Giriş bölümü, s. 9-14.
Tarihin Sorumluluğunu Almak, Jean-Paul Sartre'ın geç dönem eserlerini tartışan yazılar içeren bir derleme. Düşünürün 1935 tarihli Ego'nun Aşkınlığı'ndan, en önemli eseri sayılabilecek 1943 yılında yayımlanan Varlık ve Hiçlik'e kadar süren felsefi gelişimini Sartre'ın "ilk dönem" düşüncesi olarak adlandırabiliriz. Bu felsefenin İkinci Dünya Savaşı sonrasında verdiği Ahlak için Defterler ve Diyalektik Aklın Eleştirisi gibi devasa yapıtları ise Sartre'ın ikinci dönemine ait eserler saymak mümkündür. Böyle bir kronolojik ayrımın yapılması mümkünse de bu iki dönemin metinleri arasında tematik bağlar kurulabilir. Diyebiliriz ki, geç dönemin iki büyük yapıtı, Ahlak için Defterler ve Diyalektik Aklın Eleştirisi, temel temaları ve soruları bakımından Sartre'ın ilk dönem düşüncesini tamamlar ve onun ötesine geçerler.(1)
Sartre'ın ilk dönemine damgasını vuran Varlık ve Hiçlik özneyi ontolojik bakımdan aydınlatma girişiminde onu öncelikle "kendi-için varlık" olarak ele alıyordu. Öncelikle diyoruz, zira eser idealizm ile materyalizm arasında sanki üçüncü bir yol keşfetmişçesine hassas ve hesabı kolayca verilemeyecek bir dengede durmaktadır: Bir yandan, öznenin aslen bilinç olduğu söylenir, bilincin özünün yönelimsellik olduğu saptanır; yönelimsellik dışarı doğru bir hareket, olumsuzluk, verili olanı aşma eğilimi, özgürlük olarak yorumlanır. Ama öte yandan, Sartre'ın idealist bir bilinç felsefesinin sınırlarını aşma çabasını sarf ettiği de aşikârdır; çünkü bilinci ontolojik bakımdan ele almak için onu insan gerçekliğinden, bireyin kendisini içinde bulduğu dünyadaki olumsal koşullardan, bedenli varoluşundan, başkasıyla ilişkisinden koparmamak gerekir. Bilinç hiçlediği varlığa çakılı olmadığı, ona mesafe alarak kendisi üstüne soru sorarak kendine geri dönebildiği halde, en çok varoluşun olgusallığından beslenmektedir sanki. Ne var ki, Varlık ve Hiçlik ontolojik olarak ele aldığı bireysel bilinç için toplumsal ahlaktan bağımsız bir ahlakın nasıl mümkün olabileceğini, Tarih'in anlaşılırlığını, onda bireyin rolünü, siyasi eylemin anlamını tartışmaya açmaz. Ahlak için Defterler ve Diyalektik Aklın Eleştirisi Sartre düşüncesinin pratik boyutunu, mutlak bir özgürlük düşüncesiyle bağları koparmadan açığa çıkaran iki metindir.
Varlık ve Hiçlik'te ortaya koyulan bireysel, mutlak özgürlük düşüncesi, zorunlu olarak bireyler çoğulluğunun ve bu çoğulluğun tarihselliğinin analizini gerektirir. Sartre, Ahlak için Defterler'in başında Tarih üzerine düşünürken bir çeşit belirsizliğin, ikircikliliğin hep göz önünde bulundurulması gerektiğinin farkındadır. Tarih üzerine analizlerini kurarken pek çok farklı yaklaşımı hesaba katmak, birbirine zıt gibi görülebilecek pek çok kavramı devreye sokmak ister. Kendi deyimiyle, Tarih'in gerçekliğini yadsıyan filozoflara da (Pascal, Alain), tarihsel varoluşu sonuna dek olumlayan filozoflara da (Hegel, Comte, Marx) haklarını teslim etmek gerekir.(2) Ona göre filozoflar Tarih'i ele alırken temelde hep şu iki eğilimi gösterirler: Detaylarda olumsallığı, bütünde ise zorunluluğu açığa çıkarmak. Sartre bu iki eğilim arasında bir hiyerarşi gözetmeden, olumsallık ile zorunluluk arasında salınan o ikircikli yapıyı yakalamak ve göstermek ister. Varlık ve Hiçlik'te olduğu gibi, Defterler'de de yine hesabı verilmesi zor bir dengeyi yakalamanın peşindedir: Bir yandan Tarih hem bir icatlar ve tesadüfler alanı olarak değerlendirilmelidir, bir yandan da Tarih içerisindeki tekrarların kurucu rolü göz önünde bulundurulmalıdır. Tarih ne öznel olarak kurulan eylemlerin ve anlamların bir bütünüdür, ne de tamamen nesnelleştirilebilecek bir alandır. Defterler'de Tarih sorusu, toplumsal bir ahlak içerisinde bireysel özgürlüğün, ulaşacağı en üst nokta olan cömertliğe (générosité) doğru evrilişini izlemek suretiyle ele alınır. Ancak Sartre ahlak üzerine taslaklarını düzenli bir metne dönüştürmeden Diyalektik Aklın Eleştirisi'ne geçer. Eleştiri'nin ilk taslağı için yaptığı planda da yine ilk soru "Tarihe hareketini veren nedir?" sorusudur.(3) Açıkça görülüyor ki, Sartre'ın pratik alan analizlerinin hepsi bu sorunun cevabını aramaktadır. Eleştiri'de, Sartre'a göre tarihin motoru tin değil, pratiko-inertten devraldığı koşulları aşma girişiminde bulunarak pratik alanı anlamlandıran, bütünleyen praksistir. Bu kez de Marksizm ve varoluşçuluk arasında kurulan zor dengenin hesabı verilmelidir.
Bu kitaba Tarihin Sorumluluğunu Almak adını verdik, çünkü Sartre tekil öznelerin Tarih'in doğrudan failleri olduğunu her fırsatta vurgular. İkinci dönem düşüncesinde, bireysel sorumluluk ve toplumsal sorumluluk arasındaki organik bağa işaret ederek, Sartre'ın etiğe ve siyasete bakan bir düşünür olduğunu okura hissettirmek istedik. Bu amaçla bu kitapta, hem Sartre'ın Tarih anlayışını ortaya koyan ve bu anlayışın temellerine dönen metinlere, hem ikinci dönem düşüncesini felsefe tarihinin başka figürleriyle karşılaştırmalı olarak inceleyen metinlere, hem de filozofun Tarih'i ele alışını belli açılardan eleştiren metinlere yer verdik.
*
Sartre gibi, döneminin güncel siyasi olayları üzerinde de söz sahibi olmuş bir filozofun düşüncesini dinamik bir kuruluş süreci olarak ele almak, Sartre'ın içinde yaşamış olduğu siyasi ve felsefi bağlamı da ayrıntılı bir şekilde hesaba katmayı gerektirir. Bu kitabın ilk metni olan "Bir Entelektüel Olarak Jean-Paul Sartre" başlıklı yazıda Sartre düşüncesinin felsefi ve politik bağlamı ortaya koyuluyor. Sartre'ın hem bir filozof hem de bir güncel siyaset figürü olarak aldığı tavırlarla ilgili tartışmaları konu edinen bu metin, kitabın devamında ortaya koyulan ontoloji, birey, çoğulluk, Tarih ve Tarih'in anlaşılabilirliği gibi bu kitabın ana hattını belirleyen konulara giriş niteliğinde. "Varlık ve Hiçlik'ten Diyalektik Aklın Eleştirisi'ne, Sartre Düşüncesinde Çoğulluğun Kuruluşu ve Praksis" adlı yazı ise Sartre'ın felsefi metinleri arasındaki devamlılığı göz önüne seriyor. Sartre düşüncesinin geçirdiği önemli dönüşüme işaret etmek için, bu düşüncenin temel kavramlarının ontolojik zeminde nasıl kurulduğunu ve belli bir tutarlılıkla ontolojiden siyasete doğru evrilen bir düşünce dünyasında tekrar tekrar formüle edilerek nasıl kullanıldıklarını gösteriyor.
"Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Anlaşılabilirliğin Zeminleri" başlığını taşıyan yazıda ise praksisin anlaşılabilirliğini kendi içinde nasıl bulduğu sorusuna bir cevap aranıyor. Kendi işleyişinin koşullarıyla hesaplaşan bütünleyici bir düşünümün praksise içkin olduğunu gösterebilmek için takip edilmesi gereken ontolojik ve siyasi analizler ortaya koyuluyor. Praksisin anlaşılırlığının ve pratik alanın kuruluşunun Sartre'ın zamansallık analizleriyle ilişkisi sorgulanırken, yapılan çözümlemenin hareketi Varlık ve Hiçlik ile Eleştiri arasında bir salınıma dönüşüyor.
"Sartre'ın Tarih Üzerine Tezlerine Eleştirel Bir Bakış" adlı yazı ise, praksisin anlaşılırlığı temelinde kavranması gereken ya da bir çeşit "yaparak anlama" kuramı gibi görülebilecek Sartrecı Tarih analizlerine kuşkuyla yaklaşıyor: Sartre'da Tarih'in failleri kimlerdir? Sartre, tüm coğrafyalar, tüm toplumlar için ortak bir Tarih alanı yaratabilmiş midir? Praksisin anlaşılabilirliği teması dolayısıyla Tarih ile birey arasındaki bağlar sıkı sıkıya örülürken, cehalet, şiddet ve kıtlık gibi olumsuz temalar bu düşünce ve pratik dünyasında nereye yerleştirilebilir? Bu temel soruları içeren eleştirel bakış, Diyalektik Aklın Eleştirisi'nin ikinci cildine yoğunlaşılarak ortaya koyuluyor.
Son iki makaleyi tanıtırken Eleştiri bağlamında ele alınan bu sorular üzerine düşünürken Ahlak için Defterler'in de önemli bir kaynak olabileceğini tekrar hatırlatmakta fayda var. Defterler, Sartre'ın, Tarih'in nasıl kurulduğu ve faillerinin kimler olduğu sorularını taslak biçiminde ele aldığı, Tarih'in ötekileştirdikleri üzerine düşündüğü metindir. Bu eserde, cehalet ve şiddet insan ilişkilerinin birer kipi olarak ele alınır. Defterler pek çok açıdan Eleştiri'ye hazırlık olarak okunabilecek bir taslaktır. Bu derlemede "Şiddet ve Etik" başlığıyla yer alan metin soruşturmasının merkezine Defterler'i yerleştiriyor. Cehalet, şiddet, yalan gibi temalar, Sartre'da etik-ontoloji ilişkisini açıklama girişimi içinde ele alınıyor ve söz konusu ilişkiyi aydınlatmak için "ontolojik yasallık" kavramı öneriliyor.
"Hegel'den Rousseau'ya... Sartre'da Başkası ile İlişki" başlıklı yazı, Sartre'da ve Hegel'de belirleyici rol oynayan çatışmaya dayalı ilişkileri merkeze alıyor. Sartre düşüncesinin en belirgin temalarından olan çatışmanın (conflit) ve olumsuzlamanın (négation), Hegel'in köle-efendi diyalektiğine yapılan açık ya da örtük referanslarla nasıl anlaşılabileceği tartışılırken Sartre'a özgü bir Hegel okumasının farklı veçheleri vurgulanıyor.
Kitapta yer verdiğimiz iki çeviri metinden ilki, Sartre düşüncesinin ahlak alanıyla ilişkisi üzerine yazılmış en önemli eserlerden birinin, Le problème moral et la pensée de Sartre(4) adlı eserin yazarı Francis Jeanson'un "Ahlaki Yabancılaşmadan Etik Gerekliliğe" adlı yazısı. Sartre düşüncesinin birinci döneminden ikinci dönemine geçişe tanıklık etmiş olan Jeanson'un bakış açısı, Sartre'ın kendisi tarafından da desteklenmiştir. Sartre, Jeanson'un kitabında önsöz olarak yer alan mektubunda, kendi felsefesinin anlam ve yönelimini Jeanson'un son derece doğru bir şekilde sezmiş olduğunu söyler. Jeanson'un böylece onaylanmış olan sezgisi, Sartre düşüncesinin ikinci döneminde ele aldığı sorulara ve meydana getirdiği dönüşümlere ilişkindir. "Ahlaki Yabancılaşmadan Etik Gerekliliğe", Sartre'ın doğumunun 100. yılında (2005) Les Temps Modernes'in hazırlamış olduğu özel sayı içinde yer almıştır. Sartre'ın düşüncesinin evrimini Sartre'la beraber yaşamış olan bu önemli yorumcunun, Türkçe okuyan okurlarla karşılaşmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
"Sorgulanan Yöntem: Marksizmde Sartre" adlı diğer çeviri metinde ise Sartre, Marksist maddeci kuram ve yöntem bağlamında ele alınıyor. Richard Sobel ve Michel Kail'e göre, Sartre'ın düşüncesi, bilinç felsefesi ile emek felsefesinin bir sentezini meydana getiren eklektik bir yapıdan daha fazlasıdır. Bunu kavramanın koşulu, Sartre'ın düşüncesinin hiçbir zaman idealist bir bilinç felsefesi olmadığını görmektir. Sartre'ın düşüncesini bir emek felsefesi olarak okuyabilmek için, onun bilinç felsefesinin başından beri orijinal bir maddecilik tarafından harekete geçirildiğini fark etmek gerekir. Sartre'ın Marksist kurama getirdiği eleştiriler ve yaptığı katkılar üzerine düşünürken ele alınması gereken başat problemleri bu metinde bulmak mümkün.
Kitapta yer verdiğimiz metinler arasında ortak bir kavramsal dil ve bir felsefi terminoloji oluşturmaya çalıştık. İstisnai kullanımlara ilişkin olarak dipnotlarda açıklamalar yaptık, kullanılan kavramların bir listesini dizinde bir araya getirdik. Bu metinlerin, Türkçe okuyan okurların Sartre'ın son dönem düşüncesinin ana meseleleriyle karşılaşmasını sağlamak kadar Eleştiri'nin ve Defterler'in kavramlarının Türkçe karşılıkları için önerilerde bulunmak gibi bir amacı da var.(5)
Bu kitapta yer alan telif yazıların ilk versiyonları, Galatasaray Üniversitesi'nde 2003 yılında yüksek lisans düzeyinde açılmış olan "Çağdaş Fransız Fenomenolojisi ve Varoluşçuluk" adlı ders kapsamında Diyalektik Aklın Eleştirisi'ni birlikte okuma çabamızdan doğmuştu. Bu çalışmaları kitaba dönüştürme sürecinde desteğini almış olduğumuz Galatasaray Üniversitesi Araştırma Projeleri Fonu'na teşekkür ederiz.
Eylül 2008, İstanbul
Notlar
(1) Bu sınıflandırmayı yaparken Sartre'ın edebi eserlerini bir yana bırakıyoruz; edebiyatın felsefi düşünceyle ilişkisi, felsefi gelişimin kendi içinde eklemlendirilmesi girişimini her zaman zora sokacaktır. Yukarı
(2) Jean-Paul Sartre, Cahiers pour une morale, Paris: Editions Gallimard (NRF), 1983, s. 27. Yukarı
(3) Jean-Paul Sartre, "Esquisses pour la Critique de la Raison Dialectique", Études sartriennes, No°10, 2005. Yukarı
(4) Francis Jeanson, Le problème moral et la pensée de Sartre, Paris: Editions du Seuil, 1965. Yukarı
(5) Burada, daha önce Sartre düşüncesinin ikinci dönemine ait metinlerden Türkçeye çevrilmiş olan tek kitabı anmamız gerekir. Diyalektik Aklın Eleştirisi'nin ilk bölümü, 1998 yılında Serdar Rifat Kırkoğlu çevirisiyle, Yöntem Araştırmaları başlığıyla Türkçede Kabalcı Yayınları tarafından yayımlanmıştır. İlk basımı İstanbul: Yazko, 1981. Yukarı