| ISBN13 978-975-342-763-0 | 13x19,5 cm, 192 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Didem Nur Güngören, “İğneyle kuyu kazar gibi”, Radikal Kitap Eki, 18 Haziran 2010 Türkçede edebiyat eleştirisinden söz açıldığında söylenecek ne çok şey var... Edebi alanın görece darlığı, edebiyat okurunun eleştiriye ilgisizliği, dolayısıyla dar alanda paslaşmak durumda olmak, kaynaklara ulaşmakta hâlâ yaşanılan zorluk, temel kaynakların Türkçedeki eksikliğinin yarattığı açlık... Yine de geçmişe oranlarsak dünya edebiyatının temel kavramsal yapılarının, güncel edebi analiz yöntemlerinin Türkçe eserleri incelemek için de işe koşulmaya başladığını hemen görebiliriz. Özellikle üniversitelerin edebiyat bölümlerini yüksek lisans ve doktora tezleri dilin, edebiyatın verdiklerini büyük bir iştahla ele alıp çoğu zaman büyük bir incelikle analiz eden edebiyat uzmanlarının atölyesi haline gelmekte. Reyhan Tutumlu da ilk hacimli edebi incelemesini doktora tezi olarak sunan bu uzmanlardan bir tanesi. Tutumlu’nun eseri anlatıbilimsel yaklaşımla Vüs’at O. Bener’in yapıtlarını çözümlüyor; eseri diyorum çünkü bu tez Metis Yayınları’nın Türkçeye epeydir gereken nice kuramsal eseri yayınlayan Metis Eleştiri başlığından, Süha Oğuzertem’in hazırladığı Bilge Karasu Edebiyat İncelemeleri dizisinden yayımlandı. Anlatım bilimin olanakları Edebiyat eleştirisinin çetrefili yalnızca eleştirel bakış açısını geliştirmenin ve sürekli ilerletmenin temelde zor bir şey oluşundan kaynaklanmaz. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından beri dünyanın, yaşamın gitgide artan karmaşıklığı karşısında özellikle sanat eserlerinin daha da karmaşıklaşması, bunları ele almaya niyetlenen her türlü hamlenin arka planı kuvvetli bir kuramsal çerçeve ile çizilmesini gerektiriyor. Bugün bu manzaraya bir de coğrafyaya, dile, tarihe, gündeme ilişkin yeni paradigmalar ekleyin, bir de kuramsal olanın ancak belirli koşullarda belirli eserler için geçerli olduğunu yeniden düşünün, karşınıza çıkan şu olacak: Bir esere bakmak için belirgin bir kurama atıfta bulunmak, teori marifetiyle bir eseri kavramak, anlamlandırmak dünyanın en zor işlerinden bir haline gelmiş durumda. Her şeyden önce yola teorinin asla ve asla yeterli olmayacağını bilerek çıkmak gerekmekte, ikincisi ise kuramın bir noktaya geliştirilip çoğu kez içinde bulundurduğu handikaplarla birlikte dönüşüme uğradığını kabullenmek icap etmekte. Belki de en önemlisi, incelemek istediğimiz eserin yanında teoriyi de bu eserin yapısıyla birlikte yeniden ele almak ve dönüştürmek de işlerimizden biri haline gelmekte. Reyhan Tutumlu da Vüs’at O. Bener eserlerini titizlikle, neredeyse iğneyle kuyu kazar gibi inceleyebilmek için anlatıbilimin temel kavramlarını seçmiş. Bununla da kalmamış, gerçek bir dönüştürme işine girişmiş –hem kuramı hem de yapıtı–: Bener’in yapıtlarındaki birinci tekil şahıs kullanımını, bu kullanımın yapıtların otobiyografik özelliklerine referans olup olmadığını; anlatının temalarının, karakterlerin, anlatı ya da öykü zamanlarının Vüs’at O. Bener’in gerçek yaşamıyla ilişkide olup olmadığını, öyleyse nasıl bir ilişkide olabileceğini sorguluyor Reyhan Tutumlu. Bu noktada anlatıbilimin, anlatının temel mekanizmalarını dilin kalıpları ve bu kalıpların üzerinden nasıl işletildiğini inceleyen bir yaklaşım olarak anılmasının yanı sıra, sadece yapının iç ilişkilerini masaya yatırması nedeniyle sonradan da dönüşüme uğramış teorik yaklaşımlardan bir tanesi olduğunu, aslında kadim form/içerik tartışmalarının da bir parçası olduğunu hatırlamak gerek. Özellikle Rus Biçimcileri’nin anlatıbilim konusunda biçime ve iç yapıya yaptıkları vurguyu hafifleten Mikhail Bakhtin’i ya da bu vurguyu ortadan kaldıran Roland Barthes’ı da. Çünkü Reyhan Tutumlu’nun anlatıbilimi bu yönde Türkçede işlevsel hale getirerek, yapıtların içinden dışına doğru bir çıkış buluşu, yazarın gerçek kimliği ile yapıtları arasındaki ilişkiyi gerçek kişilere (Vüs’at O. Bener’in kendisine, yakınlarına) danışarak araştırması, edebiyat (ya da genel anlamda sanat) ile yaşamın birbirinden klasik çağlar boyunca ayrı tutulmuş olan alanlarını yeniden kuramda ve pratikte bir araya getirmeye çalıştığı anlamına geliyor. Bu soru edebiyat analizinin en can alıcı sorusu. Ne anlama, hangi anlamlara gelebileceğini araştırmak bile özellikle Türkçede edebiyatın gündelik yaşamdan, politikadan ya da toplumsal alanın korundan ayıklanması sürecini tersine çevirme uğraşında yeni bir adım anlamına geliyor. Tutumlu’nun anlatıbilim tekniği bu açıdan oldukça cesur bir kuramsal tavrı ortaya koyuyor: Gerçeği, gerçeğin olasılıklarını, yansımalarını, dünyaya ait olan şeyi doğrudan arama cesareti. Hem de Türkçenin en zevkli ama dikenli dünya bahçesi olan Vüs’at O. Bener’in yapıtlarında. |