış noktaları ile merkezi kaçış noktası arasındaki "mesafe", göz ile resim düzlemi arasındaki mesafeye eşittir; sözün kısası, eşit boyutlar geriye doğru arka arkaya sıralanırken küçülür, böylece —gözün konumunu bildiğimizi varsayarsak— resmin her bir parçası, kendisinden önceki ve sonraki parçalardan hareketle hesaplanabilir hale gelir. Notlar (1) K. von Lange ve F. Fuhse, Dürers schriftlicher Nachlass, Halle, 1893, s. 319, l. 11. Yukarı (2) Boethius, Analyt. poster. Aristot. Interpretatio, 1.7 ve 1.10, Opera içinde, Basel, 1570, s. 527 ve 538: perspectiva bu iki metinde de geometrinin bir alt disiplini olarak tanımlanmaktadır. Yukarı (3) Bu sözcük "içinden bakmak" anlamındaki perspicere'den değil, "açık seçik görmek" anlamındaki perspicere'den türetilmiş, sonucunda da Yunanca optike terimi birebir çevrilmiş olmalıdır. Dürer'in yorumu, imgeyi görme piramidinin bir kesiti olarak ele alan yeniçağın tanımlama ve konstrüksiyonuna dayanmaktadır. Öte yandan, Felix Witting'in yaptığı gibi (Von Kunst und Christentum, Strazburg, 1903, s. 106), İtalyancadaki perspettiva ifadesinin prospettiva'ya dönüşmesinin ardında, bu anlayışa karşı bir itiraz olduğu hissine kapılmak ("ilki Brunelleschi'nin punto dove percoteva l'occhio'sunu anımsatırken, ikincisi ileriye bakmaya işaret ediyor," diyor Witting) daha da kuşkulu görünüyor, çünkü Pierro della Francesca gibi arakesit yönteminin en katı kuramcıları prospettiva ifadesini kullanıyorlar: Olsa olsa prospettiva'nın daha çok sanatsal bir sonuç elde etme fikrini (yani mekân derinliği yaratmayı) çağrıştırdığını, buna karşılık diğerinin matematiksel işlemi anımsattığını kabul edebiliriz — bu arada tamamen fonetik bir neden, üç ünsüz harf olan "rsp" harflerinden kaçınma isteği de, prospettiva tanımının zaferine uygun bir zemin hazırlamış olabilir. Yukarı (4) Leon Battista Alberti, "Della pittura", Kleinere kunsttheoretische Schriften içinde, Quellenschriften für Kunstgeschichte und Kunsttechnik des Mittelalters und der Renaissance, no. 11, Hubert Janitschek (haz.), Viyana, 1877, s. 79: "Bir dörtgen çiziyorum ... resmetmek istediğim şeye, açık bir pencere olarak düşünülmüş bu dörtgenin içinden bakıyorum." Ayrıca bkz. Leonardo (Jean Paul Richter, The Literary Works of Leonardo da Vinci, Londra, 1883, no. 83) — burada da benzer bir biçimde bir "pariete di vetro", yani pencere camından söz edilmektedir. Yukarı (5) Lessing bile Antiquarische Briefe'deki (Antik Mektuplar) dokuzuncu mektubunda perspektif kavramının geniş ve dar anlamları arasında ayrım yapmıştır: Lessing'e göre geniş anlamıyla perspektif, "nesneleri belli bir uzaklıktan gözümüze göründükleri halleriyle, bir yüzey üzerinde temsil etme bilimi"dir ve "bu anlamıyla eskilerin perspektifi bilmediğini varsaymak hakikaten çok anlamsız olur. Çünkü o zaman bu, sadece perspektifi değil, bütün bir çizim sanatını da bilmedikleri anlamına gelecektir, oysa bu işin piriydi onlar. Kimse aksini ileri süremez. Eskilerin perspektifi bilip bilmediğini tartıştığımızda, bunu sözcüğün dar anlamıyla yapmış oluyoruz ki sanatçılar da sözcüğü bu dar anlamıyla kullanırlar zaten. Sanatçılar bundan, çok sayıda nesneyi, mekânda içinde bulundukları kısımla birlikte temsil eden, ama bunu yaparken mekânı ve mekânın farklı yüzeylerine dağılmış bu nesneleri göze, tek bir bakış noktasından bakılıyormuş gibi görünmesini sağlamanın yollarını araştıran bilimi anlamaktadır" (Schriften, Berlin, 1753-1755, cilt 8, s. 25-26). Yukarı
Dolayısıyla biz de esasen Lessing'in bu ikinci tanımlamasını temel alacak, sadece katı bir biçimde ifade edilmiş tek bakış noktası koşulunu hariç tutup biraz daha yumuşak formüle edeceğiz ve bu nedenle, Lessing'in aksine, Geç Helenistik ve Greko-Latin resimlerini de daha o zamandan "perspektifin kullanıldığı" karakteristik resimler olarak tanımlayacağız. Dolayısıyla perspektif bizim için tam anlamıyla şudur: Çok sayıda nesneyi, mekânın içinde bulundukları kısmıyla temsil etmek, ama bunu yaparken, maddesel tuval fikrinin yerine şeffaf bir yüzey fikrinin yerleşmesini sağlamak ve böylece, bu yüzeyin içinden, tüm nesneleri art arda sıralanmış gibi gösteren ve resmin kenarlarıyla sınırlanmayan, aksine sadece bir kesit olan hayali bir mekâna baktığımız izlenimini oluşturmak. Bu anlamda "perspektif" olarak ayırt edilebilecek birtakım şeylerle, salt "kısaltma" (perspektife özgü asıl mekân anlayışının gelişmesi açısından gerekli ilk aşama ve önkoşuldur bu aslında) arasında elbette çok sayıda geçiş durumu söz konusudur; tek bir figürü ya da çok sayıda figürü kısaltılmış bir edikül de gösteren ünlü Güney İtalya vazoları buna iyi bir örnektir. Buradaki mekân anlayışı, büyükçe bir mekân konstrüksiyonunun çok sayıda tekil cismi kapsaması bakımından aslında perspektife yakın durmaktadır; ama resim yüzeyinin bütünü, bütünsel bir mekânda perspektif yanılsamanın elde edildiği bir projeksiyon düzlemine dönüşmemiş, bu büyük mekân konstrüksiyonu, hâlâ maddeselliğini korumaya devam eden bir resim yüzeyine yalıtılmış tekil bir nesne olarak aktarılmıştır. (6) Lange ve Fuhse, Dürers schriftlicher Nachlass, s. 195, l. 15. Yukarı |