Sevengül Sönmez, “Katilin Temizliği”, Cumhuriyet Kitap, 28 Mart 2002
Kimi kitapları okumanız için olağanüstü bir tesadüfün olması gerekir ya! Katilin Temizliği adlı romanı işte böylesi bir tesadüfün sonunda birkaç saat içinde yutarcasına okudum. Tıpkı yazarı Amelie Nothomb'un 14 Ocak-11 Mart 1991 tarihleri arasında 120 saatte yazdığı gibi.
Katilin Temizliği, (kitabın başındaki bilgileri aktararak) 17 yaşından beri yazdığını belirten Amélie Nothomb'un yayımlanan ilk eseri olmakla birlikte kaleme aldığı on birinci kitapmış. Kitap 1992'de Fransa'da yayımlandığında olumlu eleştiriler alarak birçok edebiyat jürisinden ödül almış. Sosi Dolanoğlu tarafından Türkçeye çevrilen roman, Ocak 1994'te Metis Yayınları tarafından yayımlanmış.
Büyük yazar Prétextat Tach'ın öleceği duyulunca, dünyanın dört bir yanındaki gazeteciler seksenlik ihtiyarla söyleşiler yapmak için seferber olurlar; ancak yazar, sadece seçilmiş birkaç gazeteci ile görüşeceğini belirtir. Fransızcadan başka bir dil kullanmayan yazar, –hiçbir tercümana güvenmediğinden de– yabancı ülkelerden gelen tüm muhabirleri geri çevirir, yaşlandıkça ırkçı söylemler de kazanmış olduğu için siyahi muhabirler zaten seçimde ilk elenenler olmuştur. Televizyon kanalları, kadın magazinleri ve tıp dergilerinin muhabirleri ile de görüşmek istemez.
Seçilmiş gazeteciler
Tüm bu seçmelerden geçerek büyük yazar ile görüşmeye layık görülen ilk gazeteci 14 Ocak'ta sabah erken bir saatte yazarın evine kabul edilir. Gazeteci, ''neden yazdığını sorarak eserlerinin herhangi birinden bahsetmesini ister'' Bay Tach'ın yanıtı çok çarpıcıdır:
''Eğer bir yazar, eserinden bahsederek, heyecan verici olmayı başarıyorsa, o halde iki ihtimal var demektir: Ya kitabında yazdığı şeyi yüksek sesle tekrarlıyordur ve bir papağandır ya da kitabında bahsetmediği ilginç şeyleri açıklıyordur ki bu durumda söz konusu kitap başarısız olmuştur, çünkü yeterli gelmemektedir.''
İlk gazeteci büyük bir hata yaparak, Bay Tach'ı roman kahramanlarından biriyle özdeşleştirerek onun bütün öfkesini üzerine çeker ve evden kovulur.
İkinci gazeteci, bu hezimetin üzerine çok daha dikkatli olarak yazarın yanına gider; ancak onun akıbeti de bir öncekinden farklı olmaz, üstelik o mide bulantıları içinde koşar adımlarla evden çıkar.
Üçüncü gazeteci, ilk ikisine göre daha usta ve zekidir, evde kalma süresi daha uzun olur; ancak affedilmeyecek bir kusuru vardır: Yazarın hiçbir eserini okumamıştır ve ilk gazeteci gibi eserlerini anlatmasını ister. Yazarın yanıtı ise çok açık ve serttir:
''Açıklanamayan da dahil olmak üzere her şeyi açıklamak istemek avama özgüdür.''
Edebiyat dünyasını yakından tanıyan, iyi bir okur olan dördüncü gazeteci önceki olayları hatırlayarak yazara üstünlük taslaması gerektiğini düşünür ve görüşmenin hemen başında yazarı köşeye sıkıştırmaya çalışır, eserleri arasındaki çelişkileri, tutarsızlıkları tek tek not almıştır, bunları yazara birer birer okur. Bay Tach'ın yanıtı ise, poetikasını açıklayan bir şairin yanıtı gibidir:
''Pek zeki değilsiniz galiba? Yani siz 'mesajı olan' kitapların mı insanı değiştirebileceğini sanıyorsunuz? Halbuki insanı en az değiştiren onlardır. Hayır, insanda iz bırakan ve onu başkalaştıran kitaplar ötekileridir; arzuya, zevke ilişkin kitaplar, dehaya ilişkin kitaplar ve özellikle de güzelliğe ilişkin kitaplar...''
Bu cümlelerden sonra edebiyatçının yaşam içindeki yeriyle ilişkili çok önemli bir cümle daha eder: ''Bakışı değiştirmek: Bizim simyamız, madenleri altına çevirme, işimiz budur.''
Gazeteci, diğerleri ile kıyaslanamayacak ölçüde dayanıklı çıkmıştır ve yazarla söyleşiyi sürdürür: ''Yazar olmak için iyi bir kaleme sahip olmak yetmez mi?'' sorusunu yöneltir kibirli yazara. Yanıt yine oldukça açık ve nettir. Üstelik benim için –hayran olduğum en büyük yazar olması nedeniyle– çok özeldir:
''Yazar olmak için başka pek çok şey gerekir. Öncelikle taşaklı olmak gerekir. Ve sözünü ettiğim şey cinsel organların ötesinde yer alır. Şundan belli ki bazı taşaklı kadınlar vardır. Ah, çok az ama varlar: Patricia Highsmith..''
Romanın ilk yarısı, yazarın dört gazeteciyle yaptığı söyleşiler ile sürerken, edebiyat ve yaşam arasındaki bağlar üzerine son derece ironik aynı zamanda gerçek ve gerçekdışı olan ifadeler ile karşılaşırız. Genel yargıların aslında ne kadar hükümsüz olduğunu ve yazarlık iç dünyası ile yazarın kendisine atfedilen dış dünya ile var olan ya da olmayan bağları sorgularız. Tüm bu uygulamalar sırasında ise edebiyatın niteliği ve işlevi ile ilgili genel kabullerin geçersizliğini de fark ederiz.
Bay Tach'ın öfkesi
Romanın düğümü ve çözümü ise söyleşiye gelen son gazetecidedir ve Bay Tach'ın öfkesini daha ilk görüşte üzerine toplar. Ukala küçükhanım olarak hitap edilmeye başlanan genç hanım ise son derece dişli ve yazarın kullandığı ifadeyle ''taşaklı'' bir edebiyatçıdır ve Prétextat Tach'ın burnundan gelecek olan saatler başlar...
Eserlerindeki metaforik anlamlardan yola çıkarak her satırını neredeyse ezbere bildiği onlarca romanla hücum eder genç kadın, söylediği her söz, yazarı şaşırtır hatta bir süre sonra dehşete düşürür. Büyük yazar, sinir nöbetine yakalanır, genç kadını kovar, genç kadın giderken af dileyerek gitmemesi için yalvarır.
Bir romancının yaşamını farklı bir bakış açısı ile anlatan, yazarlık özelinde sanatçılık duyarlılığı ve var oluşu üzerine çok şey düşündüren Katilin Temizliği, ''Neden yazarız?'' sorusuna, derinlerde çok derinlerde yanıt bulan, bulunan yanıtlarla yüzleşmeyi sağlayan ve tüm bunları yaparken okur olarak bizleri rahatsız eden bir kurguya sahip.
Kötülük, iyilikten daha tehlikelidir çünkü kolay bulaşır; romancımız bunun bilincinde olarak okuma-yazma-var etme eylemlerini iyilik ve kötülük ekseninde sorgulayarak ironik, ironik olduğu kadar trajik bir yaşam çizmiş gözlerimizin önünde. ''Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!'' dedirtecek kadar akıllılık ile büyüklüğün ne denli sorgulanır bir kavram olduğunu da hatırlatmış bize.
Yazmak ve yaratmak eylemleri üzerine kurulu olan romandan okurlar da nasibini almış elbette:
''Yapmacığı okumadan okumaya kadar vardıran okurlar vardır; tıpkı balıkadamlar gibi dalgıç kıyafeti kuşanıp üstlerini tek damla ıslatmadan kitapların içinden geçerler. Bunlar balıkokurlar olarak adlandırılabilir. Ve iki tür okuma vardır; iç organlarıyla okuma, temiz okuma.''
Kitabın arka kapağında da sorulduğu gibi siz hangi tür okurlardansınız? İç organlarıyla okuyanlardan mı yoksa balık okurlardan mı?