Özgür Erbaş, “Ekolojik Sosyalizm”, Cumhuriyet Dergi, 31 Temmuz 2005
Küreselleşme çelişkileriyle birlikte ilerlerken, karşıtını da yaratıyor. Dünya Sosyal Forumu etrafında örgütlenen küreselleşme karşıtları "Başka bir dünya mümkün" demeyi sürdürüyor. Anarşistler, sosyalistler, feministler ve diğer hareketler kendi çözümlerini diğerleriyle birleştiriyor, 21. yüzyıl siyasetini kuruyorlar. Fikir alışverişi, geçmişle ve bugüne kadar bilinenlerle girişilen hesaplaşmalar, "karma" yapıları oluşturuyor. İşte bunlardan biri de eko-sosyalizm.
ABD'li araştırmacı Joel Kovel'in Metis Yayınları'ndan çıkan son kitabı "Doğanın Düşmanı/Kapitalizmin Sonu mu, Dünyanın Sonu mu?" devrimci bir kapitalizm eleştirisi. Kovel, "yumuşak geçişli" bir devrim tarif ettiği kitabında, öncelikle kapitalizmin insanın kendine, emeğine ve doğaya yabancılaşmasına neden oluşundan söz ediyor. Sermayenin kâr amacının, insan emeğini ve doğayı verimlilik üzerinden değerlendirerek, birer meta haline getirmesinin sonuçlarını ayrıntılarıyla anlatan Kovel, 1984 yılında Hindistan'ın Bhopal kentinde Union Carbide şirketine ait fabrikada meydana gelen kazanın 20 bin kişinin ölümüne neden oluşunu anımsatıyor. Kazanın, sermayenin maliyeti düşürme ve büyüme tutkusunun sonucu olduğunu belirten Kovel, şirketin izini bugüne kadar sürmüş. Kazada 500 binden fazla kişinin yaralandığını, etkilerin bugün de sürdüğünü anlatıyor:
"Kazanın ardından Hindistan hükümeti 3 milyar dolar tazminat istedi, ancak şirket 470 milyon dolar ödemeyi kabul etti. Avukatlar ve Hindistanlı yetkililer ücretlerini ve rüşvetlerini aldıktan sonra, tazminat talep edenlerin eline ortalama 300 dolar geçti ki bu para hastane masraflarını bile karşılamaya yetmiyordu. Kazanın temel gerekçesini maliyeti düşürmekle açıklamaya çalışan bu şirket, 2001 yılında Vietnam Savaşı'nda kullanılan bir kimyasalı (Agent Orange) üretmiş olan Dow Chemical'la birleşti. Bu yeni kimya devi, 168 ülkede faaliyet gösteriyor ve yıllık geliri 24 milyar dolar dolayında."
Sermayenin ilişkileri gerçeklikten uzaklaştırdığını ve Bhopal'dekine benzer kazaların sorumlularının bu nedenle asla bulunamadığını belirten Kovel, "Sermayenin canlı bir varlık olmadığı malum. Sermaye daha ziyade insanların vücutlarını ele geçiren, onları ekolojik bütünlüğe zarar vermeye zorlayan, kendi kendine çoğalan yapılar geliştiren ve dev kuvvet alanını kutuplaştıran kanser yapıcı bir virüsün başlattığı türden ilişkilere benzer. Ekosistemleri, sermaye gibi yaşayan insanlar, sermayenin kişileşmiş halleri haline gelmiş olan insanlar tahrip eder" diyor.
İnsanlar Önce Kadın ve Erkek Oldu
Kovel, insanlar arasındaki ilk ayrımın cinsiyetler arasında başladığını ve incelemesinin temelini kadınla erkek arasındaki farkın oluşturduğunu ifade ediyor. Erkeğin kadını hâkimiyetine almasının, bugün yaşanan ekonomik ve ekolojik krizlerden bağımsız düşünülemeyeceğini söyleyen Kovel, Marksizmi ve diğer ekolojik felsefeleri de eleştiriyor. Marksizmi ekolojik bir bakışı olmadığı, eko-feminizm de dahil diğer yaklaşımları ise "sistem içinde çözüm aradıkları" için eleştiren Kovel, kapitalizmle baş edebilmenin ilk yolunun metaların kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki farkın ortadan kaldırılması olduğunu söylüyor. İnsanların sermaye tarafından körüklenen "tüketim çılgınlığına" tutulduğunu anlatan Kovel, "Bu arzular öylesine boyutlara ulaşır ki insanlar ruhsal ya da bedensel ihtiyaçlarını gidermenin ötesinde, onlara gösterilen hedefleri tüketmeye çalışırlar. Sonuçta 4 çekişli bir araç kullanan kişi bunun ekolojiye zarar verdiğini bilir ve bu sayede ekoloji karşıtlığına geçer, suç ortağı olur. Krizin giderilmesi için çaba harcayamaz" diyor.
Ekolojik Komunler Kuralım
Kovel'e göre kapitalist sistemi değiştirmenin yolu, bir alternatif olduğuna inanmaktan geçiyor. Örnekleri de var, ABD'de 6, Avrupa'da 2 komün kuran Bruderhof tarikatı. Kendilerini Hıristiyan-komünist olarak tanımlayan Bruderhof'ların, ekolojik üretim yapıp, teknolojik gelişmelere de ayak uydurduklarını anlatan Kovel, tasarısını şu sözlerle açıklıyor:
"Tabii benim hayal ettiğim hayatta dini bir renk yok. Ayrıca Bruderhof'larda baskın bir cinsiyet ayrımcılığı var. Ama bu kişiler, bu dünyada, bu zamanda alternatif bir yaşamın kurulabileceğinin ispatı. Bizler de ekolojik komünler kurarak bunların sayısını çoğaltabiliriz."