Bildiğimiz Bilinç, s. 11-14.
İnsanoğlunun merak ettiği ve belki de hiçbir zaman yanıtlayamayacağı büyük sorular hep olmuştur. Uzayda hayat var mıdır? Ölümden sonra ne gelir? Zaman nedir? Evrenin başlangıcı ve sonu var mıdır?..
Herkes gibi ben de zihnimin derinliklerinde bu soruları kendime sormuşumdur. Ancak çocukluğumdan beri beni daha fazla meraklandıran, ne evrenin ötesinde, ne yıldızlar kadar uzak, ne de ölüm sonrası kadar olanaksız, ama en az onlar kadar gizemli, şimdi, şu anda, aynı yerde ve aynı zamanda, hatta yanı başımda, gözlerimle görebildiğim, ellerimle omzuna dokunabildiğim bir başka insanın öznel dünyası olmuştur.
Örneğin okul yıllarında yanımda oturan arkadaşım Ayşe'nin aklından geçenleri merak ederdim. "Hoca ders anlatıyor biz dinliyoruz, ama aynı sesi mi duyuyoruz acaba?" diye sorardım kendime. "Hocanın kırmızı çantası kürsüde duruyor, o da çantaya baktığında benim gördüğüm kırmızıyla aynı kırmızıyı mı görüyor? Kurşunkalemi burnuna yaklaştırdığında aynı kokuyu mu alıyor? Birlikte oturduğumuz sırayı daha mı sıcak, daha mı soğuk, daha mı yumuşak buluyor? Acaba şu anda ayaklarını sıkan yeni aldığı ayakkabılarını mı duyumsuyor? Ya da oturmaktan yorulan kaslarını? Kendi nefesini mi dinliyor? Bir taraftan bunları, bir taraftan da annesiyle bir gün önce yaşadığı tatsız tartışmayı mı anımsıyor? Nasıl anımsıyor bu tartışmayı? Kızgınlıkla annesine söyledikleri kulaklarında mı çınlıyor? Annesinin sitemli bakışları gözlerinin önüne mi geliyor? Yoksa anlık bir esintiyle anımsadığı annesinin kokusuna suçluluk duygusu mu eşlik ediyor? Annesini kaybetme korkusu, ona babasını mı anımsatıyor? Bu anımsamayla birlikte babasının yeniden geleceği günü, coşkuyla boynuna sarılacağı ânı mı hayal ediyor? Daha önce bana Can adında bir çocuğa âşık olduğunu söylemişti; acaba aklından geçen tüm bu sesler, görüntüler, anımsamalar ve duyumsamalar, sık sık imgeleminde beliriveren Can görüntüsüyle kesintiye mi uğruyor? Ara ara fırsat buldukça, örneğin hoca bir cümlesinin yarısındayken ve cümlenin sonunu kestirebildiğinde, bir sonraki cümle başlayana kadar Can'ın uzaklaşan görüntüsü peşinde hayallere dalarak kısa molalar mı veriyor?.." Ben de dersi dinlerken Ayşe' nin öznel dünyası ile ilgili bu soruları kendi kısa molalarımda sorardım...
Böylesi bir günde, kendimi tutamayıp, "Söyle bana lütfen, nasıl bir şey şu anda Ayşe olmak?" diye sorsaydım ne derdi acaba?
Bilinç Nedir?
Bir insanın öznel dünyası, belli bir anda sahip olduğu algılama, duyumsama ve anımsama gibi deneyimlerin tümünü kapsar. Gözlerimizi açtığımızda nesneleri renkleri ve şekilleriyle üç boyutlu bir uzam içerisinde görmek, kulağımıza gelen sesleri yine bu uzam içerisinde kaynağından duymak, koku almak, tat almak gibi algı deneyimleri öznel deneyimlerdir. Aynı zamanda kendi bedenimizden gelen ağrı, sızı, haz, öfke ya da korku gibi deneyimlerin yanı sıra, kendi bedenimizi de istemli olarak hareket ettirebildiğimiz fiziksel bir nesne olarak içerden algılamak gibi deneyimleri kapsar. Tanıma, anımsama, anlama, kavrama, öğrenme, imgeleme (imagination) gibi, sanki fiziksel olmayan bir boyutta gerçekleşen zihinsel faaliyetler de öznel deneyimlerimiz arasındadır. Tüm bu deneyimler bir başka deyişle kişinin algılama, duyumsama ve anımsama gibi çeşitli formlarda farkında olduğu (awareness) deneyimlerdir. Bilinç (consciousness) ise bu farkındalık deneyimlerinin hep birlikte yaşandığı süreçtir.
Dilimizde "bilinç" sözcüğü biyopsikolojik bir işlev olarak genellikle iki anlamda kullanılır. Birincisi koma, uyku ve uyanıklık gibi farklı uyarılmışlık düzeylerini tarif etmek için "bilinçli olma" anlamında kullanılır. İkincisiyse yukarıda sözünü ettiğimiz gibi, belli bir anda insanın farkında olduğu öznel deneyimler anlamına gelir ve "bir şeyin farkında veya bilincinde olma" durumu olarak ifade edilir. Birinci anlamda bilinçli olma durumu uyaranların farkına varmak için gerekli bir önkoşuldur. Bu kitabın konusu "farkındalık" anlamında bilinçtir ve kitap boyunca bu iki sözcük hep aynı anlamda kullanılmaktadır.
Öznellik-Aktarılamazlık
Pek çok düşünür bu anlamda bilincin görünürde üç temel özelliğe sahip olduğu konusunda hemfikirdir. İlk olarak farkındalık öznel bir deneyimdir. Bir başkasına doğrudan aktarılamaz. Yukarıda Ayşe'ye sormak istediğim "şu anda Ayşe olmak nasıl bir şeydir" sorusu, aslında tümüyle yanıtsız bir soru değildir, ama yanıtı yalnızca Ayşe' nin kendisinde saklıdır. Ayşe'nin öznel dünyasını oluşturan algıların, duyumsamaların ve anımsamaların doğrudan deneyimi yalnızca ona aittir. Biz yine de belli bir anda aklından neler geçtiğini, ne gördüğünü, ne hissettiğini kendisine sorabiliriz ve bu sorulara verdiği yanıtlardan yola çıkarak –ve onun da bizim gibi bir insan olduğunu düşünerek– kırmızı çantaya baktığında ya da sıraya dokunduğunda yaşadığı öznel deneyimlerin bizimkine benzer olduğunu varsayabiliriz. Ancak verdiği bu sözlü yanıtların ötesinde, kırmızıyı gerçekten nasıl gördüğü bilgisi ve deneyimine ulaşmak, yıldızlara ulaşmak kadar uzak bir olasılıktır, hatta olanaksızdır.
Bazı düşürler bu olanaksızlığı çarpıcı hale getirmek için tersine görme (inverted spectrum) denilen felsefi bir sorunsaldan söz ederler (Shoemaker 1982). Bu sorunsala göre diyelim ki Ayşe'nin beyninde görme sistemi çok özel bir biçimde yapılandırılmış olsun. Bunun sonucu olarak renkleri algılama deneyimi tam tersine döndürülmüş olsun. Yani bizim kırmızı gördüğümüz yerde yeşil, yeşil gördüğümüz yerde kırmızı görüyor olsun; sarı gördüğümüz yerde mavi, mavi gördüğümüz yerdeyse sarı görüyor olsun. Bu durumda Ayşe kırmızı çantaya baktığında renk görme deneyimi bizimkinden elbette farklı olacaktır, ama işlevsel olarak dışarıdan bakıldığında aramızda hiçbir fark olmayacaktır. Biz kırmızı gördüğümüz zaman o da bizimle birlikte gördüğü şeye kırmızı diyecek, yeşil gördüğümüz zaman o da gördüğü şeye yeşil diyecektir. Bu hatayı sistematik bir biçimde ve tutarlı olarak yapacağından, renklerin adlarını bizimle aynı şekilde ve doğru olarak kullanıyor olacaktır. Sonuç olarak öznel deneyimlerimiz arasındaki bu farkı ne biz, ne de kendisi fark edebilecektir! Zaten renk körlüğü de bildiğiniz gibi bu nedenle, özel testlerle ortaya çıkarılan bir durumdur.