Şükran Yücel, “Vesikalı ve masum”, Radikal İki, 3 Nisan 2005
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim elemanlarının (Nilgün Abisel, Umut Tümay Arslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk, Nejat Ulusay) Vesikalı Yarim üzerine yazdığı Çok Tuhaf Çok Tanıdık adlı kitap, Türk Sineması için ilk olma özelliğini taşıyor. Sinemamızda farklı bir yeri olan Vesikalı Yarim’i zamanındaki diğer Yeşilçam filmlerinden ayıran, ona bir büyü katan özelliği nereden kaynaklanıyor? Çok Tuhaf Çok Tanıdık kitabı bu soruyu yeniden düşünmemizi sağlıyor. Belki de kitabın başlığında belirtildiği gibi hem tuhaf hem de tanıdık olmasından. Tanıdık olduğu bir gerçek ama 'tuhaf'lığı nereden geliyor? Kitabın yazarlarının da belirttiği gibi filmin ruhu ve büyüsü, yönetmeni Lütfü Ömer Akad'ın kendine özgü sinema dilinden kaynaklanır.
Vesikalı Yarim, sıradan ve kapalı bir hayat yaşayan manav Halil'in (İzzet Günay) bir gece arkadaşlarıyla saza gitmesiyle başlar. Halil sazda konsomatrislik yapan Sabiha'ya (Türkan Şoray) ilk bakışta vurulur. Sabiha, ona hayatındaki arzu boşluğunu hissettiren kadındır. Kokusuyla, süsüyle püsüyle evdeki karısından farklıdır. Sabiha fantezi dünyasına ait bir kadındır. Evde bekleyen karısı ise 'görev' dünyasına, sıkıcı ve sıradan olan gerçekliğe aittir. Evin dışındaki karanlık ve eğlenceli dış yaşama ait olan Sabiha'nın çekiciliği Halil'i büyüler. Sabiha için de Halil kaybettiği masumiyetini, belki de özlediği çocukluğuna ait temiz duyguları temsil eder. Halil'in Sabiha'nın dünyasına yabancı 'saf' kalmış biri olduğunu Sabiha'ya bostanından bir sepet meyve getirmesiyle anlarız. Sabiha önce onunla alay eder ama onun da aradığı böyle saf bir sevgidir. Sabiha, Halil'le olan ilişkisinde masumiyetine geri dönmek ister. Bu nedenle ona bağlanır.
Vesikalı Yarim’in büyüsü, kelimeleri ve gerektiğinde sessizliği, bakışları çok yerli yerinde kullanmasından da gelir. Sıradan bir adamla bir fahişe arasındaki aşkı hem gerçekçi ve sade bir anlatımla hem de sinemanın soyut ve simgesel dilini başarıyla kullanarak anlatır. (Filmin sonundaki duvarın görüntülenmesi gibi.) Vesikalı Yarim’de söylenen sözler kadar söylenmeyenler de önemlidir. Sabiha'nın arkadaşı Müjgan'dan (Ayfer Feray) Halil'in evli olduğunu duyduktan sonra bunu Halil'e söylemesini bekleriz ama o bu konuda hiçbir şey söylemez. Halil'in babası da Sabiha'yı ilk gördüğünde ona sadece, "Halil nasıl?" diye sorar. Onu suçlamaz, sadece olanlardan haberi olduğunu belirtir. Vesikalı Yarim'de karakterler söylemedikleri sözlerle ve bakışlarıyla duygularının yoğunluğunu ifade ederler. Bu sözler söylenmiş olsa, film aynı etkiyi yaratmayacaktı. Çünkü film hayatımızda var olmayanı ve ona karşı duyulan özlemi anlatır. Halil hayatındaki arzu eksikliğini Sabiha'ya duyduğu imkânsız aşkla doldurmaya çalışır. Sabiha'nın Halil'e söylediği, "Çok eskiden rastlaşacaktık," sözü, Sabiha pavyona düşmeden ve Halil evlenmeden öncesine göndermede bulunur ve bir imkânsızlığı ifade eder.
Vesikalı ve yar
Kitabın yazarları "vesikalı" ve "yar" sözcüklerinin birleşmesindeki anlam üzerinde de dururlar. Bu iki kavramın birleşmesi bu aşk hikâyesinin imkansızlığını baştan vurgular. Aynı zamanda erkeklerin fantezisini dile getirir. Kadının bilinemezliğini, vaat ettiklerini, arzu edilenin ulaşılmazlığını ve filmin adındaki gibi imkansız bir biraradalığı ifade eder. Sabiha 'vesikalı'dır ama aynı zamanda edepli ve fedakârdır. Erkeğin kafasında anne ve fahişe olarak ikiye böldüğü iki kadınlık halini kendinde birleştirir. Halil onu bıçakladığında, Sabiha polislere, "Ben yaptım, bıçak benim," der ve Halil'i kurtarır. Halil, "Asıl şimdi yıktı beni," der. Burada yıkılan Halil'in fantezisidir. Sabiha burada 'cinsel arzu nesnesi' kimliğinden sıyrılıp, erkeği koruyan 'anne' kimliğine geçmiştir.
Vesikalı Yarim'in referansları
Kitabın yazarları önsözde, edebiyatımızda Vesikalı Yarim’in referanslarına da değinirler. Orhan Veli'nin 'Tahattur' adlı şiiri vesikalı yare yazılmıştır. Nâzım Hikmet hapishaneden 1941'de yazdığı bir mektubunda, "vesikalı yar de şairanedir" der. Vesikalı Yarim filmi Orhan Pamuk'un Kara Kitap’ında da yer alır. Filmin senaristi Safa Önal, senaryoyu yazarken Sait Faik'in “Menekşeli Vadi” adlı hikâyesinden etkilendiğini söyler, kitabın sonundaki söyleşide. Vesikalı Yarim bu yönüyle de, edebiyattan esinlenmenin ve film olarak da edebiyatı etkilemenin ilginç bir örneğidir.
Başarılı bir grup çalışması olan kitapta, Umut Tümay Arslan ve Pembe Behçetoğulları Vesikalı Yarim filminin anlatı çözümlemesini ve temasını birinci bölümde ele alırken, ikinci bölümde Nilgün Abisel, Semire Ruken Öztürk ve Nejat Ulusay filmin biçimsel özelliklerini, gerçekçiliğini, görüntüye, kurguya ve sese dayalı sinematografisini ayrıntılı bir biçimde çözümlemişler. Ali Karadoğan da kitabın sonunda yer alan Lütfi Akad'la söyleşiyi gerçekleştirmiş. Bu söyleşide, Lütfi Akad'ın söylediği ilginç bir şey var: "...Ahiretten bir soru gibi geldi şimdi. Ne yapacaksınız bunları siz? Filmi seyredin, dokunuyorsa size, kalbinize dokunuyorsa, o kadarla yetinin. O güzel bir şey. Ama didiklediğiniz zaman bozarsınız. O şey kalmaz sizde, tadı kalmaz."
Belli ki, Lütfi Akad, filmi üzerinde konuşmayı istemiyor, söyleyeceklerini filmle ifade ettiğini düşünüyor. Biz bu tür incelemelerin sinemaya çok yararı olduğunu, filmin lezzetini bozmadığını, tersine yeni tatlar kattığını düşünüyoruz. Sinemayla uğraşan herkese pek çok şey öğretecek olan Çok Tuhaf Çok Tanıdık/i>, sinemayı seven herkesin zevkle okuyacağı bir kitap. Sinemamızın diğer kayda değer filmleri için de bir filmi her yönüyle mercek altına alan bu tür kitaplar hazırlanmasını ve yayımlanmasını diliyoruz.