ISBN13 978-975-342-726-5
13x19,5 cm, 616 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Aslı Uluşahin, “Çirkin, iğrenç ve tanıdık...”, Radikal Kitap Eki, 10 Ekim 2009

Bayanlar baylar, yerlerinizi aldığınıza (yani bu satırları okuduğunuza) göre yolculuğa başlayabiliriz. Doğrusunu isterseniz bu seyahatte sizleri hoş manzaralar beklemiyor. Bir kere gideceğimiz yer sis pus içinde; gönül okşayıcı, iç açıcı hiçbir şey yok. İkincisi, orada garip hastalıkları olan garip insanlar yaşıyor. Ne tür hastalıklar derseniz, vücudunun bir bölümü ejderhaya dönüşmüş ya da tamamında geveze ağızlar taşıyan insanlardan bahsedebilirim size. Bu arada, gezimizin ne kadar süreceğine ilişkin bir şey söyleyemeyeceğim. Güneş olmadığından, zaman mevhumu biraz karmaşık, saatler pek güvenilir değil. İsterseniz nabzınızı sayarak zamanın geçtiğini anlayabilirsiniz. Yolculuğa çıktığımız şehirde, Unthank’te yaşayanlardan bazıları böyle yapıyor.

Göreceğiniz çirkinlikler keşke bu kadar olsa. Unthank’te insanlar fena bir hayat yaşıyorlar. Hem de ne fena... Lağımlarına çok etkili bir zehirli atık karıştığından ve bu atık şehrin altını erittiğinden, bazı bölgelerde tüm kanalizasyonlara beton döküldü. Bu yüzden tuvaletlerini kullanamıyor ve dışkılarını büyük naylon poşetlerde biriktirip çöpe atmak zorunda kalıyorlar. Oraya varır varmaz burnunuzun direğini kıracak pis kokunun sebebi halen ortalıkta duran bu poşetler olabilir. Diğer yandan insanların sokaklarda açlıktan öldüğünü görebilirsiniz. Ama yemek yiyebilenlerin mönülerinin de ‘zengin ve lezzetli’ olduğunu sanmayın. Çünkü orada önünüze koyulan tabaktakiler, ‘yok olmaya yüz tutmuş yaşam formlarının’ (insan?) yenebilir parçaları olabilir. Tüm bunlar midenizi kaldırdıysa, salaş bir entelektüel barda kafa çekip, n’olacak bu dünyanın hali, diye dertlenebilirsiniz. Ya da caddeleri çevreleyen renkli, ışıklı reklam panolarındaki yazıları okuyarak oyalanabilirsiniz. Örneğin, birinde şöyle yazıyordur: “Ev paradır. Para zamandır. Quantum Kronolojik’ten aileniz için zaman satın alın. (Bunun için size bayılacaklar.)”

Nasıl, anlattıklarım içinizi mi kararttı? Öyleyse tüm bu acayipliklerin fantastik bir kurmaca olduğunu söyleyeyim de, rahatlayın. Ama bazen kurmacaların ustalıkla gözler önüne serdiği çirkinlikler, fantastik bir âlemde insanların birbirlerini yiyerek beslenmesinden daha acı verici değil mi?

Bu âlemin yaratıcısı Alasdair Gray adında bir İskoç. Eserinin adı ise Lanark: Dört Kitaplık Bir Hayat. Kitap, anlaşılacağı gibi dört bölümden oluşuyor. Ama bölümler beklediğimiz sıralamayla akmıyor. İlk önce üçüncü kitabı okuyoruz. Unthank istasyonuna bir tren yanaşıyor ve içinden nereden geldiğini, adının ne olduğunu bilmeyen bir adam iniyor. Bu adam sonrasında Lanark adını alacak esas kahramanımız. Şehirde acayip insanlarla garip bir arkadaşlık kuruyor ama tüm zamanını, gökyüzünde kısacık bir süre görünüp kaybolan güneşi aramaya harcıyor. Vücudunun bir bölümünün ejderhaya dönüşmesi ve bir delikten geçerek Enstitü adı verilen yere varmasıyla hikâye fantastik boyuta kayıyor. Ne ki, bundan sonra birinci kitap başlıyor ve biz, art arda gelen birinci ve ikinci kitapta, Duncan Thaw isimli yeni bir kahramanın yaşamını okuyoruz. (Bu yaşam fantastik olaylardan azade ilerliyor.) Duncan’ın hikâyesi her ne kadar Lanark’ınkinden farklı görünse de, aralarında paralellikler var elbette. Bu paralellikler dördüncü kitapta yerli yerine oturuyor. Duncan nasıl sanatın zincire vurulduğu, maddiyatçı bir dünyadan kaçarak sanatsal özgürlüğe ulaşmaya çalışıyorsa, Lanark da sevimsiz, hissiz, güneşsiz bir dünyadan kaçıp daha insani, ‘aydınlık’ bir hayata ulaşmaya çalışıyor. Son bölüm, diğer kitapları birleştiren bir ilmek işlevini görürken, Gray’in yarattığı dünyanın ‘bizim dünyamıza’ ne kadar benzediğini gözler önüne seriyor.

Silikleşen insanlar silsilesi

Gray, Unthank’ı (ve diğer şehirleri) yöneten Konsey’den, Yaratık’tan, bu sisteme, güçsüz insanlarının kanını emerek enerji sağlayan Enstitü’den bahsediyor. Kurguladığı şehri salaş entelektüel barlarla, reklam panolarıyla donatıyor. Bir yandan gerçek üstü öğelerle aklımızı karıştırırken, diğer taraftan kullandığı metaforlarla, yaşadığımız yüzyıla ilişkin en büyük sorunları gözler önüne seriyor. Tüketim toplumuyla, dünyanın başına bela ‘güç odakları’yla, şirketlerle, patronlarla, çarkın içinde kalıp ufalanan, silikleşen insanlarla dalgasını geçiyor, hepsini kıyasıya eleştiriyor. Örnek mi isterseniz? İşte size kitaptan bir alıntı: “Yaratık devasa silahlara zaman ve enerji harcamaya, onları konseye satmaya devam ediyor, ama neticede son savaşlar daha küçük silahlarla yapıldı ve az sanayileşmiş kıtalarla sınırlı tutuldu. Bu arada yaratık da zaman ve enerjimizi ele geçirmenin barışçıl yollarını buldu. Bize iş vererek zaruri malları kötü üretmemizi sağlıyor, böylece mallar çabuk bozuluyor ve başkalarıyla değiştirilmesi gerekiyor. Yaratık kâr getirmeyen ucuz malları imha edip yerlerine kâr getiren pahalı malları koyması için konseye rüşvet veriyor. Bize de işe yaramaz mallar üretmemiz için para ödüyor ve bizi bunların zaruri mallar olduğuna ikna etmesi için bilimcileri, doktorları ve sanatçıları görevlendiriyor?” Tanıdık geliyor değil mi?

Alasdair Gray bir deli ve de bir dâhi. Zekâsına ve mizah yeteneğine ise söyleyecek söz yok. Yaşamının yirmi beş yılını harcayarak yazdığı eserde öyle bir bina inşa etmiş ki, mimarisine hayran kalıyorsunuz. Ama bu kitap kesinlikle kendini okurların kollarına kolaylıkla bırakan cinsten değil. Sonuna kadar okumak, konuya tutunmak sabır gerektiriyor. Çünkü içinde bulunduğunuz bu puslu bina, kimi zaman bir labirenti, kimi zaman da tek adım genişliğinde bir köprüyü andırıyor. Her an köprüden aşağıya düşebilir ya da labirentin içinde dolaşmaktan sıkılıp kitabın kapağını kapatabilirsiniz. Ama Gray’ın zekâ pırıltısı taşıyan oyunlarını fark etmeye başladığınızda, bu zamansız mekânda yolculuğunuz ne kadar sürerse sürsün (eser 600 sayfa!) dışarıya adım atmak istemiyorsunuz.

Sonlara doğru, yazarın dehasını gösterdiği bir Hatime bölümü var örneğin. Burada yazar, kahramanı Lanark’ı karşısına alıp onunla kitabın sonunun nasıl olacağına ilişkin fikir alışverişinde bulunuyor. Lanark, elbette iyi bir sondan yana. Unthank’ı içinde bulunduğu durumdan kurtaracak ve güneşin aydınlattığı, insanların birbirlerini sevdiği bir hayat yaşayacak... Ama yazar onunla aynı görüşte değil. “Hiçbir politikacı bir tarım işçisinden daha yüksek maaş almayacak. İşin aslı bütün ücretler önce ulusal sonrasında uluslararası ortalamaya göre ya düşürülecek ya da yükseltilecek, böylece insanların prestij ya da aşağılanma gibi suni kaygılara kapılmadan en iyi yaptıkları işle geçinmeleri sağlanacak. Borsacılar, bankerler, reklamcılar, şirket avukatları ve dedektifler başka yararlı işler bulamadıkları takdirde öğretmen olacak. Deniz ve hava kuvvetleri her yerde çocuklara bedava yemek tedarik etme görevine getirilecek. Ordular sulama kanalları açıp ağaç dikecek. ... Mutlu son. İyi mi? Sana böyle bir son verirsem,geri kalan on binlerce ucuz hokkabazdan farkım kalmaz! H. G. Wells’in son dönemleri kadar kötü olurum! Goethe’den beter olurum! Hayat ve politika hakkından en ufak fikri olan hiç kimse anlattıklarıma bir an bile inanmaz!”

Lanark son dönemde okuduğum en acayip, en yorucu, en eğlenceli, en zekice eser. Ancak bu karşılaşma ne kadar heyecan verici olsa da, eserin ben doğduğumdan beri dünya üzerinde dolaşıyor olmasına rağmen, ülkemize ancak uğraması bir bu kadar can sıkıcı. Bu nedenle, son cümlede, kitabı dilimize kazandıran yayınevini kutluyor ve Alasdair Gray’in yeni kitaplarını okumak için gözümün yollarda olduğunu söylemek istiyorum.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X