Hayrettin Orhanoğlu, “Kitapla hayal kurmanın cazibesi”, Kitap Zamanı, Sayı 11, 4 Aralık 2006
René Guénon, Doğu ve Batı düşüncesinde muhayyilenin vardığı noktaları işaret ederken geleneksel düşünce yapısının sembolik bir bakış aracılığıyla ilerlediğini, bu yapılırken de genellikle ‘nitelik’ten hareket edildiğini öne sürer.
Başta eşya olmak üzere geleneksel insanın etrafındaki her şey, kutsallığa dair bir anlam taşımaktadır. Oysa niceliğin egemenliğindeki modern hayat, bu sembolik anlamlandırmalarda farklı bir yöndeki kutsallığa, maddenin kutsallığına dönüktür. Geleneksel anlamlandırma, Guenon’a göre hayatın içinde kalan dinamikleriyle her zaman canlı ve her zaman kendindenlik sınırına sahiptir. Modern hayatın insanı giderek tüketen hızı, sınırın giderek belirsizleşmesine yol açmış ve ‘nitelik’, sembolizmalar devrini ve insanın kendindenliğini de kanatları altına alarak uzaklaşmıştır. Düşünceden sanata niceliğin egemenliği, insanı kendiliğinden uzaklaştırarak ‘endişe’ye ve daha ileride derin bir varoluş kargaşasına sürüklemiştir. Çünkü bu varoluş, niceliğin aynasında aynı zamanda yokoluşu da yansılamaktadır.
Elaine Scarry’nin, Bülent O. Doğan tarafından çevrilen Kitapla Hayal Etmek adlı kitabını okurken yalnızca Batı’da hayalin sürecini değil, düşünce ve dolayısıyla sanatın bugüne gelinceye dek izlediği süreci de nitelikten niceliğe dönüşün bir hikâyesi olarak okuduğumu hayal ettim. Öyle ya, kitaplar aracılığıyla hayalin serüveni aslında düşüncenin ve sanatın da serüveni olmalıydı. Walter Benjamin’in de belirttiği gibi tekniğin yalnızlaştırdığı okuyucu, matbaadan çıkan kitabı okurken aslında kendiliğini de okumakta; ancak bunu yaparken dış dünyayla olan ilişkisini en aza indirgemektedir. Tıpkı Emma Bovary gibi.
Hayâlin hayâl edilebilir oluşunu ve imgenin muhayyilede gerçek dünyadakinden daha az kalıcı olduğunu ileri süren Scarry; Gustave Flaubert, Emily Bronte, Thomas Hardy, Tolstoy ve Woolf gibi romancılarla Homeros, Rilke, Whitmann gibi Türk okurunun da yakından tanıdığı sanatçıların eserlerini mercek altına alır. Yazar, kitapta baştan sona ispinoz kuşunu muhayyilesinde uçurmaya çalışır. Daha çok okurun öznel tecrübelerinden yola çıkarak uçurmaya çalıştığı ispinoz kuşu gibi Scarry, imgenin de bilinçte “inşa edilebilirliğini” gündeme getirir. Buna göre imgenin inşası, beş teknikle yahut beş nitelikle mümkündür: İlk aşamada ‘ışık yakma’ yoluyla muhayyilede nesneler, olaylar bir ışık ya da parıltılı bir nesne aracılığıyla okura aktarılırken nesnelere eklenen sıfatlar da bu teknikte yer alırlar. ‘Binlerce öbek ateş parlıyordu ovada’ dizesinde ‘ateş’ ve ‘parlıyordu’ kelimeleri bu teknikte göze çarpan dikkatlerdir. İkinci aşamada yazar, dil aracılığıyla ‘seyreltme’ tekniğini kullanır. Buna göre muhayyilede imgeye dönüştürülen nesne, kendiliğiyle değil de gölgesi ya da ters çevrilip yansımış görüntüsüyle ele alınır. Homeros’un İlyada’sında geçen bir sahnede örneklenen teknikte ‘Aniden Paris hamle etti, kargısının uzun gölgesi ileri fırladı’ dizesinde kargının değil de gölgesinin ileri fırlaması söz konusu edilerek nesnenin seyreltilmiş hayali gözde canlandırılır.
‘Ekleme ve çıkartma’ tekniğiyle nesneler ya da insanlar, eylemlerinde daha fazla ayrıntıya boğulmadan hikâye ve romandaki görevlerini ifa etmiş olurlar. Aynı şekilde imgeler, nesnelerin gereğinden fazla hareketi yoluyla zihinde canlandırılırlar. Nesnenin hareket ve durağanlık niteliği, aynı anda söz konusu edilerek imgesel canlandırma çabası görülür. Scarry, ‘germe, katlama ve eğme’ tekniğiyle de sanatçıların ayrıntılar aracılığıyla eser ve toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi kurgulama biçimleri üzerinde açıklayıcı örneklere başvurur. İç tutarlılık, bu hamleye bir dayanak oluştururken gerçekçi eserlerden hareket eden Scarry, imgelerle elde edilen bir süreçte ayrıntıları fark ettirmeye çalışarak aktarır. Diğer aşamalarda olduğu gibi bu aşamada da imgeler, okurun bilincinde ister istemez ayrıntılarla canlandırılır.
Yazar, son aşama olan ‘Çiçeklerle Hızlanmak’ adlı bölümde kurduğumuz hayallerin neden çoğu kez gerçek hayatta kendi başımıza kurduğumuz hayallerden çok daha canlı ve kalıcı olabildiğini inceliyor. Şair ve yazarların bazen bilinçli, çoğunlukla da bilinçsiz olarak başvurdukları hayalin kalıcılığını sorguluyor. Daha özelde öğrendiğimiz şey, çiçeklerin canlılığı ve renkliliğiyle bir insan yüzünden daha akılda kalıcı olduğu. Scarry, bu kitabıyla bir anlamda sanatçıyla okur arasında bir anlam köprüsü kurmaya çalışıyor. Bunu da başarıyor. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Batı eleştirisinin yüzyıllara dayanan bir gelenekle disiplinler arasında kurduğu bağlantılarla metni daha anlaşılır hale getirme ve onu ortaya koyan bilincin korkularını, arzularını aynı zamanda insanî zaviyeden değerlendirmenin peşinde