Özge Baykan, “İstanbul’da bir sandık cinayeti”, Kitap Zamanı, Sayı:16, 2007.
Maureen Freely, Türkiye’de daha çok Orhan Pamuk'un kitaplarının İngilizce çevirmeni olarak biliniyor; ama Freely'nin kimlikleri çok daha katmanlı.
Son romanı Aydınlanma’yı geçtiğimiz aylarda, hâlen yaşadığı İngiltere'de tanıtan Freely aynı zamanda serbest gazetecilik yapıyor ve Warwick Üniversitesi’nde yazarlık dersleri veriyor.
Aydınlanma, Freely’nin hayatında önemli bir yere sahip olan 1970’lerin Türkiye’sine uzanan esrarengiz bir sandık cinayeti’nin etrafında şekilleniyor. Amerikalı soruşturmacı gazeteci M, Amerikan yetkililerin 2005’te New York JF Kennedy Havaalanı’nda kocası Sinan’ı tutuklayıp oğlu Emre’yi alıkoydukları lise arkadaşı Jeannie’nin isteği üzerine, yıllar sonra Sinan’ın adının karıştığı sandık cinayeti’nin gerçek öyküsünü araştırmak amacıyla Türkiye’ye döner. Ama cinayetle beraber anılan kişilerin ‘gerçek’in bir kısmını hep sakladığı bir ortamda 1971’de ortadan kaybolan Amerikalı öğretmen Dutch Harding’e gerçekte neler olduğunu öğrenmek M için kolay olmayacaktır.
Amerikan eğitimi almış Amerika karşıtları
Romanda, İngiltere’den 2005’te Türkiye’ye dönen, 1960’ların sonlarında Türkiye’de yaşamış, babası Robert Kolej’de ders vermiş İrlanda asıllı Amerikalı gazeteci M, Maureen Freely’nin yaşamöyküsüyle başta çarpıcı bir paralellik gösterse de, yazar, tüm karakterlerin kurgu olduğunu söylüyor. Ama bir yandan da dönemin gerçekliklerine olabildiğince sadık kalmaya çalıştığını ekliyor; darbeler, şiddet eylemleri ve İstanbul’un yıllar içinde değişen yüzü, kitap boyunca çağdaş Türkiye tarihinin yapıtaşları olarak akmayı sürdürüyor. Ama romanın ağırlık merkezini oluşturan, 1960'lar ve 1970’lerin çalkantılı politik ortamı içinde gazeteci M’nin de yakından tanıdığı bir entelektüel adacık: Amerikan eğitimi almış, fakat Amerikan karşıtı öğrencilerin dahil olduğu –Maoist– Aydınlık grubu. Jeannie ve Sinan da bu grubun üyesi ve M, Aydınlık grubunun, ajan provokatör olduğundan şüphe edilen arkadaşları Dutch Harding’i öldürmekle yargılandığı sandık cinayetinin içyüzünü aydınlatmaya çalışıyor. “O yıllarda tam olarak ne olduğunu anlamak, kim olduğumuzu, neyi temsil ettiğimizi çözümlemek için yazdığım bir roman Aydınlanma.” diyor Freely.
Maureen Freely, babası John Freely’nin şimdiki Boğaziçi Üniversitesi, o zamanki Robert Kolej’de ders vermek üzere 1960’ta İstanbul'a gelmesiyle, yine Robert Kolej’e bağlı Amerikan Kız Lisesi’ne kaydolur. Gazeteci M gibi Freely de 1970’te Harvard’da eğitim görmek üzere İstanbul’dan ayrılır; fakat 1970’ler onun yakından takip ettiği, ‘çözülmesi gereken bir mesele’ olmayı sürdürür. Tıpkı M gibi, Freely de 1960'larda “altın bir dönem” diye bahsettiği bir çevrenin içinde yaşar: Sınıf arkadaşlarının çoğu, kentli burjuvaziden gelen ve “Osmanlı mirasının getirdiği karmaşık kökenlere sahip Türk-Müslümanlar”dır; geri kalanı ise İstanbul’un Yunan, Yahudi ve Ermeni ailelerinin çocukları. Fakat bu altın dönem uzun sürmez. Freely, “1960’ların sonlarında üniversiteler savaş alanına döndü,” diyor: “Üniversitelerde ‘solcu’ öğrenci hareketine dahil olarak görülen herkes hapse atıldı. Çoğu işkence gördü. Çoğu 1970’lerin ortalarındaki bir genel afla salıverilse de, siyasi anlamda aktif kalanlar 1980 darbesinden sonra yeniden hapse gönderildiler ya da sürgüne zorlandılar.”
Onlara ne oldu, şimdi neredeler? Freely romanda bir zamanlar Aydınlık grubunun üyesi olmuş öğrencilerin izini sürerken –Jeannie bir insan hakları avukatı; Sinan, yönetmen olmuş ve yıllarca Danimarka’da yaşamıştır, örneğin, kendi sınıf arkadaşları için de aynı soruyu soruyor ve arkadaşlarının dayanıklılığının ‘ebedi bir gizem’olarak kalmayı sürdürdüğünü söylüyor: “Onlar, kendi kuşaklarından pek çok kişi gibi, iki hapis ve işkence dönemine tanıklık etmelerine rağmen güçlerini topladılar, yaşamlarına devam ettiler ve ilerlediler, yalnızca kariyer anlamında değil; Türkiye’nin ileri gelen Avrupa yanlısı demokratları olarak.”
Aydınlanma sonuçta politik bir roman ve Türkiye’nin çağdaş politik tarihine güçlü göndermeler yapıyor, adından başlamak üzere. Peki romanın kalbindeki sandık cinayeti? Freely, sandık cinayetinin sadece kurguda var olduğunu, asıl amacının ‘paralel bir dünya yaratmak’ olduğunu ifade ediyor. Ama romanın ana örgüsü, 15 Haziran 1972’de Hürriyet'in manşetten verdiği meşhur sandık cinayetiyle büyük paralelliklere sahip: 21 yaşındaki, Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü öğrencisi Banu Ergüder, Paşabahçe sahilinde, içinde ceset olan bir sandıkla yakalanır. Ceset Adil Ovalıoğlu’na aittir. Aydınlık grubu içinde bir iç hesaplaşma sonucu işlendiği tahmin edilen cinayet nedeniyle Banu Ergüder, Garbis Altınoğlu, Zuhal Aksoy ve şimdi Odense’deki Güney Danimarka Üniversitesi’nde ünlü bir kültür sosyoloğu olan Mehmet Ümit Necef, İstanbul 2 numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanırlar.
Aydınlanma, Türkçede yayımlandığında yeni tartışmalara zemin hazırlayacağa benziyor.