ISBN 975-7650-36-6
13X19,5 cm, 120 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Marcel Aymé, Önsöz, s. 5-7

Çağının tüm romancıları arasında, Simenon kuşkusuz en verimlisidir. Kırk yıldan az bir süre içinde yaklaşık yüz yirmi kitap yazıp yayımlamıştır; neredeyse dört ayda bir roman. Bir yazarda, yapıtın niteliğine zarar vermeyen bu büyük, düzenli doğurganlığa hayranlık duyuyorum. Bununla birlikte, Simenon'da beni en çok şaşırtan bu değil. Ne de olsa, geçmişte, aralarında, İnsanlık Komedisi'ni yirmi yılda yazan Balzac'ın da bulunduğu örnekleri vardı bunun. Beni en çok şaşırtan, Simenon'un romanlarının başka dillerde de, en azından Fransızca'da olduğunca okunmasıdır: bu romanların bizimkinden çok daha geniş bir okuyucu yığınına seslendiği ülkeler de var. Amerikalılar olduğunca, Japonlar, Ruslar ya da Habeşler de roman kişileriyle yerlerinin, görüldüğü gibi çok belirgin, çok kendine özgü olduğu bu roman dünyasında kendilerini yabansı duymuyorlar. Paris'in bir mahallesinde, ya da Anvers'in yahut La Rochelle'in bir sokağında geçen bir olayın kişilerinin, onları Meksikalılar ya da Okyanusyalılar için, ayrı düşmüş, güç erişilir kılması gereken özgün yüz anlatımları, yaşam alışkanlıkları, tepkileri, kendilerine özgü mizah anlayışları vardır. Hangi ulustan olurlarsa olsunlar, roman kişileriyle okuyucular arasındaki sınırların, uzaklıkların ortadan kaldırılması tam anlamıyla mucizedir. Ne mesleği, ne toplumsal ortamı, ne töreleri, ne ülkesinin yasaları romanın sayfaları arasından beliren insan varlığının anlaşılmasına engel olacaktır. Öte yandan, yazar, kişilerini açıklamaktan, okuyucunun karşısında bir ruhbilimsel işleyişin çarklarını sökmekten kaçınır. Bilgileri, belirtileri, imleri vermekle yetinir, üstelik tutumluluğu elden bırakmaksızın. Doğrusunu söylemek gerekirse, Simenon'un kişilerini yaratan, onları ayırdeden, okuyucunun kendisiymiş gibi görünür. Burada, yazar açısından dikkate değer bir ketumluk söz konusudur. Roman yaratısına, yarattığı kişilere tam anlamıyla egemen olan yazar, gücü herşeye yeterliğini kötüye kullanmamaya çalışır; böylesine aşırılıkların gerçekliğe zarar vermekten başka sonuç doğurmadığını iyi bilir çünkü. Simenon, kişilerinin gözlerini roman yaşamına açarken, onları bir iç müzikle değil, bir gamla donatır, herbirini, soruşturmanın esintisine, gelgitine, dolambaçlarına göre usul usul ses veren bir çeşit nefesli harpa dönüştürür. Onun kitaplarını okurken, o korkunç kuşkuya kapılırım: hepimizin içten içe birbirimize çok yakından benzediğimiz, yapı değişikliklerini yaratan şeyin, çok ufak, küçücük özellikler olduğu kuşkusuna. Her ne olursa olsun, Simenon'un kişilerinin, çoğunluğu demesek bile, birçoğu anlaşılmaz, belirsiz kişiliklerdir; kendilerini bir anlamda belirlerken, karşıt anlamda da belirleyebileceklerini, çok küçük bir şeyin, basit bir rastlantının bile buna yeteceğini düşündürürler insana. Ünlü komiser Maigret, bu Simenon dünyasının en tanınmış, belki de en belirgin temsilcisidir. Hep devinimler, belirsizlikler içinde olduğundan, betimlemeye, hele tanımlara gelmez. Onu en iyi yakalama olanağı, kişiliğinin olumsuz yanlarına yaklaşmaktır kuşkusuz: parlak çıkarsamalardan, usullerden, fazlasıyla yerli yerinde nüktelerden, hatta ruhbilimden bile kaçınır. Onun gözünde, cinayet araştırması, herşeyden önce, insanın önceden duyumsamadıkça iyi anlayamayacağı insan gerçeğinin araştırmasıdır. Öyleyse, soruşturma boyunca, duyarlı bir yaşantıyı engelleyebilecek herşeyi, ilk önce de, fazlasıyla iyi kurulmuş akıl yürütmeleri bir yana bırakmak gerekir. Maigret'de tastamam bu duyarlık vardır; insanları duyumsamasına, kendini bir kişinin yerine koymasına, kendisinden kuşkulanılan kişinin, kısa bir süre için de olsa, biraz olsun yaşamına girmesine, en ustaca çıkarsamaların, onun alçakgönüllü çekinikliğinden çıkaramayacağı bir gerçeği görmesine olanak veren bir çeşit esneklik bu duyarlığı iki katına çıkarır. Böylece, komiserin piposundan derin soluklar çekerek içine daldığı o uzun sessizliklerde söz konusu olan derin derin düşünme değil, bir romancının, bir güldürü oyuncusunun sanatını andıran çok ince bir oyundur.

Sarı Köpek'te, Maigret, mesleğe yeni girmiş biri değil, otuz beş yaşlarında, otuz yıl sonraki kişiden çok farklı genç bir komiserdir. Tutumu şimdiden ortadadır, kuşkusuz piposu da. Mesleksel düzlemde, polisiye usullere pek önem vermemesiyle meslektaşlarından ayrılır. Geçici görevle Gezici Ren Bölüğü'ne atandığı sırada, alabildiğine gizemli koşullarda işlenmiş bir dizi cinayetin yarattığı bilmeceyi çözmek için Concarneau'ya çağrılmıştır. Ona eşlik eden müfettiş, değerli, ama hiçbir işe yaramayan ipuçları derler, kent içinde dolaşıp her türlü bilgiyi toplar, ama şefinin devinimsizliğinin onda yarattığı tedirginliği gösterme yürekliliğini kendinde bulamaz. Maigret, bir kahvenin camları ardına sığınmış, durmadan pipo içerek, Concarneau limanında üfüren rüzgâra bakar, kahvenin gediklilerinden bir grubun gizli yaşamıyla sinsice bütünleşir. Romana adını veren bir sarı köpeğin yerine kendine koymayı başardığında, sorun çözümlenmiş olur. Dramın oyuncuları, bir tür geçişme aracılığıyla gizlerini açıklamışlardır ona.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X