Necmiye Alpay, "Seferis Kardeşliği", Milliyet Kitap, 20 Temmuz 2010
Süreyya Berfe’nin yeni kitabı Seferis ile Üvez’de, bir bakıma üç, bir bakıma çok sayıda şiir var. Genellikle kısa ve bazen hayku türüne, bazen de aforizmaya yaklaşan şiirlerden oluşuyor kitap. Ege’nin, mitolojik olan dahil, geniş zamanlarına uzanıyor.
Berfe’nin bir önceki kitabı Çıkrık da öyleydi. Ondan önceki kitabı Nâbiga ve diğerlerinde de buraya doğru yaklaşmanın işaretleri vardı.
Diyebilirim ki Berfe, Seferis’i bu kez hem adıyla sanıyla, hem de şiirlerinin özellikleriyle konuk etmektedir. Benimsenmiş, içselleştirilmiş ve sonuçta açıklanmış bir yakınlık söz konusu. Baştan beri temelde sonsal olan bir yakınlıktır bu.
Yurdundan edilmişlik
Büyük şair Yorgo Seferis, 1900 yılında İzmir’de doğmuş, Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yılında ailesiyle birlikte Atina’ya taşınmış. Süreyya Berfe ise ters yönün göçmeni: “Selanik mübadili bir aileden geldiğime göre...” (s. 11).
Kitabın üç bölümünden ilki, “Yorgo Seferis’e İskele Işıkları” başlıklı. “İskele”, Seferis’in Urla’da on dört yaşına kadar oturduğu mahallenin adıdır.
Bölümdeki şiirlere, yerinden yurdundan edilmişlik duygusu egemen. Bir tersine çevirme sayesinde daha ilk anda çarpıyor bizi bu duygu:
“Birden patladı hava/ anlayamadık kaçıştık/ evlerimizden kaçar gibi/ içeri girdik.”
Evlerimize kaçar gibi değil, ‘evlerimizden’ kaçar gibi, diyor şair.
Bizi evlerimize kaçırandan daha güçlü olgulardır söz konusu olan; kökleri söken olaylardır. Şiirdeki ‘biz’in içerisinde, ‘ben’ ve Seferis var. Bölüm boyunca ‘sen’ diye seslenilen ise, Seferis’tir: “Doğduğun yere/ yaşadığın yıllara geldiğimden bu yana/ esiyor çook eski bir rüzgâr”...
Şiir ve bölüm boyunca her şey geçişme halinde: Doğal ile kültürel, tarihsel ile güncel, gökyüzü ile yeryüzü, ve elbette, hepsinin ‘üstünde’ rüzgârlar, kuşlar. Bu geçişmeler, güncelin yanıltıcılığıyla hesaplaşan güçlü bir ortaklaşma yaratıyor.
Seferis de, “Benim ve senindir bu güneş, bölüştük onu” diye yazmıştı, bir savaşın yaşanmış saldırganlığını anlatan şiirinde (Bütün Şiirleri, çev. Herkül Milas ve Özdemir İnce, Varlık Yay., 1990, s. 113). Hangimiz neyi üstümüze alınırsak... Seferis’i sevebilmek has bir duygudur.
Berfe’nin şiirlerini düşünürken, ‘şiirleştirmek’ fiili neredeyse kaçınılmaz bir biçimde çıkageliyor. Şairin farklı dönemlerine işaret etmeyi olanaklı kılmasından ötürü.
Meydan okuyor
‘Şiirleştirmek’ fiili çoğu kez konuyu ya da izleği belirtmek amacıyla neredeyse ‘şiir yazmak’ anlamıyla eşitlenecek kadar geniş bir kapsamla kullanılır. En dar anlamını ise, bir akıl ürününe (fikir, bilgi ya da inanca) şiir biçimini vermek, diye tanımlayabiliriz. Böyle olunca, ‘has şiir’ sıfatıyla ayırt edilmeye çalışılan şeye ulaşamayıp manzume düzeyinde kalma tehlikesi ortaya çıkar. Ancak, şiirle ilgili olarak söylenebilecek her şey gibi bu önerme de mutlak değildir ve şiirin her zaman bir aşma gizilgücü vardır. İşte bu sürecin Berfe şiirinde ilginç bir biçimde gerçekleştiğini görüyoruz:
1960’larda, Berfe’nin bir süre birlikte hareket ettiği ve birlikte anıldığı diğer üç şair (İsmet Özel, Ataol Behramoğlu ve Özkan Mert) şiirlerinde dolaysız bir biçimde (‘ben’ ve ‘biz’ olarak) kendi benzerlerini konuştururken, Berfe, aynı dönemin önde gelen şairlerinden Halûk Aker’de kısmen ve çokseslilik biçiminde izlenebilen bir özellik olarak, halkı (işçileri ve köylüleri) öne çıkarmayı, halktan kişilerin sesine yer açmayı, şiirlerinde onları konuşturmayı önemsiyordu.
Bu, ahlaki bir seçişti ama, Berfe’nin şiirlerini çoğu kez önceki kuşakların edebiyatına ait bir köycülüğün, popülizmin açık istilasına uğratmıştı. 1971 tarihini taşıyan kitabı Savrulan’da, bu nedenle manzumeleşmekten kurtulmuş tek şiir “Yangın Yılı”dır diyebilirim. Ama aynı zamanda, Süreyya Berfe’nin ‘şair’ sıfatını neden daha o zamanlardan hak ettiğinin en iyi göstergesi de diğerleriyle birlikte bu şiirdir. Sekiz yıl sonra Ahmet Telli’nin ilk kitabının adında çoğalarak Yangın Yılları biçimini alacak olan şiir.
Berfe’nin sonraki şiirleri, ‘nesnel’ bir değerlendirmeyle söyleyecek olursak, söz konusu tehlikeye yönelik, zaferle sonuçlanmış bir meydan okumadır. Zaferin ulaştığı uçlardan biri de haykular olmak üzere.