Sunuş, Roni Margulies, "Dünyamız Satılık Değil!", s. 9-11
Dünyanın kaynakları ve bunları kimlerin kontrol ettiği konulu bir kitapta, "Yakıtlar", "Metaller", "Elyaf Ürünleri" gibi bölüm başlıkları görmek şaşırtıcı değil elbet. Hatta "Çiçekler" başlığı bile, çiçek deyince aklımıza çok başka şeyler geldiği için kısa bir şaşkınlık ve sızı yaratsa da, çevremizdeki çiçekçi dükkânlarının sayısını ve çiçek alıp karşılığında para vermiş olduğumuzu anımsayıp şaşkınlığımızı aşabiliyoruz. Ama ya "Tatlı Su"? Ya "Gökyüzü"?
Ya "İnsanlar"? "Bugün dünyada tarihte daha önce hiç görülmediği kadar çok köle var; 27 milyon insan köle olarak yaşıyor," sözleriyle açılıyor "İnsanlar" bölümü: "İnsan ticaretinde kâr yüksek, risk düşük."
Tatlı suyu, gökyüzünü ve insanları düşündüğümüzde, aklımıza ilk gelen kavramlar kâr, zarar, risk (yani yatırımların getirisinin masrafları karşılayamayacak düzeyde kalma veya rakip yatırımcıların sağladığı getirinin altında kalma tehlikesi) gibi kavramlar değil. En azından, adım gibi biliyorum, bu kitabı alıp bu sözleri okuyan hiç kimse için değil. Oysa dünyamızda ve yaşamlarımızda olan ve olmayan hemen her şey bu kavramlar üzerine kurulu hesaplar sonucunda oluyor veya olmuyor.
Dünyada olup biten pek çok şey, "N'apalım, bu işler böyle" inancından sıyrılıp bakmayı becerebildiğimiz anlarda görebildiğimiz gibi, tümüyle anlamsız. Örneğin, savaş. Ne savaşanlar için, ne herhangi başka biri için, ne de insanlığın tümü için yararlı olduğunu savunan tek bir kişi bulmak zor, ama savaşlar oluyor. Örneğin, çevrede sulama yapılabilmesi için Manyas kuş cennetinin kurutulması, daha çok otomobil ve buzdolabı üretilebilmesi için ozon tabakasının delinmesi, 15 yaşında çocukların günde 18 saat boğaz tokluğuna çalıştırılması... Bunlar anlamsız sayılabilecek kadar dar ve kısa vadeli çıkarlara hizmet ediyor olabilir, ama insanlık açısından maliyetleri o kadar yüksek ki, herhangi bir akılcı toplum düzeninde bunlara izin verilebileceğini hayal etmek bile zor. Ama veriyoruz işte: Göller kurutuluyor, ozon tabakası deliniyor, çocuklar çalıştırılıyor.
Öte yandan, dünyada olmayan pek çok şeyin niye olmadığını anlamak hiçbir insani çerçevede mümkün değil. En basit, en yaygın deyişiyle, "el âlem aya giderken", bir diğer el âlem nasıl oluyor da elektriksiz olabiliyor? Milyonlarca insanın temiz suyu olmadan, ilaçsız, gıdasız kalmasını kimse istemez, kimse makul bulmazken, ve bunu engellemek çok kolayken, nasıl oluyor da milyonlarca insan temiz susuz, ilaçsız, gıdasız kalıyor ve ölüyor?
Açık ki, dünyada nelerin olup nelerin olmayacağına, bir anlamda, biz insanlar karar vermiyoruz. İnsanlığın yarattığı, ama insanlıkla ilişkili hiçbir değer, kıstas, arzu, umutla alakası olmayan bir mekanizma işliyor. Bu mekanizma uyarınca, örneğin tatlı su doğal olarak karşılanan doğal bir ihtiyaç değil, karşılanması "risk" taşıyan, "kâr" veya "zarar" ile sonuçlanabilecek olan ve dolayısıyla bazen karşılanan, bazen de karşılanmayan bir "kaynak". Suyun Afrika'daki bir köye götürülüp götürülmeyeceği, o köyde insanların su ihtiyacı olup olmamasına değil, götürmenin "kârlı" olup olmamasına bağlı. Yoksullar için konut ve sağlık, çocuklar ve gençler için eğitim, yaşlılar için onurlu yaşam koşulları, hastalar için hastane sağlamak aynı muhasebe kıstaslarına bağlı. Bütün bunlar, bu kitapta birer bölüm oluşturan ormanlar, gökyüzü ve okyanuslar gibi, "kaynaklar", yani kâr veya zarar alanları.
Ve biz insanlar kendi yarattığımız bu mekanizmaya öylesine alıştık, onun değiştirilemez olduğuna öylesine inandık ki, içinde yaşadığımız ve olmasa yaşayamayacağımız doğayı yok etmeye başlayan toplum düzeninin "doğal" olduğunu kabul edebiliyoruz. Böyle bir düzenin doğallığını, kaçınılmazlığını, değiştirilemezliğini sorgulayanları "hayalci" olarak düşünebiliyoruz.
Susayan ve cebinde parası olan insanların değil, susayan her insanın temiz su içebilmesi gerektiğine, insan toplumunun kâr ve zarar tablolarından tümüyle bağımsız olarak bunu sağlayacak şekilde örgütlenmesi gerektiğine inanmak hayalcilikse, yaşasın hayalcilik!
Imagine adlı şarkısında John Lennon, nasıl bir dünya hayal ettiğini anlattıktan sonra, "ve yalnız değilim," der. Son beş yıldır Dünya Ticaret Örgütü'nün, IMF toplantılarının önünde gösteri yapan, savaşa karşı sokaklara dökülen milyonlarca insan "Dünyamız Satılık Değil!" diye haykırarak Lennon'ı doğruluyor. Ve adı Her Şey Satılık olan bu kitap, niye "Dünyamız Satılık Değil!" diye bağırdığımızı, "kapitalizm" kelimesini tek bir kez kullanmadan, en özlü şekliyle anlatıyor.