ISBN13 978-975-342-569-8
13x19,5 cm, 288 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Hande Öğüt, “Cinsiyetlerin karıştığı bir oyun”, Radikal Kitap Eki, 6 Nisan 2007

Hrant Dink'in katlinin ardından başgösteren medyatik histeri, faşizmi, milliyetçiliği ve oportünizmi bir kez daha üretirken cinsel kimlik ve roller de müstehcen bir salınışla sahneye sürüldü yine. Beyoğlu'nda bir travestinin öldürülmesi sonucu, siberalemde gezinen bir mail, hepimizin travesti olduğu savıyla aklı sıra öteki addedilen tüm kimlikleri aşağılıyor, sarakaya alıyordu. Tüm etnik ve cinsel azınlıkları sindirmeye çalışan hebenneka dillere bir virüs gibi dolanan bu slogan oysa Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri çerçevesinde, Ankaralı feministlerin ağzından bambaşka bir anlama büründü, bilinç kazandı. Ankaralı kadın örgütlerinin 'Hepimiz eşcinsel, hepimiz travestiyiz' cümleleri, 'Tacize, tecavüze son', 'Küfürde nesne değil, toplumda özneyiz', 'Kadın katliamı töre değil, namus cinayetidir' sloganlarına karıştı.

Ancak ne yazık ki homofobik ve faşizan eğilimler, travestilere karşı, pornografik ve tahakkümcü yaklaşımlarını sürdürüyorlar. Bir yandan da paradoksal biçimde, bastırılmış cinsel güdülerin tatmin edildiği bir fobik fetiş nesnesi olarak histerik biçimde arzu uyandırıyor travestiler. Transseksüel travestiler olduğu gibi aynı cinsiyet içinde kalan bir travestilikten dahi söz edebiliriz. Ne var ki imaj yaratma dayatması, en azından bu tür bir travestiliğe davet ediyor hepimizi. Gösteri toplumunun yeni efeminik erkeği ile bıyıklı kadını ise aşağılayıcı ve dahil edici söylemden çok daha farklı bir travestilik olgusunu destekliyor.

İmajlar bir yandan birbirine karışırken, bir yandan da cinsiyetlerin birbirine içrek kılındığı, toplumsal cinsiyet sınırlarının erimeye yüz tuttuğu bir tahayyül dünyasına, belki de ilüzyonik bir oyuna davet ediliyoruz. Nitekim Baudrillard travestiliğin bir oyun olduğunu düşünür. Onlar ne eşcinseldir ne de transeksüel; travestilerin hoşlandığı şey, cinsiyetin ayırt edilmediği bir oyundur.

Bir abject olarak toplum tarafından kusulan, tiksinti yaratan travestiye karşı duyulan bastırılmış cezbe de buradan kaynaklanıyor sanırım. Bir başka akademisyen Joan Riviere ise kadınsı olmayı bir sahtelik ya da maske olarak kullanır, çünkü peçenin altında mutlak bir dişillik yoktur, sadece dişi özneyi taklit yoluyla 'kadın olma'nın toplumsal pratiğine yerleştiren, ontolojik açıdan yüzeysel bir dizi kural vardır. Ya kur yaparak (erkek) ya da baştan çıkararak (kadın) parodiyi başlatır. Ve bu parodide dişil karşısında oldukça acımasız olan ve kadının baştan çıkarma silahlarının erkek tarafından müsadere edilmesi olarak değerlendirilebilecek bir kıyıcılık başgösterir. Böylelikle travesti, baştan çıkarıcı tek şey olan ilk savaşçı konumunu yeniden üretmiş olur.

İğrenilen, sindirilmeye çalışılan, küçümsenen ve öldürülen travesti ve transeksüeller gerçekten de ataerkinin rollerini ve burjuva ailesini yeniden üretir mi? Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü doktora öğrencisi Selin Berghan, mükemmel bir çalışmayla transeksüellerin, toplumsal cinsiyet kimliklerini ve bedenlerini inşa ederken, ataerkil sistemin hangi noktalarda yeniden üretildiği ve hangi noktalarda dönüştürüldüğü sorularına cevap arıyor. On bir kişiyle yapılmış röportajlardan oluşan Lubunya'da, çocukluk, aile ortamı, ana babayla ilişkiler, ilk cinsel deneyimler, cinsiyet rolleriyle uyum ya da uyumsuzluklar, çevreden gelen baskılar, 'tedavi olmak', fuhuş piyasası, fiziksel değişimler, ameliyat olma, kadınlık, erkeklik ve toplumun transseksüelleri 'ötekileştirmesi' gibi temaları inceleyen Berghan, kendisinin temsili ile varlığı arasındaki, taklit eden ile taklit arasındaki ince çizgide bir denge bulmaya çalışırken ataerkilliğe ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı kavrayabilmek için yalnızca kadınlar üzerinden düşünmenin yetmeyeceğini, hâkim toplumsal cinsiyet sisteminin dışında olan herkesin hesaba katılması gerektiğine de işaret ediyor.

Transvestit ve taklit

Travesti ve transeksüellik genellikle erkeğin kadına öykünmesi, onu taklit etmesi olarak algılanır. Oysa hiçbir şeyi taklit etmeyen bir taklitçilikle yüz yüzeyizdir. Çünkü toplumsal cinsiyet, esas hali bulunmayan bir tür öykünmedir. Toplumsal cinsiyet ve taklit kavramı üzerine bir başka çalışma da kısa süre önce yayımlanan Taklit ve 'Toplumsal Cinsiyet'e Karşı Durma oldu. Toplumsal cinsiyetin özne üzerinde kurucu etkisi olduğunu düşünen Judith Butler araştırmasında, Berghan'ın bir ölçüde eksik bıraktığı boşluğu doldurarak 'taklit' olgusuna ağırlık veriyor. Ona göre transvestit (drag) gibi parodik pratikler, bir 'asıl'ı olmayan kopyaların kopyaları olan bütün toplumsal cinsiyet kimliklerinin taklit özlü doğasına çeker dikkatleri; özel olarak da kendisini 'doğal' olarak kurmaya kalkışmış olsa dahi heteroseksüelliğin paniğe girmiş, taklit özlü doğasını gözler önüne serer. Transvestit, başka bir gruba ait olan bir toplumsal cinsiyet taklidi yapılmasını; yani toplumsal cinsiyetin esas mülkü olduğunu, eril'in erkek'e, dişil'in kadın'a ait olduğunu varsayan bir kendine mal etme ya da sahiplenme edimi değildir. 'Esas' bir toplumsal cinsiyet, diğerinin değil de bu cinsiyetin özünü oluşturan, bir anlamıyla cinsiyetin kültürel mülkü olan bir toplumsal cinsiyet yoktur. Transvestit, Butler'a göre, toplumsal cinsiyetlerin sahiplenildiği, teatralleştirildiği, giyildiği ve uydurulduğu bayağı hali oluşturur; her tür toplumsal cinsiyet kurgusunun bir tür kişiliğe bürünme ve yakıştırma olduğunu ima eder.

Ancak yine de travesti ve transeksüel kimliğin, ataerkinin yeniden üretiminde, özellikle kadın-erkek ilişkilerinde belirli bir role sahip olduğunu görüyoruz. Transeksüeller pratikte, idealize ettikleri kadın kimliğinden daha edilgen, hassas, korunmaya ve kendisine yol gösterilmesine muhtaç bir kadın kimliği taşıyorlar. Dişilden erile geçmek isteyen bir travesti ile yapılan söyleşi, ataerkinin yeniden üretimindeki rolü açıkça gösteriyor. Araştırmanın anahtar kişilerinden olan ve ameliyatı geçirerek erkek olmak istediğini söyleyen Derya, partnerinin giyimine dikkat etmesi, ağır ve hanım hanımcık olması düşüncesine sahip. Derya, şimdiden erkek söylemini ve içselini benimsemiş.

'Gerçek' kadın ve erkek

Kadının taşınacak bir nesne olmadığını zira, kadın kimliği içinde de massedemeyen pek çok görüşmeci arasından sevindirici söylemiyle ayrılan Güneş, ev kadınlığından, "sadece eviyle, kedileriyle, çiçekleriyle, kitaplarıyla baş başa" olmayı anlıyor.

Transseksüellerin günlük yaşam pratiklerini; aile ve arkadaşlık ilişkilerini, günlük aktivitelerini, yaşamlarını kazanma şekillerini, din ve politikaya yaklaşımlarını, medyanın kendilerine ilişkin tutumlarıyla geçmiş, gelecek ve bugünkü durumlarını ortaya koyan Berghan, bir yanda ataerkil toplumsal cinsiyet kimliklerine meydan okuyan bir kırılma noktası olarak, diğer yanda da ataerkilliği yeniden üretip heteroseksüel kimliği destekleyen transeksüelliğin, ataerkili yeniden ürettiğini söylemenin bile transeksüellerin ataerkilliğin 'gerçek' kadın ve erkekleri olduklarını kabul etmek anlamına geleceği konusunda çok doğru bir saptama yapıyor.

Evet, karşı cinsin elbiselerini giyen kişinin konumu paradoksaldır ama heteroseksüel normları doğrulayan bir parodi olduğu için, karşı cinse özgü giyim, yıkıcı değildir. Sadece abartılı bir taklit vardır; bir tür cinsiyet melankolisi, bir hemcinsin kaybı karşısında duyulan bilinçdışı bir yerinme; "homoseksüellik ihtimalinden feragat"...

Bu süreci ise o giysinin harekete geçirdiği bir heteroseksüel melankoli izleyecektir, ki kitlesel histeriye yeğdir belki... Zira, meclislerinin vazgeçilmez eğlencesi etek giydirme muhabbeti olan bir dünya tasavvurunda, kadınlar da bıyık bırakmaktan başka bir çözüm üretemiyorlar ne yazık ki. Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği Ka-Der'in, siyasete kadın katılımına dikkat çekmek üzere hazırladığı kampanyada, başarılı bir kadının bıyıklı fotoğrafları da bir tür travestiliğe davet değil mi? Ama travestinin baştan çıkarma gücünün, doğrudan doğruya parodiden doğduğu da bir gerçek!

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X