Açılış Bölümü, s. 5-9
Güneş çabuk battı, gece Atlas Okyanusu'na hemen indi ve dünyanın öbür yakasına aktı. Birkaç lamba şehrin içinden göz kırptı; ama şehrin büyük kısmı karanlıktı. Yukarısı daha aydınlıktı, yıldızlar belirginleşmişti. Baş Bilge, Güneş Sistemi'nin lordu, pencereyi açtı ve öne eğildi, takımyıldızlarını seyrederken uçsuz bucaksız Brezilya topraklarından gelen sıcak havayı içine çekip soludu. "Güzel bir dünya, geniş, iyi bir gezegen, uğruna savaşılacak ve çok sevgili bir eş gibi sarıp sarmalanacak bir dünya," diye düşündü.
Camda görünmek onun için riskli değildi ve karanlık San Paulo'nun tepesindeki gizli dairesine gürültü ulaşmıyordu.
Orada, yukarıda, sadece yavaş ve kederli rüzgâr vardı. Her yerde sessizlik ve yalnızlık kol geziyordu.
İç çekti, ışıkların odayı otomatik olarak aydınlatmasıyla başını çevirdi. Yorgunluk, omuzlarına bir yük gibi çökmüştü.
Av tamamlanmıştı. Evet, bu son perde de inmişti ama gerçekten öyle miydi? Ardından ne gelecekti? Yapılacak çok şey vardı, bunları yapabilecek kişilerse çok çok azdı. Kendisi, kendi insanlarının seçilmiş yöneticisi, fethettikleri mekânda bir köleydi. Acaba bundan sonra onları ne harekete geçirecekti ve bu ne kadar yakındı? Ne zaman dost yıldızların altında barış içinde yaşamayı öğreneceklerdi?
Masasına oturup bu garip umutsuzluğu zorlukla zihninden atmaya çalıştı. Aşırı çalışma ve gerginlik, başka bir şey değil diye düşündü. Bu yaşta fazla geliyordu. Eline birkaç kâğıt aldı – bunlar Mars'tan gelen raporlardı; çalışmaya koyuldu.
Bir zil sesi derin sessizliğin içinde sıçramasına neden oldu. Ne zaman işlerini tamamlamasına izin vereceklerdi? "Girin," dedi. Haber aygıtı sesini ön-odaya iletti ve kapı açıldı.
Baş Bilge, astsubayın girişiyle başını kaldırdı. "Ne istiyorsun?" diye sordu. "Meşgulüm."
Astsubay tedirgince ilerledi ve lastiksi bir hareketle kolunu kaldırıp selam verdi. "Arnfeld dosyası ile ilgili yeni bilgiler var lordum. Bu belgeler henüz getirildi," dedi.
"Peki öyleyse. Orada öyle ayakta durma. Lanet olsun, bu iş Exodus'dan beri başımıza gelen en kötü şey."
Astsubay yavaşça yürüyüp kitabı masanın üzerine koydu. "Kulübeyi ararken bulmuşlar lordum. Görünüşte Arnfeld'in hikâyesini kendi insanlarına anlatmak için son girişimi – bunu döşemenin altına saklamış."
"Acıklı," dedi Baş Bilge. "Bu yaratığa ve arkadaşlarına hayranlık duyabilirim. Cesur bir gruptular. En sonunda onları ele veren kadın bile bunu bencil olmayan bir nedenle yaptı."
Başını kitaba eğdiğinde tacının üzerindeki taşların soğuk ışığı parladı. Bu bir okul defteriydi, yırtık ve kirli. İlk birkaç sayfası çocuk karalamalarıyla doluydu; birkaç aritmetik hesabı, beceriksizce çizilmiş bir resim. Sonra bir yetişkin eli; kitabın geri kalan kısmı hep bu yazıyla doluydu – sabit, erkeksi bir yazı, küçük ve birbirine yakın harfler, aceleyle yazıldığı belli.
"Oldukça uzun," dedi Baş Bilge. "Tamamlamak Arnfeld'in en azından birkaç gününü almıştır."
"Kulübede birkaç günden fazla kaldılar, öyle değil mi?" diye sordu astsubay.
"Evet, sanırım öyle." Donuk gözlerle ilk cümleyi okudu: Bu yazı David Mark Arnfeld tarafından yazıldı. ABD vatandaşı, gezegen Dünya, yıl 2043, 21 Ağustos. Ruh ve bedenen sağlamım ve servisimin psikiyatri kayıtları incelendiğinde görülecektir ki çıldırma olasılığım, belirtildiği gibi, neredeyse hiç denecek düzeydedir. Tek isteğim, bütün ırkımı ve Mars'ı ilgilendiren mesele ile ilgili bütün gerçeği söylemek.
"Hım." Baş Bilge düşünceli düşünceli gözlerini kaldırdı. "Bu kayıtlar, başkaları tarafından tetkik edilmeleri ihtimaline karşı mutlaka değiştirilmeli." Sırıttı. "Bana hatırlattığından dolayı Arnfeld'e teşekkür borçluyum!"
"Bu defter Arnfeld'in hikâyesi gibi–"
"Bunu kendim de görebiliyorum. Bana kadını getirin, onu bu konuda sorgulamak istiyorum."
"Peki lordum, derhal." Astsubay yavaşça kapıya seyirtti.
Baş Bilge okumaya devam etti. Hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmamak ve hikâyenin doğruluğunun kontrol edilmesi için herşeyi, konuşmalarımızı en ince ayrıntılarına kadar, kişisel izlenimlerimi mümkün olduğu kadar hatırlayarak ya da tekrar kurarak anlatacağım. Eğer bu çalışmam kurgu görünümü veriyorsa bu beni üzer, dileğim bunu okuyan her kimse bunu bir sır olarak tutması –gizliliğin önemini daha başka türlü vurgulayamam– ve gizlice, eskiden Birleşmiş Milletler Gizli Servisi'nde çalışan ve şimdi San Paulo, Brezilya'da bulunan emekli Albay Rafael Torreos'a eliyle teslim etmesidir.
Ve hoşgörünüze sığınıyorum. Bir zamanlar yazar olmak istemiştim ve uzunca bir süreyi karalamakla geçirdim. Bu, sanırım yazacağım son yazı ve kendi tarzımda yazmama izin verin.
"Torreos," diyerek düşünceye daldı Baş Bilge. "Kadın bu isimden hiç bahsetmedi… Hım, evet. Marslılar'la çalışmakta… Evet, ne olur ne olmaz, bu kişinin icabına bakalım."
Zil tekrar çaldı. Kapı açıldı, sessizce ve iki muhafızla birlikte astsubay içeri girdi. Aralarında kadın vardı. Daha iyi şartlarda güzel görünüşlü bir yaratık olabilirdi diye düşündü Baş Bilge. Şu haliyle bile, darmadağın saç örgüsü ışıl ışıl parlıyordu, fakat yüzü zayıf ve beyazdı, gözleri kızarmıştı. Sürekli titriyordu.
"Christine Hawthorne, bu kitabı daha önce gördünüz mü?" diye sordu hiçbir giriş yapmadan. Renksiz ve alçak bir sesle konuştu. Aksansız İngilizce konuşmak için ses tellerini değiştirdi.
Kadın, "Çocuğum nerede?" diye cevap verdi sertçe. "Ona ne yaptınız?"
"Çocuğa iyi bakılıyor. Eğer bizimle işbirliği yaparsanız size teslim edilecektir," dedi.
"Bunca yaptıklarım yetmedi mi? Yetmedi mi Dave'i ve Reggy'yi ve tüm ırkımı satmam?"
"Anlamadığın nokta şu gibi görünüyor," dedi Baş Bilge buz gibi bir sesle. "Bu bizim zaferimiz. David Arnfeld ve Regelin dzu Coruthan öldüler. Bedenleri ve geriye kalan ne varsa bize ait. Onları sen öldürdün."
"Biliyorum," dedi Christine.
"Hikâyelerinin zaten çok az bir bölümü duyuldu ve tümüyle yalanlandı, gömüldü, unutuldu. Sen, sağ kalan son kişi –bizim tutsağımız– resmi olarak ölüsün ve seni hiçbir zaman salıvermeyeceğiz. Buna göre davranman gerekiyor. Şimdi, bu kitabı daha önce gördün mü?"
Kadın yaklaşıp, kitaba baktı. "Evet," dedi sonunda. "Oraya vardığımızda kulübede bulduk. Dave, gün be gün yazdı ve sonumuz gelmeden hemen önce sakladı. Bizim canlı olarak yakalanmamız ihtimalini göz önüne alarak, nereye saklayacağını ne bana ne de Reggy'ye söyledi."
"Tepeden tırnağa her tarafı arayacağımızı biliyor olmalıydı. Öyle olmasına karşılık kaybedecek hiçbir şeyi yoktu." Baş Bilge başparmağını sinirlice oynattı. "Götürün onu." Grup kapıya vardığında ani bir nezaketle ekledi. "Çocuğunu da geri verebilirsiniz."
"Teşekkür ederim," diye fısıldadı kadın.
Kapı arkalarından kapandı. Baş Bilge içini çekti ve arkasına dayandı, tekrar üzerine yorgunluk çökmüştü. Çok uzun bir avdı.
Pekâlâ – kendisinin okuması daha doğruydu. Tüm olaylar düşman gözüyle kaleme alınmıştı, belki işe yarar ipuçları içermekteydi.
Arnfeld'in özgeçmişi ile ilgili paragrafı hızla gözden geçirdi. O ayrıntıları biliyordu. David Arnfeld 2017'de yukarı New York'ta doğmuştu. Köklü ve varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Savaş başladığında henüz beş yaşındaydı, on iki yaşında Ay Akademisi'ne seçildi, on altı yaşında uzay bilimleri bölümünden mezun oldu ve o zamandan beri zamanının büyük bir bölümü uzay gemilerinde ve gezegenlerarası üslerde subay olarak geçti. Yirmi beş yaşında Pallas üssünde yetkili kişiydi, daha sonra savaş bitti ve evine döndü.
Baş Bilge gözlerini kıstı, çok küçük ve sık yazılmış elyazısına söverek daha büyük bir ilgiyle okumaya devam etti.