Said Aydın, “Bir Walter Benjamin fotoğrafı”, Kitap Zamanı, 1 Eylül 2008
Geçtiğimiz ve içinde bulunduğumuz yüzyılda, neredeyse ondan söz etmeden birçok şeyin eksik kalacağına inanılan Michel Foucault’nun bir söyleşide “Onları daha önce okusaydım, yazdığım şeylerin çoğunu yazmazdım.” dediği bir “okul” Frankfurt Okulu. 1923’te, Weimar Cumhuriyeti’nde “Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü” olarak kurulan bu okul, çağımızın en önemli düşünsel kalkışmalarından biridir mâlum.
Horkheimer, Marcuse, Adorno, Benjamin, Habermas gibi çok önemli isimlerin hem içinden yetiştiği, hem de bizzat hareketin taşıyıcılığını yaptığı bir kalkışma, bir okulun etkileri elbette ki kısa sürmeyecekti, sürmedi. İçine post-yapısalcılığın, yeni psikanalizin, güncel ve kavramsal sanat dallarının üretimlerinin girdiği etkiden, hatta bir yeniden üretimden söz etmek mümkün mevcut entelektüel alanda. İşte bu okulun, yine etkisi uzun sürüyor olan önemli düşünürlerinden Walter Benjamin, Türkçede ilk olarak Nurdan Gürbilek tarafından hazırlanan Son Bakışta Aşk’la (Metis, 1993) derli toplu bir biçimde gözükmüştü. Gürbilek de bu kitabın üçüncü baskısına yazdığı yazıda “1993’te ilk kez yayımlanırken Türkçede pek az çevirisi vardı Benjamin’in. [...] [B]ugünkü okurlar daha şanslı, çünkü artık Pasajlar’la, Moskova Günlüğü ile sürdürebilirler Türkçede Benjamin okumayı...” diyor. Evet, bugünkü okurlar, Benjamin bağlamında biraz daha şanslı şimdi: Çünkü Eduarda Cadava’nın Işık Sözcükleri - Tarihin Fotografisi Üzerine Tezler isimli kitabı Metis Yayınları tarafından yayımlandı.
Tarihten fotoğrafa
Kitabın alt başlığı da, arka kapakta yazılmış olanlar da aslında Benjamin’e dair net göndermeler ve vurgular taşıyor; kitabın adıyla ilgili gönderimi ve yönünü Cadava’nın kendisi zaten önsözde açık ediyor: Benjamin’in “Tarih Kavramı Üzerine Tezler” başlığı başkalaşıyor, Cadava burada “kavram” yerine “fotografi” sözcüğünü koyuyor: “Bir tarih düşüncesi ile bir fotografi düşüncesinin aynı yönde hareket ettiğine işaret ederek, bellek olarak düşünce ile bellemenin teknik boyutu, yani maddi kayıt teknikleri arasında indirgenemez bir bağlantı olduğunu belirtiyor.”
Tam bu noktada Eduardo Cadava ve “fotografi” kavramı üzerine bir parantez açmak gerek. Eduardo Cadava, Princeton Üniversitesi İngiliz Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi, Işık Sözcükleri Türkçedeki ilk kitabı. Biyografisinde bu kitap dışında bir de Emerson and the Climates of History (Emerson ve Tarihin İklimleri) isimli bir kitabı olduğu gözüküyor. Cadava, bazı derlemelerin editörlüğünü yapmış. Ayrıca, entelektüel dünyaya ait bazı isimler (Emerson, Kafka, Benjamin, Celan) ve çeşitli temalar üzerine (fotoğraf, mimari, demokrasi, savaş, bellek, kölelik) çok sayıda yazı yayımlamış. Bütün bu detaylar, üretken ve güncel meseleler üzerine güncel nesneler üzerinden yaklaşan bir akademisyenin “fotoğrafı” gibi duruyor. Cadava’nın bu kitapta “fotografi”den neyi kast ettiği, daha doğrusu çevirideki “fotografi”nin neye tekabül ettiği, kitabın çevirmeni Aziz Ufuk Kılıç tarafından bir dipnotla şöyle açıklanıyor: “Bu kitapta fotografi sözcüğü ‘ışık yazımı’ anlamında kavramsallaştırılıyor, dolayısıyla biz de bu kavramsallaştırmanın hep göz önünde tutulabilmesi için ‘fotoğraf çekme etkinliği’ karşılığı olarak ‘fotografi’ kullanırken, bu etkinliğin sonunda ortaya çıkan ürün için daha alışık olduğumuz ‘fotoğraf’ sözcüğünü kullandık.”
Bu açıklama, kitabın adından başlayarak, önemli bir şeyi aydınlatıyor aslında: Benjamin’in “tarih”i ele alışını Cadava, fotoğraf çekme etkinliği ve bunun nüvesi şeklinde iki aşamalı okuyor kitap boyunca. Kitapların epigrafı, kitabın içi kadar önem taşıyan bir ayrıntıdır diye düşünme eğilimindeyimdir hep (burada “ayrıntı”dan fazla bir şey atfediyorum elbette buna), burada da önemli bir şey olduğunu düşündüğüm bir epigrafla açılıyor kitap. Türkçede Özgürlük Deneyimi isimli kitapla bilinen, günümüz Fransız felsefesinin önemli isimlerinden biri Jean-Luc Nancy’nin “Fotografi, düşüncenin gerçekliğini gösterir” sözü, kitabın da açılışı oluyor. “Önsöz”e Cadava’nın atfettikleri, bana Oğuz Atay’ı ve Cevat Çapan’ın Tehlikeli Oyunlar’a yazdığı önsözü anımsattı. Sanıyorum edebiyat çalışmaları içinde bir “önsöz” nasıl yazılır, nasıl yazılmaz yahut yazılmalı mıdır, yazılmamalı mıdır gibi bir çalışma sahası olduğundan söz edilebilir.
Cadava, kitabın tanıtımında ve arka kapağında da tarif edildiği üzere, bu kitapta özgün bir yöntem izliyor. Bu bağlamda, girişte Benjamin’den söz etmem tesadüf değildi. Yazar, “sistematik”liği adeta reddetmiş ve hayatı boyunca yekpare bir esere bile isteye imza atmamış Benjamin’in temalarını, onunla ilişkilenmiş birçok yazarı da kapsayarak sürdüren, onu “fotoğraf”, ışığın yazısı üzerinden okuyan bir çalışmaya imza atıyor. Dolayısıyla, aslında burada Benjamin’e, onun sahip olmadığı bir sistematiklik atfedilmiyor, tam tersi dağılmış bir biçimde duran denemelerin yan yana olabilirliğini başkaca bir yöntemle düzenliyor, bütünleştiriyor; en doğru tanımıyla “bir araya getiriyor”. Ama bütün bunlar, yukarıda söz edildiği üzere, “tarih” ile “fotoğraf” arasındaki ilişki okuyucuya unutturulmadan yapılıyor. “Önsöz”ün ardından “Tarih”, “Işığa Yöneliş”, “Kökenler”, “Körelme”, “Hayaletler”, “Mimesis”, “Çeviriler”, “Yazıtlar” gibi başlıklarla yazar, Benjamin’in metinlerini, onunla ilişkiye girmiş öteki metinleri de yok saymayarak, “fotoğraf” bağlamı ve kavramı üzerinden okuyor, yeniden üretiyor, kavramsallaştırıyor.
Düşünce, el kamerası kullanır
Bazı kitaplar, kitabın bütününü oluşturan sayfaların dışında, dipnotları ve kaynakçasıyla da kıymet arz ederler. O yahut benzer bir mesele üzerinde çalışmak / okumak isteyen okuyucunun / araştırmacının önünü açar, ona ulaşmakta güçlük çektiği kaynakların ayrıntılı dökümünü verir, dipnotlarla desteklediği metinde az açık bırakır, uzun dipnotlarla başka kaynaklara yönlendirmesini iyi bilir. İşte Cadava’nın Işık Sözcükleri tam da bu kategorideki kitaplardan biri. Kitapta yüz dört dipnot var ve bu dipnotlar, konunun daha ayrıntılı biçimde ele alındığı kaynakları göstermekle kalmıyor, yazarın “altını çizmek” istediği başka konuları detaylandırıyor. Dipnotlardan söz etmemin bir başka sebebi de şu; kitabın üçüncü dipnotundaki küçük bir alıntı, metnin ana derdini özetleyen bir bilgi veriyor: “Benjamin’in dostu Theodor Adorno, Ernst Bloch’un Geist der Utopie’si üzerine yazdığı eleştiri yazısında, düşünce, kavrama / tutma ve fotografiyi bir araya getirir. Şunu ileri sürer: “düşünce elde tutulan bir el kamerası kullanır”
Felsefe, fotoğraf, post-yapısalcılık, Frankfurt Okulu, Benjamin, tarih kavramı, tarih yazımı gibi meselelere ilgi duyan herkesin, sahiden ilgiyle okuyacağı bir kitapla karşı karşıyayız.