Reyhan Yıldırım, “Öykü kişilerini seven yazar”, Sabit Fikir Dergisi. Aralık 2009
Alman yazar Ralf Rothmann, Deniz Kenarında Geyikler adlı öykü kitabıyla körelmiş duyarlılıklarımıza sesleniyor.
Kitaptaki on iki öykü, bilinen tek kesinliğin bu dünyaya ve an’a ait olduğu bilgisinden yola çıkılarak yazılmış; hayatın seyrinde olağan gibi görünen kimi absürt anlara ve bunlara göre geliştirilen ani tutumlar üstüne kurgulanmış.
Yazar, öykü zamanlarına ait ruhun okuyucuya tam olarak yönlendirilmesini amaçlamış; öykü kişilerinin kurgu içinde beliren durumlara verdiği tepkileri ağırlıksız bir dille aktararak başarmış bunu.
Nerdeyse efsunlu diyebileceğimiz öykü atmosferleri, yazarın kullandığı en etkili yazın bileşenlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Yapıtlarında otobiyografik öğelere sıklıkla yer veren, yazma serüvenini ‘zanaat öğrenmek gibi’ diye niteleyen alçak gönüllü yazarın bu yönelimi ve düşüncesi, sebepsiz değil. Yazarın yaşadığı edebiyat verimine zemin oluşturan coğrafyayla (Almanya, ayrılıklar ve bölünmeler ülkesidir) yakından ilişkili. Ayrıca ticaret lisesinde okurken öğrenimini yarıda bırakarak duvarcı ustalığı, matbaacılık, hastabakıcılık, aşçılık gibi işlerde çalışmak zorunda kalmış. Rothmann’ın öz yaşam öyküsünün sürülebilen izleri öyküleme başarısındaki ciddi ipuçlarını da içeriyor.
“Bu çok popüler olmayan bir ifadedir, ama dünyayı daha iyi yapmak istiyorum,” diyen Ralf Rothmann, 1953, Schleswig doğumlu. Schleswig, Almanya’nın Ruhr sanayi bölgesinde bulunuyor. Ekonomisi başlangıçta kömür ve çelik üretimine dayanan bölge, Birinci Dünya Savaşı sonrasında savaş borcu olarak kabul edilmiş, Fransa ve Belçika tarafından işgal edilmiş, ancak İkinci Dünya Savaşından sonra tekrar Almanya sınırlarına katılmıştır. Bugün, maden ocakları ve çelik işletmelerine ek olarak boya imalathaneleri, demiryolu atölyeleri, termik santraller; kimyasal madde, buhar kazanı, kablo, dokuma, seramik, cam üretimi ve benzeri ağır sanayi, bölgesel kültürü ve bölge gerçeklerini belirlemektedir.
Yazar, şimdilerde Berlin’de yaşıyorsa da, yozlaşmış bulunarak yapıtları yakılan, Nazi tarihiyle yüzleşme çabalarına sahne olan, savaşla alt-üst olan Almanya’nın psikolojik travmaları ile mücadele eden bir edebiyatın kalıtını yüklenmesi; çocukluğunun ve gençliğinin Ruhr Bölgesinde geçmesi sebebiyle, bölgesel Alman gerçekçiliği geleneğine uzak düşemeyen yapıtlar üretmektedir. Malzemesi bol, üyesi olduğu alt kültür sert, yalın ve samimidir. Bu nitelikleri diğer yapıtlarıyla birlikte ve Deniz Kenarında Geyikler’de açık olarak gözlenebilmektedir.
Genelde temalarını küçük burjuvalar, 60'lar ve 70'lerin Ruhr bölgesindeki işçi aileleri, kimi direniş olguları ve bölgede yaşayanların verdiği proleter tepkiler, çeteler, yalnızlık, çıkış çabası gibi insanlık durumları oluşturur. Kuşkusuz son dönem yapıtlarında içinde bulunulan zamana ait sorunsallar onun tematik izleklerini de yeniden şekillendirmektedir.
Deniz Kenarında Geyikler’de baskın olanlar ölüm, aşk, ayrılık, tuhaf tesadüfler ve insan yaşamında aniden belirebilen diğer bazı çatlaklardır ve bunların dışa vurumu olan kaygılar, endişeler, ihtiyaçlar...
Kurucu unsurları derin gözleme dayanan detaylarla ‘degrade’leştiren, yerelliği hesaplı bir derişiklikle sunan yazar, okuyucuyu hiç yadırgamadığı bir zeminde yürüterek evrensel algıya eriştirir. Zamanın, mekânın, coğrafyanın, öykü kişilerinin, tüm bu bileşenlerin yarattığı ortak psikolojik gerilimin insancıllığıyla farklı ülke okurlarını da kucaklar.
Sözcük ekonomisine pek de takılmış görünmemektedir, ama betimleme için kullanılan detayların temsil gücü konusunda tam anlamıyla titizlenmektedir. Sinematografik imge dizileri haline dönüşen öyküler kesinlikle kalıcı ve radikal sonlar yerine ani kesmeler kullanmayı tercih etmesi sebebiyle de kendini üretmeyi sürdürmeye bir o kadar müsaittir.
Deniz Kenarında Geyikler’deki tüm öykülerin ortak noktası, yazılan her bir öykü kişisinin yazarı tarafından sevildiğinin anlaşılması, yazarın empatisinin her kişi ve perspektif için şaşmaz bir doğrulukla uygun sesi yakalamasıdır. Yaş, konum ve cinsiyet ayırt etmez.