| ISBN13 978-975-342-411-0 | 13x19,5 cm, 344 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | Saffet Murat Tura, "İngiliz Nesne İlişkileri Okulu ve Şizoidi", s. 7-9 Psikanalizin İngiltere'ye girişi sancısız olmamış, Anna Freud ve Melanie Klein arasındaki teorik anlaşmazlık psikanaliz içinde kalan ilk ciddi ayrılıkların tohumlarını atmıştı. "Psikanaliz içinde kalan" kaydını koyuyoruz; çünkü daha önceleri de psikanaliz hareketi bazı bölünmelere sahne olmuştu. Ancak bunlar Jung veya Adler örneklerinde olduğu gibi psikanaliz akımından köklü kopmalarla neticelenmişti. İngiltere'de böyle olmadı; taraflar tüm teorik hatta pratik ayrılıklarına rağmen psikanaliz içinde kalmayı başardılar. Böylece İngiltere'de psikanalistler neredeyse daha başından itibaren aynı kurumsal çatı altında toplanan üç gruba ayrıldılar; Klein ve Anna Freud etrafında toplanan iki grubun dışında bir de "C" grubu, yani tarafsızlardan oluşan önemli bir grup ortaya çıkmıştı. İngiliz teorisyenlerin psikanalize en büyük katkısı "nesne ilişkileri kuramı" olmuştur. Bu kuram ağırlıklı olarak Melanie Klein tarafından şekillendirilmiştir ve bugün dahi onun damgasını taşır. Klein kendisini Freud'un eserinin sadık bir temsilcisi ve devamcısı olarak görüyordu. Katkılarını daima Freud'un eserine dayandırıyor ve asla onunla açık bir tartışmaya girişmiyordu. Bununla beraber kuramı iyi bilen herkes bu iki yaklaşım arasında yer yer uzlaşmaz karşıtlıklar olduğunun da farkındaydı. Bu karşıtlıklar sadece Klein'ın nesne ilişkilerini Freud'dan çok daha erken bir aşamaya, yani daha doğumla başlayan en erken çocukluk dönemlerine kadar geri götürmesine dayanmıyordu. Keza Klein'ın insan psikolojisinde saldırganlığa verdiği belirleyici rol de uzlaşmaz bir karşıtlık oluşturmuyordu. Burada esas belirleyici faktör "nesne"nin teorik statüsüyle ilişkiliydi. Freud daima dürtüyü ve dürtü tatminini temel almış ve dürtünün nesnesine ikincil bir önem vermiştir. Oysa Klein'ın eserinde dürtü doğuştan gelen imagolar sayesinde en baştan itibaren nesneye bağlıdır; dürtüyle nesnesi ayrılmaz bir bütündür ve aynı statüdedir. Freud'la Klein arasındaki bu anlaşmazlık ilk bakışta önemli görünmeyebilir ama önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu sonuçlardan biri de psikanaliz içinde kalarak Freud'un temel tezlerine karşı çıkma yolunun açılmasıdır. Gerçi Klein hiçbir zaman Freud'la arasına ciddi bir ayırım çizgisi çekmemiştir ama İngiliz nesne ilişkileri kuramcıları arasında bu yönde ciddi adımlar atanlar vardır. İngiliz nesne ilişkileri okulu dediğimizde psikanalizin temel meselesini dürtü-savunma modeli çerçevesinde değil de ilişki odaklı olarak yerleştiren bir dizi farklı teorisyenin eserini anlıyoruz. Bu okulun önde gelen isimleri Melanie Klein, Ronald Fairbairn, R. D. Winnicott ve Harry Guntrip' tir. Bu kuramcıların ilişkiyi temel alan katkıları dışında ortak bir çizgisi olduğu söylenemez. Kaldı ki Freud'un eserine nispeten yakın olan Klein ve bir ölçüde de Winnicott'un etkileri günümüze dek sürmüş olmakla beraber Fairbairn ve Guntrip giderek hafızalardan silinmeye başlamıştır. Oysa bu iki yazarın bilhassa şizoidi eksenli çalışmaları psikanaliz tarihinde bir daha eşi görülmeyecek zenginliğe ve yetkinliğe sahiptir. Klein'ın nesne ilişkilerine verdiği önemin teorik değerini idrak eden Fairbairn ve onu izleyen Guntrip buradan hareketle Freud'un eserine yönelik ciddi itirazlar geliştirmiş ve alternatif bir kuramsal çerçeve sunmuştur. Yukarda sözünü ettiğimiz "C" grubu içinde yer alan bu iki yazarın elinde psikanalitik kuramdaki dürtü vurgusu tersine çevrilmiştir; insan doğuştan itibaren dürtü tatmini değil ilişki arar. Bir başka ifadeyle dürtü tatmini, insanın esas ihtiyaç duyduğu şey olan ilişki kurmaya yönelik bir araçtan ibarettir. Gerek Fairbairn gerekse geniş ölçüde onu izleyen Guntrip kuramlarını destekleyen en güzel delilleri gizemli bir olgu olan ve artık psikanalizin gündeminden neredeyse tamamen düşen şizoidi fenomeninde bulmuşlardır. Şizoid insanın veya insanın şizoid yönünün soğuk, uzak, ilişkisiz ve kendi içine kapalıymış gibi duran dünyasında nasıl bir ilişki açlığı ve korkusunun barındığını ortaya çıkarırken insan temel güdülenmesi hakkında da önemli katkılarda bulunmuşlardır. Guntrip tüm insan psikolojisini şizoidi karşısında bir savunma olarak görür. Çünkü insandaki en temel ve en gerilemeli yön nesnesiz bir döneme geri dönme fantezileriyle alakalıdır. Gerçi bu tespitin Freud'un Haz İlkesinin Ötesinde adlı eserinde ortaya koyduğu biçimiyle "ölüm dürtüsüyle" veya Otto Rank'ın kimi tespitleriyle benzeştiği söylenebilir. Ama buradaki ayırt edici yön sadece açıklayıcı kuramsal çerçevelerin farklılığından gelmez. Guntrip insandaki en derin umutsuzluğun ifadesi olan şizoid fenomenin nasıl güçlü bir umudun kaynağı olduğunu da gösterir. Bu yönleriyle Şizoid Görüngü sadece psikanaliz değil, genel olarak psikiyatri çerçevesinde de şizoidi konusunda yapılmış en değerli incelemelerin başında yer alır. |