Sezai Sarıoğlu, "Yaşasın; 'Madde Kara'", Özgür Gündem, 5 Şubat 2004
korktum maddeden madde ki ben olmuştur
çünkü madde bazen için demir olmuştur
bu düşündüm uzun kimin umurunda
bu bir belki şükür kumun umurunda
madde bu inşaatla çünkü şehir olmuştur...
korktum maddeden madde kara
maddenin halleri: tuhaf hali uçak hali bıçak hali
inat hali dikkat hali siftah hali küstah hali
ben maddenin isabet hali cinayet hali
tanrıların eşyaları nerede?..
Yeni bir kitap yolumu kesti: Madde Kara. Hem de "Güzellik hülasa edilemez" diye betimlenecek kadar derin bir şiir kitabı... Hem de on insan yılı, "saatler uzun, günler kısa" diyerek cezaevlerinde yatmış bizim mahallenin çocuklarından birinin kitabı... "Ceza" yata yata bitmemiş belli ki... Önce kendine, sonra sözcüklere, sonra tarihe ve sonra yine kendine kaçmış Hüseyin Kıran... Madde Kara'nın içine kaçmak da denebilir... Madde Kara'nın hem birlikte hem de ayrı ayrı yaşını ve yaşını yeni bir estetik bağlamın içine yerleştirip, kendini şiir olarak da şair olarak da dünyanın ortasına fırlatmış...
Kitaba ismini veren "Madde Kara" şiirini yıllar önce Defter dergisinde okuduğumda, bir merak ve öğrenme erbabı olarak aklımın bir köşesine not düşmüştüm. Yıllar sonra, aynı adla kitaba dönüşmüş şiirleri okuyup incelerken, şiir kıymetinde sevindiğimi itiraf edeyim... Sevincimin bir diğer nedeni ise, cezaevlerinde de biriktirilenlerin bir devrimci tarafından kıymetli ve müjdeli şiire dönüştürülmesi... Bizim mahallenin çocukları kıymetli bir şey yaptığında benim gibi devrim ve sosyalizm sempatizanlarının şiirin yaşasın hızıyla sevinmelerini bir kusur olarak görenler olabilir. Kimse kusura bakmasın ama bu da bizim tarihimiz, bizim sevincimiz.
Madde Kara özelgüzel bir şiir kitabı. Yalın ama derin. Bu nedenle okurnazar düzokur'un ötesinde bir okur talep ediyor. Bu şiirler, Dünyalı olmaya çoktandır alıştırılmış olan bizleri Düşyalı olmaya çağırıyor... Madde'nin ve Kara'nın olduğu her yere; yani hiçbir yere... Kendine özgü bir imge sistemi ve şiir dili kurmuş Hüseyin Kıran'ı gıyabında yüzüne karşı kutlamak isterim. Benim gibi şiir heveskârlarını heyecanlandırdığı, madde'nin, kara'nın ve Madde Kara'nın içinde yeni yolculuklara çıkardığı için teşekkürlerden Canik Dağları...
Sözcüklerin de tarihleri ve hayatları olduğundan sıkça söz edilir. Sözcüklerin hem düşünceyi hem de imgeleri tuzağa düşürmek gibi bir huyları olduğunu da okuruz kitaplardan. Evcil sandığınız bir sözcüğün birden muhalif olarak karşımıza çıktığına çok kez tanık olmuşuzdur. Ya da haram sandığınız muhalif bir sözcüğün birden karşınıza esas duruşa geçmiş bir kapıkulu olarak çıkması içimizi üşüttüğünü tekel ya da kolektif deneyimlerimizden biliriz. Yine de şiir için düşbaşı yapan, imge ve sözcük kuşanan biri için, her sözcük, şaire sonsuz imkânlar sunar. Bu nedenle sözcüklerin damarına basmak, onları kışkırtmak, sözcükleri trafik ışıklarının olduğu düzenli "çıkar sokak"lardan, trajik ışıksızlıkların olduğu "çıkmaz sokak"lara taşımak ve böylece yeni bağlamlara yerleştirmektir şairin muradı. Hayat bilgisi ile hayal bilgisi arasında oluşmuş şiirlerin içindeki kimi sözcükler, şairin başını belaya sokabilir. Çünkü bazı sözcüklerin, sürekli olarak "başrolde" oynamak gibi bir huyları da vardır. Şairlik, biraz da, (şiir yazarken tarih bileceksin ama bilmezlikten geleceksin, sorunsalına bağlı olarak) başroldeki o sözcüğe kendi konumunu bilmezlikten gelmeyi "öğretmek" ile ilgilidir. Sözcükleri bilinçlendirmekten, sözcüklerin bizleri bilinçlendirmesinden söz ettiğim sanılmasın. Benim söylediğim, sözcüklerin bir bildiği olduğu kadar şairin de bir bildiği olduğudur. Şiir biraz da, şairle şiirin, sözcüklerle şairin birbirine söz geçirme(me) olgusu olarak da algılanabilir.
"Madde ve "kara" gibi sözcükler, kullanıla kullanıla cins cisim haline getirilemeyecek kadar özel, kıymetli ve müjdeli ama bir o kadar da şaire yanlışa musallat olan sözcüklerdir. Ne iyi; Hüseyin Kıran, madde'yi ve kara'yı üstlenmiş... Maddenin ve mananın, karanın ve beyazın iyice alıklaştığı, sosyalist siyasetin kendi zararına olarak bazı sözcükleri iyice ketumlaştırdığı, tabuya ve tapuya dönüştürdüğü, tarihin marangoz hataları bütün devletlerin ise, hem sözcüklere, hem şairlere "oh olsun!" diyerek kıs kıs güldüğü günümüzde böylesi kitapların çoğalması, şiir kıymetinde devrim, devrim kıymetinde şiir değilse nedir? (Devrim ve şiiri, birlikte kullandım diye de kimse kızmasın. Çünkü şiir komünisttir, anarşisttir, feministtir!..) İnsanın sonlu zamanı ile madde ve karanın görece sonsuz zamanı arasındaki uyuşmazlık, bir itiraftan çok belki de bir itiraz halidir. Şair ise, itiraftan çok, itirazın olduğu yerdedir...