ISBN13 978-975-342-073-0
13x19,5 cm, 208 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Olcay A. Kara, "Tanıtım Yazarından Eleştirmene Tiyo’lar", Cumhuriyet Kitap Eki, 6 Mayıs 2004

Sevgili Eleştirmen!

Sizleri bu tanıtım yazımda biraz gerilere, Yazı’nın ‘kâğıda dökülür sözcükler’ değil de, onların ‘sıralanışı’ olduğunu söyleyen bir kitaba götüreceğim. Öyle bir kitap ki, 10 yıl geçtikten sonra, ‘arkakapak’ın tam bir ‘önkapak’a dönüştüğü görülür... Bu kitap, 10 yıl sonra o kapaktaki siyah-beyaz fotoğrafından okunmaya başlanır. (“Gerçek başlangıç aslında ‘çoktan başlamış olanlar’ın sonuçlarında yatar.”) *

Biz o fotoğraftayızdır hâlâ!.. ‘Söz’ de bize bakıp gülümser, ama biraz sonra sayfaları tel tel açarken görülür, ki, aslında o koca elli yazar avuçladığı kedinin şaşkın bakışlarıyla bizden çok çok uzaklara sıvışıp gider. Sana yazmaya başlamak bile sana kıymak aslında... Anlamların mührünü böylesine arlanarak kurcalamak, 10 yılda bir, biz tanıtım yazarlarına düşer. Çok afedersiniz, “Henüz masal olan şu zaman,”diye ısrarla arkakapağından başlamayı sürdürür kitap, “sana göstermeden bir yere gizlenmiş olabilir. Ya git, ya da kal. Mesafeyi dondurmuş, boğazını kurutmuş, dilini koparmış, başını döndürmüş olabilir. Git, ya da kal. (...) Sadece parmaklarının yardımıyla konuşabilen şu dudaklardan sızan sayıklama, seni yaralıyor, yok sayıyor, yıldırıyor, başucunda bekliyor, yüzüne üflüyor, seni iyileştirebiliyor da olabilir. Gitme, kal!”

Yazar Hür Yumer, kitap Ahdım Var, yıl 1994. 2004’ten 1994’ü çıkar, elde kendisinin ve kitabının 10. Ölüm Yıldönümleri. Bu yıldönümlerinde soracağımız bazı sorular vardır, içimizde birikmiştir, olabilir. Mesela kitapların ya da yazarların kalplerimizde yaşamasının sır’rı nedir? Bu sır ı/sır/ır mı? Neden 10 yıllardır edebiyat kamuoyuna açıklanmaz, çok mu tehlikeli? Peki “Ben yaşamına bir arzunun hilesini kattım,” diyen kalpsiz yazar kimdir? Neden onlardan yani “Ölümlerinden sonra yakınlarının elbirliğiyle kotardıkları bir öykü kalır geriye”? ‘İşte o kadar’ olmak, o öyküden ileriye geçememek onların ketum isteği veyahutta kaderleri midir? (“Başlamak ve başlangıçtan başlamak iki farklı şeydir.”)
(...) Sözlerim sayfa 96; 13, 14 ve 15. satırlarla sürecek: “– (...) Benzetme! Örneksiz konuş bizle. / –Ben kendim de dahil herkesi işin içine katmadan, benzetmeden hiçbir şey konuşmam; konuşamam.” Hazırlıklı olun, Hür Yumer denen bu ruh, her öyküsünde gelecek ve bize birkaç kere vuracak! Ahdı var. Kitabın ilk öyküsü “Mesed”ten başlayarak canımız (eğer isterse) epeyce yanacak. Bir kadın “’İlhan Ekler’” adlı öyküde sutulumbasının markasıyla konuşacak; biz o kadından “tali bir şey istemenin hesabının hep korkunç olduğunu” öğreneceğiz. Biz o öyküde, bitiriş cümlelerimizden birine rastlayacağız: “Olmamak için yok olunur mu?/ Olunur./ Nasıl?/ Olmayan ama olabilecek birini çağırarak. İnsana yakışan budur.”

Ahdım Var olacak duaya amindir. Örneğin, bir öykü kitabından daha fazla (tamamlanmamış/ tamamlanmayı bekleyen) bir romandır “Tarife sığmayan tadları olan suskunlukların”anlatıldığı “Ha-Ah-Bakıh-Zukrum” öyküsüne bir bakın... Bu öyküde “çocuğun katılmadığı tuhaf bir yatıştırma oyunu”ndan söz edilir ki, bu “dizleri tendürdiyotlu çocuk” ile oyun, “Tıpkı Hayal Ettiğim Gibi” adlı öyküde başkalaşmış bir mekânda gerçek tuhaflığına kavuşarak karşımıza çıkarlar; onlar şimdi ederi ayda bir karanfilli zarflarda ödenen muşamba kaplı hatıradırlar. Aranırsa kolaylıkla bulunacak diğer roman lekelerinden biri, gezgin ve kapkara dişi kedidir. Benim ‘Ön’ olarak adlandırdığım kapak fotoğrafındaki sarmana benzer, pençesi yer yer öykülere geçer. “Zalim Bey’in Ucuz Zürriyeti” adlı bölümdeki Z harfine ‘iblisçe bir hileyle zum’ yapana kadar harfler pekçok öyküde bir vaat olarak karşımıza çıkar, uç verirler. “Bir harf söyleyeyim sana ister misin?” Yumer’in bir öyküsündeki kahramanları ya da onları çevreleyen durumları bir sonrakine devretmek o kadar ‘adeta bir’ zorunluluktur ki! Ahdım Var, pekâlâ bir “roman gövdesi” içine birbirlerinin devamları/organlar gibi serpiştirilmiş öyküler olarak okunabilir. Öyleyse, “Dünyaya gelmek dile gelmektir.

Başka, başka... Dilini kahramanlarına ödünç veren/onların fısıltılarına ürpertici gerçeklikler katan bir yazardır Hür Yumer: “–Gençken çok çapkınmış, dedi İpek Hanım. Sigarasına bak; dudaklarının kenarından nasıl bir aşağı bir yukarı inip çıkıyor.” Ya da “ –Ne vardı kasette? / –Sayıklamalar... Çok güzel bir şiir... Bir bal çanağı olmak isterdim—çocuklar parmaklarını banardı gözlerime—kör olurdum ufak elleriyle—bugün diye başlayan bir masal söylerdim—gülüşürlerdi—gülerdim.” Daha ne olsun!

Daha nelerdir ah o! Sayın eleştirmen! Haberiniz olsun, bu 10. yılda kalpler o’na çarpacak! Bu yıl romanlar, öyküler o’na adanacak! Öykülerindeki o noktanoktanoktalı boşluklar okunaklı bir yazı ve mürekkebi dağılmayan kalemlerle doldurulacak. 10. yıl marşları ona çok bozulacak: “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,/ On yılda onbeş milyon genç yaraladık her yaştan”. O’ndan alıntılar yapmak için herkes yanıp tutuşacak. Toplantılar birbirini takip edecek: “Çevirmen Hür Yumer”, “Bütün balıklar gibi, gözleri açık uyuyan bir kırlangıç Hür Yumer”, “Hatırlatan Sızlatan Uğurlayan Hür Yumer”. 10. yılda Yumer’in çatlak/kırık çocuk/yaşlı kahramanları sarıp sarmalanacak. Daha dün gibi, aradan 10 yıl geçmemiş gibi. Alın işte biri karda yürümeye çıkacak. Bunlar adamı var ya ‘kalp’ten öldürecek! “–A-aaa! Aklını peynir ekmekle yedin sen galiba. Nereye böyle gecelik entarinle geceyarısı kızım? / –Üşüycem biraz. Dereboyuna inicem.—Ben.”

Bu yıl Ahdım Var yayınevince yeni baştan tasarlanıp basılacak. Ta en başa dönülecek. “Kim belli bir yaşam formunda başarısızlığa uğramışsa, kim bir şeytan üçgeninden, ailesel ve nasyonal geleneklerin yıkımından kendini çekip almak isterse, işte o insanda başlama ateşi bir tutkuya dönüşür, işte o insanda kötü tecrübeleri yoketme hırsı, yeni olanakları oluşturma istemi, kitabın yazılmamış ilk sayfalarına geri dönme şansı oluşur.” Öyleyse okudukça onun değil, bizim ruhumuz şad olacak.

“Birlikte ölmüştük de ansızın dirilerek ta baştan birlikte yaşamaya mı kalkışıyorduk hatırlayamadığı ve bir şey göstereceği –bak sana ne göstereceğim, şaşıracaksın- dediği o sokağın kenarında…” Tam 10 yıldır ödlerimizi serin selvi ağaçları gibi koparan; bizi mağrur, hınzır ve mustarip edalarla iten ölü kitap budur işte. Tanıtım yazarınızın paslı kulağı kirişte.

* Altı çizili cümleler Peter Sloterdijk’in ‚ Zur Welt kommen-Zur Sprache kommen’ / Frankfurter Vorlesungen adlı kitabından alıntılanmıştır. Çev: Selma Erdoğan

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X