Kemal Varol, “Kara bir roman”, Radikal Kitap Eki, 14 Temmuz 2006
Hüseyin Kıran'ın ilk romanı Resul, roman sanatında tam olarak hangi noktaya yerleştirileceği kestirilemeyecek denli güç, anlamını ilk elde açık etmeyen, simgeler ve benlik oyunlarıyla örülü, giderek kendi üzerine kapanan, ancak ışıltısını tam da bu kapanmadan veren bir kitap. Resul, Daire gibi bir korku merkezinin etrafında gelişiyor. Sürekli olarak roman kahramanı Resul'ü izleyen, onun ve herkesin ne yaptığını bilen, gerektiğinde işkencelerle onu cezalandıracak olan Daire, bu romanın önemli bir unsuru olarak öne çıkıyor. Hayatı, Daire'nin muhtemel çağrılarına göre şekillenip parçalanan Resul, bu çağrılar arasında geriye dönüşlerle belleğindeki kimi hatıralara, korkuyla bekleyiş anlarına geçişler yapıyor.
Bahçede yaşamaya zorlanmış bir baba, analık Hafize Hanım, kiracı kadın Işıl, Mahir Bey ve en önemlisi de hep işkence ve tahakkümle anılacak olan Daire, giderek roman kahramanı Resul'ün tüm benliğini ele geçiriyor. Kokular, sesler, görüntüler; dairenin çağrıları, geriye dönüşlerle anımsanan kimi hatıralar, Resul'ün sürekli bir biçimde varlığıyla boğuşmasına neden oluyor. Bu noktadan sonra, dışarının ve dışarıyı temsil eden herkesi sarmalayan Daire'nin baskısıyla, şizofrenik bir algıya sahip olan Resul'ün sığınak olarak gördüğü eve ve bu evin bir odasına odaklanıyor roman.
Sancı sürüyor
Ancak, romanda, Resul'ün kapandığı ev ve oda da tekinsiz bir alan olarak resmedilir. Bu sebeple, giderek başkalarının bilincine yerleşmeye çalışır Resul. Ancak, başkalarının bilincinde yaşam sürmeye çalıştıkça, sürekli olarak saldırıya uğrar. Buna çok geçmeden Daire'nin saldırısı ve işkenceleri de eklenir.
Resul'ün, Daire'nin bildik işkenceleriyle daha da yaralanmış bilinci, ölümün kurtulmak ve dünyanın tamamen dışına demek olmadığını anlamasıyla, geride büyük bir varlık sancısı bırakıyor. Hedef alınacak kimse kalmadıktan sonra diğerlerine yaptığı gibi kendini de üçüncü kattan aşağı atıyor Resul. Artık bir beden olarak mevcudiyetini kaybetmiş olsa da, bilincin bir imgeye yapışıp kalmış sancısı varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Semih Gümüş'ün saptamasıyla, Hüseyin Kıran, sert gerçekleri yazınsal yazının olanakları içinde kalarak dile getiriyor. Simgeler, örtük ifadeler, bölünmüş kişiliklerle; hepsi tanıdık ama belirli bir döneme veya yere ait olamayacak kadar belirsiz aynı zeminde ortaya çıkıyor bu roman.
Kıran, hapis ve işkencenin odağı olarak görülen Daire'nin kendisiyle, toplumla, hatta kendisiyle, oldukça kapalı simgelerle olduğu kadar travmatik bir dilin yardımıyla hesaplaşıyor. Böylelikle, bu roman birçok okumaya da imkân tanımış oluyor. Yer yer 12 Eylül'ü ve cezaevini andıran sahneler, yer yer dönemin bildik acıları, başarılı bir soyutlamayla anlatılıyor romanda. Ancak, yine Gümüş'ün saptamasıyla, Resul'e bir dönem romanı demek zor. Resul, daha çok bireye odaklanmış, belirli bir simgenin bellekte bıraktığı ize adanmış bir roman belki de.
Kekeme bir dil
Resul'ü öne çıkaran en önemli unsur kanımca bu romanın taşıdığı ayrıksı dilde yatıyor. Şiirsel olduğu kadar travmatik bir dili var Resul'ün. Ama bu dil daha çok kesik kesik, kekeme bir nitelik taşıyor. Geriye dönüşler ve iç monologlarla, bozuk bir söz dizimi ve eksiltili cümlelerle şekillenen bu romanın dili baştan sona aynı tempoda, güç bir kararlılıkla şekilleniyor.
Romanın kimi yerlerinde bilinçli olarak kullanılmayan yüklemler, sıkça başvurulan devrik cümleler, bu cümlelerden eksiltilen noktalama işaretleri, sıkça kullanılan ara açıklama ve geriye dönüşler, roman kahramanı Resul'ün bilincini ustaca yansıtmakla kalmıyor, ortaya benzersiz bir dilin çıkmasını da sağlıyor. Hüseyin Kıran, bu dille, kötülüğün, karanın, tiksindirici olanın, 'bellek odalarının' izini sürüyor.
On yılını politik nedenlerle cezaevinde geçiren ve Madde Kara adında bir şiir kitabı bulunan Hüseyin Kıran, dillerini bildiği halde, kendisine berrak bir hayat yaşatmayan 'kara kamu'ya benzersiz bir romanla cevap veriyor.