ISBN13 978-975-342-681-7
13x19,5 cm, 256 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Bilge Karasu Aramızda, 1997
Irak Dünya Mahkemesi, 2006
Metis Ajanda 2014: # Diren Direniş, 2013
Metis Ajanda 2015: Beni Siz Delirttiniz!, 2014
Metis Ajanda 2016: Rüyanın Gör Dediği, 2015
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Beyaz Arif Akbaş, "Barbarları Beklerken", Birgün Kitap Eki, 20 Şubat 2011

Edward Said’in anısına 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde Barbarları Beklerken: Edward W. Said’i Anıyoruz başlıklı bir bilgi şöleni gerçekleşmişti. Sponsorluğunu Lise Munk Plum adına kurulmuş Plum Vakfı ve Heinrich Böll Vakfı’nın yaptığı, Metis Yayınevi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün düzenlediği konferansa yerli ve yabancı birçok akademisyen katılmıştı. Nobel ödüllü yazar J. M. Coetzee’nin de aynı isimde bir romanı vardır. Uzun yıllar sınır kasabasında yargıçlık yapan bir adamın kendi gözünden son dönemlerindeki iniş-çıkışlarını; hayatı ve kendini sorgulayışını anlatıyor. Bulunduğu kasabanın en kıdemli yetkilisi olması nedeniyle oldukça rahat bir yaşam süren yargıç, son dönemlerini hobileriyle ve “kızlarıyla” asude biçimde geçirirken ansızın karşısına çıkıveren bir barbar kızıyla yaşadığı tanımlanamaz ilişki hayatının seyrini değiştiriverir. Artık dümeni adalet ve vicdan kavramlarına kırar. Hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini bildiği halde bu yola baş koymanın garip hazzıyla yaşamaya başlar. Ancak bu onun rahat yaşamının sonu ve dahası, rezil günlerinin başlangıcı olacaktır. Konferansı düzenleyenler sanırım bu çağrışımları Said’in hayatında da görmüş olacaklar ki bu başlığı seçmişler. Said’i de uzun yıllar rahatsız eden şey Filistin Meselesi olmuştur. Ve güçlü Yahudi lobisince hayatı boyunca taciz edilmiştir yazar. Metis Yayınları bu ay Barbarları Beklerken konferansındaki bildirileri kitap halinde yayımladı. Aslında aradan 3 yıl gibi bir süre geçmiş olması biraz işlerin geç yürüdüğünü gösteriyor. Edward W. Said'in yapıtlarından ve eleştirel kuramcı, entelektüel ve aktivist sıfatıyla ardında bıraktığı mirastan esinlenerek yeni bir diyalog imkânı yaratmak, dünyada oluşumuz hakkında yeni baştan düşünmek için girişilen bir çabanın ürünü. Bu kitap, aynı adlı sempozyum da bir araya gelen Said'in meslektaşları, öğrencileri ve dostları tarafından "Edebiyatın Gücü", "İktidara Hakikati Söylemek", "Filistin Sorunu" ve "Bugüne Said'in Gözüyle Bakmak" konularında verilen sunumları bir araya getiriyor. Sunumların her biri alanında nitelikli kişiler tarafından yapılmış.

Said’e göre sürgün, içinde yaşadığı toplumun (ve hatta dünyanın) yerlilerinden olmamayı, orada hep tedirgin, rahatsız ve başkaldıranı da rahatsız eden bir yabancı olmayı içeren bir konum ona göre. Ama geçmişinin, dilinin, milliyetinin sunduğu ucuz kesinliklerin ötesine geçip evrensellik idealinde ısrar eden entelektüel, hep marjinal kalmayı bir yoksunluk olarak değil, bir özgürlük, bir keşif süreci olarak yaşar. Entelektüel, eskiden olduğu gibi, toplumda bir uzlaşma oluşturacak genel simgeleri yaratan biri değil, bu simgeleri sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikiyüzlülüğünü, ırkçılığını, cinsiyetçiliğini teşhir eden; hiçbir fikir ayrılığına tahammülleri olmayan kutsal metin gardiyanlarıyla mücadeleden çekinmeyen kişidir. Düşünceyle arası zaten hiçbir zaman hoş olmamış bu topraklarda, düşünceyi ve onu cisimleştiren entelektüeli "terörize ederek etkisizleştirmeyi amaçlayan", doğrudan doğruya "vatan hainliği" ile damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet iyice egemenliğini kurmuş durumda. Batı'nın İslam anlayışının ikiyüzlü önyargılarına karşı koymasıyla ünlendiği halde, Salman Rushdie'nin ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunarak gerçek bir entelektüel tavrı sergileyen Edward Said'in entelektüeli öncelikle otorite ve iktidara hizmet etmeyi reddedişiyle, sonra da milliyeti, dini ve geleneğiyle arasına koyduğu mesafe ile tanımlıyor. "Artık kişinin evindeyken, kendini evinde hissetmemesi bir ahlak meselesidir" diyen Adorno'yu yankılayarak, entelektüli metaforik bir sürgün, bir evsizlik konumuna yerleştiriyor. Ve hayatı boyunca entelektüel, sürgün ve uçta bir yaşam sürüyor düşünür.

Bugüne Said'in Gözüyle Bakmak

Aslında profesyonelleşmenin baskısı giderek artarken, amatör kalıp kamusal alanda yoksullar, yok sayılanlar, güçsüzler adına kendi görüşünü ve tavrını temsil etmekte ısrar eden bireydir entelektüel. Hiçbir kahramana ve siyasi hiçbir tanrıya inanmaz. Barbarları Beklerken böylesine bir hayatın serüvenini ve düşüncesinin özgün boyutlarını anlatıyor. Kitap dört ana bölümden oluşuyor. Önsöz de Mariam C. Said tarafından Edward ve İstanbul hakkında bize bilgiler sunulmuş. Ana tema konuşmasını Elias Khoury hazırlamış ve bize Entelektüel ve Çifte Sürgün konusunda bazı tespitlerde bulunuyor. Elias Khoury’inde belirttiği gibi; “Edward Said'in entelektüel modeli, Arap entelektüelinin krizine bir cevap sağlayabilir. Burada kılıcın karşısında söz vardır, kavga ise hem yerel hem küreseldir. Yerel boyutta, üç düzeyde kavgaya girer: 1. Eleştirel bir konumun bulunması ve üretilmesi. 2. İşgale karşı direniş ve sivil toplum kurumlarının inşası. 3. Diktatörlüğe karşı kültürel muhalefete önderlik etmek ve kurtuluş hareketini hem ölü milliyetçi ideolojinin hem de bir yanıyla Şarkiyatçı söylemin yankısı olan fundamentalist söylemin dışında yeniden yaratmaya çalışmak.

Dünyanın bir parçası olmadan, bu düzeylerde başarı elde edilemez. Edward Said bize dünyada olmanın eleştirel olmayı ve çoğul bir kimlik yaratmak üzere bariyerleri parçalayarak ortaklaşmayı gerektirdiğini öğretti.” (s.27)

Kitaptaki sunumları ayrıntılarıyla anlatmak yazımızın kapsamını aşacağı için burada bu kitabı alacaklar için sunumların kısaca başlıklarını belirtmemiz sanırım yeterli olur. Birinci bölümde edebiyatın gücü anlatılmıştır ve iki uzun yazı vardır. Bölüme Timothy Brennan, Bir Karşı Gelenek Oluşturmak, Jacqueline Rose, Edebiyatın Politik Avantajı isimli makaleleri ile katkı sağlamıştır. İkinci bölümde iktidara hakikati söylemek konusu işlenmiştir. (Fawwaz Traboulsi, Rashid Khalidi, Saree Makdisi, Tuncay Birkan) İkinci bölümde bence en dikkat çeken yazı Tuncay Birkan’ın "Auerbach İstanbul'da"dan "Said İstanbul'da"ya: Türkiye'de Saidci Yayıncılık, isimli çalışmasıdır. Auerbach, Nazi Almanya’sından kaçarak ülkemize sığınmış ve yıllarca İstanbul Üniversitesi’nde Roman Filolojisine Giriş dersleri vermiştir. Dünyada karşılaştırmalı edebiyatın kurucusu olarak biliniyor. Ayrıca Said onun Mimesis adlı eserinin tam bir eleştiri başyapıtı olduğunu söylüyor. Kitabın üçüncü bölümünde Filistin sorunu hakkında Said’in görüşleri ele alınıyor. Konuyu; Ilan Pappé, Raja Shehadeh, Karma Nabulsi, Joseph A. Massad gibi entelektüeller tartışıyor. Dördüncü ve son bölümde bugüne Edward Said'in gözüyle bakmaya çalışılıyor. Meltem Ahıska, modernliğin bir çıkmazı olarak Şarkiyatçılık ve Garbiyatçılığa değiniyor. Harry Harootunian, Said'in çatışkılarını, Gauri Viswanathan O’nun sekülerizm düşüncelerini, Mahmood Mamdani ise küfür, bağnazlık ve kültür bahsinin politikasını anlatıyor. "Edward Said'in adaletsizliğe karşı öfkesi, bizim öfkemiz olmalı; onun kılıca meydan okuyan kalemi, insani değerler uğruna kavgamızda bizim silahımız olmalı."Diyen Elias Khoury’in sözleri önümüzde dururken bu kitapla Said’in anısının yeterince yâd edildiğini düşünüyorum.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X