Berat Günçıkan, “Halil, Sabiha'ya neden âşık oldu?”, Cumhuriyet Dergi, 6 Şubat 2005
Bir filmi nasıl izlersiniz? Karakterlerin peşine takılıp kendi sorularınıza yanıt mı ararsınız, kameranın hareketlerini takip edip bir sahne sonra yönetmenin hangi sahneyi hazırlayabileceğini keşfetmeye mi çabalarsınız? Ya da diyaloglarda söylenilenleri değil, asıl anlatılamayanları anlamaya mı çalışırsınız? Bir filmi, daha doğrusu bir sanat eserini okumak, başlı başına bir iş. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümü Sinema Anabilim Dalı öğretim üyeleri işte bu işe soyunmuş, bir filmi konusundan oyuncusuna, kamerasından kurgusuna, ışığından müziğine hem sanat, hem politika açısından ele almışlar. Nilgün Abisel, Umut Tümay Arslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk ve Nejat Ulusay'ın bu iş için seçtikleri film, televizyonlarda sıklıkla gösterilen bir kült: "Vesikalı Yârim". Çalışma, Metis tarafından "Çok Tuhaf Çok Tanıdık" başlığıyla yayımlandı...
Senaryosunu Safa Önal'ın yazdığı "Vesikalı Yârim"in yönetmeni Lütfi Ö. Akad. Çekim tarihi 1968. Yazarlar, "Vesikalı Yârim"in sanatın diğer alanlarındaki yerini de değerlendiriyorlar. Öncelik Orhan Veli'nin Küllük dergisini kapattıran şiirinde: Alnımdaki bıçak yarası/ Senin yüzünden/ Tabakam senin yadigârın/'iki elin kanda olsa gel' diyor/ telgrafın/Nasıl unuturum seni ben/ Vesikalı yârim? Burhan Arpad bu şiir üzerine bir roman yazıyor: "Alnımdaki Bıçak Yarası". Edip Akbayram'ın şarkısı, Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ta filmden esinlenerek oluşturduğu metin de "Vesikalı Yârim"den esinlenmeler taşıyor.
Peki "Vesikalı Yârim" neyi anlatıyor? Kitabın yazarları tek bir cümleyle yanıtlıyorlar bu soruyu: Aşkın/ arzunun imkânsızlığı. Konsomatris Sabiha (Türkan Şoray) ile manav Halil'in (İzzet Günay) aşkıdır imkânsız olan. Halil bir akşam arkadaşlarıyla birlikte gittiği pavyonda tanıştığı Sabiha için evini, eşini, çocuklarını, dükkânını bırakır. Ancak, evli olduğunu Sabiha'ya bir türlü söyleyemez, Sabiha da arkadaşından öğrendiği bu gerçeği Halil'le paylaşamaz. Halil, Sabiha'nın bir müşterisini bıçaklayıp cezaevine girer. Sabiha çıktığında evine döneceğini varsayarak hapisteyken arayıp sormaz. Oysa Halil döner ve onu bıçaklar. Sabiha sevgilisini "Bıçağı ben kendime yanlışlıkla sapladım" diyerek korur. Hastaneden çıktığında Halil'e gider. Dükkânında babası ve çocuklarıyla birlikte çalıştığını görünce kendisi için "vuslat" diye bir şeyin olmadığını görüp, çeker gider...
Asıl Şimdi yıktın Beni...'
"Çok Tuhaf Çok Tanıdık"ın yazarları filmin iki repliği üzerinde duruyorlar . Biri Sabiha'nın Halil'e söylediği "Çok eskiden rastlaşacaktık", diğeri Halil'in bıçakladığı Sabiha'nın kendini kendini bıçakladığını söylemesinden sonra fısıldadığı "Asıl şimdi yıktı beni..." İlk cümle imkânsızı "çok geç" ve "keşke" ile vurguluyor, Sabiha'nın vesikalı, Halil'in evli olmadığı bir zamanda bu aşkın olabileceğini savunuyor. Yazarlara göre filmin bir melodram olması da böylelikle sağlanıyor. "Asıl şimdi yıktı beni..." ise Sabiha'nın Halil'in fantezisi olmaktan çıktığını gösteriyor. Kendisine pavyonda umursamaz davranan, şuh kahkahalar atan, baştan çıkarıcı Sabiha artık bir sevgi nesnesi, dahası "fedakâr bir anne". Bu cümle filmi melodramdan bir trajediye taşıyor. Film, artık bir "Oedipus hikâyesi" olarak da okunabiliyor.
Halil'in babasıyla olan "sözsüz" ve geleneğin babaya teslim edildiği ilişkisi, karısının ancak filmin sonunda, yani adam evine döndüğünde gösterilmesi, uzun sessizlikler, uzaktan bakmalar ve elbette ki şarkısı (Kalbimi kıra kıra) da yazarların filmin yapısına ilişkin üzerinde durdukları ayrıntılar... Yazarlara göre Sabiha'nın filmin sonundaki belirsiz yürüyüşüne kendisi de artık bir kamera olan seyirci şöyle bakabiliyor: O her yere gidebilir, her şeyi yapabilir... Lacan okumuş seyirci ise şu cümleyi kuruyor: "Erkeğin fantezi çerçevesinin dışında kadın yoktur". Akad'ın filmin sonunda "vesikalı"yı "kötü" göstermekten kaçınması, onu olumsuzlayarak dışarıda bırakmaması ise seyircinin huzurunu kaçırıyor. Çünkü yönetmen kendisine "Artık ne içerisi huzurlu, ne dışarısı" diye sesleniyor.
Yazarlara göre "Vesikalı Yârim" gerçekçi bir melodram. Ancak bu filme sadece bir "imkânsız aşk filmi" olarak bakan seyirciye bir uyarıları var: "Filmin değindiği toplumsal hikâye Türkiye modernliğine dair bir hikâyedir. Türkiye modernliğinin imkânsızlığı, Sabiha'nın aşkın imkânsızlığına dair sözüne (çok eskiden rastlaşacaktık) aktarılır. Bu sözde bir olasılık saklıdır, 'keşke'lerin çok eskiden olsaydı doldurulabileceğini söylerken, aynı anda buruk bir kabulleniştir. Tüm arzu ve umutların sadece olasılığına razı olan bu söz, olasılığı belirsiz olanı, tanımlanamayanı, bilinemezi içinde tutar; Türkiye modernliğinin kendisi gibi..."