| ISBN13 978-975-342-541-4 | 13x19,5 cm, 224 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Estetiğin Kötülenişi, s. 52-54 Postestetik sanat dünyasında sanat eseri gözdağı verilen bir vaiz kürsüsü gibidir, sanatçı izleyiciyi kendi inandığı şeye inandırmaya çalışır. Kendinden emin bir zorbaya dönüşerek bize zaten bildiğimiz şeyler üzerine —dünyanın çirkinliği ve adaletsizliği üzerine— vaaz verir ama buna ilişkin hiçbir estetik, düşünsel alternatif sunmaz. Gerçekten de sanatçının "devrimci" sözcük dağarcığında estetik, düşünsel ve güzel sözcükleri kötü sözcüklerdir. Bunlar dünyayı daha iyi yaşanacak bir yer yapma girişiminde, en azından bu sanatçıların daha iyi bir dünya anlayışına göre, yer almamaktadır. Hiç kuşkusuz toplumsal eleştiri asil bir davadır, hiç kuşkusuz dünyayı iyileştirmek kahramanca bir iştir; ama sanatın bunların ikisinde de ne ölçüde etkili olduğu açık değildir. Sanatçı bize dünyanın gerçeklerini en iyi öğretecek kişi olmadığı gibi, acılarımıza katlanmamıza ve onların üstesinden gelmemize yardım edecek kişi de değildir. İşin en kötü yanı, sanatın sözde ahlaki biçimde dünyayı iyileştirmek amacıyla yapılan eleştirilerde ve toplumsal savunmada kullanılması, sanatın derin düşünmek için ayrıcalıklı bir alan olduğu ve bu yönüyle dünyanın barbarlığından —bu barbarlık konu olarak sanatta çok kullanılsa da— kurtuluş ve sığınak olduğu ve böylece kendimize sahip olup varlığımızı sürdürebildiğimiz ruhsal alan olduğu, yani her ne kadar özerkliğin mümkün olmasını sağlayan özel ve sınırlı koşulların farkında olsak da özerkliğimizi gerçekleştirebildiğimiz ruhsal alan olduğu yönündeki uygar düşüncenin terk edilmesine yol açıyor. Bu anlayış, estetiğe ve güzelliğe içkin olan etiği göz ardı eder. Sanatsal derin düşünce —bir toplumsal uygulama çeşidi ve hatta dünyaya ilişkin (başarısız) bir kuramsallaştırma olan sanattan farklı biçimde— kişinin ruhunu tedavi etmesinin yollarından biridir. Sanat, estetik deneyim ve güzellik arayışıyla ona yönelen herkesin ruh sağlığına iyi gelecektir. Otto Dix'in korkunç savaş imgelerine baktığınızda, ölümü ve yıkımı tuhaf bir biçimde estetik açıdan güzel bir sahneye dönüştürmesi eleştirel açıdan bize olaya muhabir gibi yaklaşan bakış açılarından daha etkili bir bakış açısı sunuyor — deyim yerindeyse, bilincimizi daha da açıyor. Üstelik ruhumuzu da daha çok koruyor, çünkü hiçbir savaş fotoğrafının yaratamayacağı arındırıcı bir etkisi var. Fotoğraf bizi etkileyebilir, ama içimizde yarattığı rahatsız edici duygulardan kurtarmayacaktır, oysa Dix'in estetik açıdan müthiş imgeleri aynı duyguları uyandırırken bunu da başarır. Fotoğraf bize yıkıcı sahneyi gösterir, ama Dix'in imgeleri yalnızca yıkımı göstermekle kalmaz, bizi, konuyla biçimin diyalektiğine benzer biçimde, karmaşık bir özdeşleşme ve özdeşleşmemenin diyalektiğiyle —sarsılmayla gelen bağlılık ve kararlı uzaklaşmayla— yıkımın içine sokar. Kısacası estetik özerklik kişisel özerkliğin başlangıcı, hatta temel parçasıdır. İnsanlar estetik deneyim olmadan tam olarak insan olamazlar. William Gass, postestetik muhalif sanata karşı yaptığı yıkıcı bir eleştiride, bu sanat ile estetik sanat arasındaki, yani güzel sanat, ona göre tek başarılı sanat, arasındaki farkı etkileyici bir biçimde anlatır. Güzelliğe dönüşü savunurken, aslında toplumsal açıdan anlamlı sanatın —ne türden bir anlamı olursa olsun (ki bu anlam haberciliğe, kimi zaman da haber yorumculuğuna eğilim gösterir)— sanat açısından gerçek bir hüsran olduğunu savunur. Bence sanatçının yükümlülüklerinden biri, başka önemli şeyleri atlamadan, olabildiğince mükemmel biçimde yaratmak, ama gene de, öteki değerleri savunurken —İsrail'i savunmak, kadın hakları için savaşmak, inancınızı savunmak, kapitalizmin gerçek yüzünü ortaya çıkarmak, cinsel tercihlerinizi savunmak ya da ırkınız adına konuşmak— sanatçı olarak başarısızlığınızı kapatmak için bilimsel, dini, politik bir maskeye sarılıyor olabileceğinizin farkında olmaktır. Ne dünyanın doğruluğu ne de Tanrı'nın iyiliği size güzelliğin vereceği ödülü veremez. Son olarak, kendi başına güzellik yaratmayan; çiçeklerin, manzaraların, yüzlerin, ağaçların, gökyüzünün güzelliğinin tesadüf eseri olduğu bir dünyada, dünyanın nesnelerine ve fikirlerine orada olması gereken çizimleri, yontuları, öyküleri, masalları ve senfonik büyüleri eklemek; düşündürmek ve değerlendirmek amacıyla üretmek; nitelikleri kimseye zarar vermeyen ama en dikkatsiz gözü bile ödüllendiren, o yüzden de hakikaten çıkar gözetmeyen bir ilginin odağı olmayı hak eden şeyler doğurmak sanatçının görevidir. |