Ebru Kılıç, “Dünya 'Amerikan kâbusu'ndan kurtulabilecek mi?”, Radikal Kitap Eki, 29 Ekim 2004
ABD, salı günü bir dört yılını daha oğul Bush'un ellerine teslim edip etmeyeceğine karar verecek. Amerikalıların yapacağı seçimin tüm dünya için önemli olduğuna kuşku yok. Ne de olsa geçen dört yılda Bush yönetiminin Amerika'nın dünya liderliğini tescillemek üzere izlediği siyaset, 11 Eylül sonrası safları güçlendirmek amacıyla sarf ettiği "Ya bizim yanımızdasınızdır ya değil" sözünü bir tokat gibi yüzüne patlatırcasına dünyanın dört bir köşesinde Amerikan karşıtlığını canlandırdı. Hemen hepimiz, "Dünyayı babasının çiftliği gibi yönetmeye kalkan şu Teksaslı kovboy, seçmenlerin izniyle sahneden çekilse," diye bekliyoruz. Rakibi John Kerry, ayrıntılı dış politika hedefleri sunmamış, Bush ve ekibinin körüklediği Ortadoğu yangınına nasıl derman olacağını ortaya koymamış olsa dahi. Hatta zamanında, Irak'a savaş için Bush'a yetki verilmesi yönünde oy kullanmış olsa dahi.
Yine de neresinden bakarsak bakalım Bush yönetiminin politikalarıyla büyük katkıda bulunduğu bir alan var: Kitap dünyası. ABD'yi şu veya bu yönüyle mercek altına alan yayınların yanı sıra, Afganistan'dan Irak'a 'ilgilendiği' ülkeler, benimsediği ya da benimsemediği stratejiler, kapitalist küreselleşme ve Washington'ın dünya liderliği hatta imparatorluğu üzerine son dört yılda yayımlanan kitapların sayısında da ciddi bir artış gözleniyor. Washington'ın izlediği dış politikanın elim bir sonucu olarak görülen 11 Eylül saldırılarının, bu saldırıların sorumlusu Kaide ağına, radikal İslamcılığa karşı başlatılan, bir ay geçmeden Afganistan'ın aylar sürecek bir bombardımana tutulmasına varan 'terörle savaş'ın, hızını alamayan Bush yönetiminin çeki düzen hevesiyle Irak'a dalmasının dış politikayı gündelik sohbet konularımızdan biri haline getirdiği malum. Yayınevlerinin de bu sohbetleri kuru sıkı atışlardan azade tutmaya yönelen, gerek ABD'ye gerek yaşadığımız coğrafyaya ilişkin ezberlerimizi bozan bir çaba içinde olmaları da çok sevindirici.
Onlarca kitabın arasında öne çıkanlardan, kitaplıklarımızda muhakkak bulunduralım dediklerimizden biri Metis Yayınları'ndan Kasım 2002'de yayımlanan Irak'a Savaş: Bush Yönetiminin Bilmenizi İstemediği Gerçekler. ABD yönetiminin kitle imha silahlarını bahane ederek Irak'a saldırmasından birkaç ay önce Roni Marguiles'in önsözüyle çıkan bu incecik kitap, gazeteci William R. Pitt'in Irak'a ilişkin sunduğu kısa tarihçenin ardından BM Eski Silah Denetçisi Scott Ritter'la yaptığı bir söyleşiden oluşuyor. ABD yönetimi tarafından neredeyse 'vatan haini' ilan edilen Ritter'ın açıklamaları, dış politikayı yakından takip edenlerin gayet aşina olduğu, hiç de yeni olmayan bilgiler sunuyor. Ancak bu durum kitabın değerinden eksiltmiyor. Birçoğumuz, Saddam yönetiminin kitle imha silahları üretiyor olmasını, savaşın bahanesi olarak görmekte hemfikirsek de, Ritter'ın 1998'de, Irak'ın Körfez Savaşı sonrası konulan yaptırımlara uyumluluğunu denetlemekle görevli UNSCOM'dan (BM Özel Komisyonu) ayrılmasından beri verdiği demeçler, yaptığı açıklamalar, dikkat çektiği noktalarla bu kanaate varmamızda başlıca rol oynayan kişiliklerden biri olduğuna kuşku yok. Pitt'in yaptığı röportajda da, Irak'ın Körfez Savaşı'nı izleyen yıllarda nasıl bir denetim sürecinden geçtiğini, denetimlerin sona erdirildiği 1998'den savaşın başladığı 2003'e dek neden yeni kitle imha silahları üretmiş olamayacağını da ayrıntılarıyla açıklıyor. Birinci elden çok kıymetli bilgiler. 'Antikapitalist Hareket İçin Kılavuzlar' serisinin üçüncü kitabı olan Irak'a Savaş'ın kimilerinin en faydalı bulacağı yönü ise alternatif küreselleşme hareketinde yer alan oluşumların adreslerini sunması.
Türkiyeli uzmanların gözüyle
Dikkat çekici kitaplardan biri de, Irak savaşının bir yılı doldurmasına kısa bir süre kala Ocak 2004'te Ümit Yayıncılık'tan çıkan Kartal'ın Kanat Sesleri: 'ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya'. Prof. Dr. Toktamış Ateş'in derlediği bu çalışma, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ile İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden akademisyenlerin kaleme aldığı makalelerden oluşuyor. Kitap, 'Yeni Cesur Dünya: Uluslararası Sistemin Dönüşümü', 'Günümüz ABD Dış Politikasının Güvenlik Anlayışı: Birkaç Kötü Adam ve Felsefe', 'Amerika ve Dünya: Senden Nefret Etmeyi Seviyorum', 'Siyasi ve Ekonomik Boyutlarıyla ABD'nin Gücü: Hegemonyanın Diyalektiği', 'Irak Harekatı ve Amerika: Çamura Batmanın ABC'si başlıklı beş bölümden oluşuyor. Bölüm başlıklarından da anlaşıldığı gibi ABD'nin son dört yılına odaklanıyor görünse de, makaleler Washington'ın son dört yılda izlediği dış politikayı tarihsel bir perspektife oturtma, bu politikanın izleklerini çıkarma çabasıyla dikkat çekiyor. Halit Kakınç'ın küreselleşme kavramını tartıştığı makaleyle açılan kitap, Deniz Ülke Arıboğan'ın Soğuk Savaş'tan günümüze güvenlik ve barış anlayışlarını incelemesiyle devam ediyor. Ardından, Burak Gülboy'un, 19. yüzyılda dönemin en büyük emperyal gücü İngiltere'nin denizlerde sağladığı üstünlüğe dayalı Pax Britannica'yı incelemesi geliyor. Gülboy'la birlikte, İngiltere'nin 19. yüzyılda emperyal bir güç konumuna yükselip sonra bu konumdan gerileyişine, ABD'nin yükselişine yakından bakıyor, dönemin ABD Başkanı Wilson'ın bu yükselişi taçlandıracak 'Pax Americana'yı hayata geçirme hevesinin hüsrana uğramasına tanıklık ediyoruz. Gülboy, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası sağladığı askeri ve ekonomik üstünlükle, şekillendirdiği yeni düzene 'pax' yakıştırması yapılıp yapılamayacağının tartışmalı olduğunu söyleyerek makalesini noktalıyor. Ahmet K. Han da bizi, yeni muhafazakar ekibin ABD dış politikasına hükmedişini bir komploya bağlayan düşünme biçimlerini sorgulamaya davet ediyor. 11 Eylül'ün neden bir milat olduğundan, ABD iç politikasının derinliklerine uzanan bir makale bu. Ardından Kaan H. Ökten'in ABD'nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni incelemesi geliyor. Sırf bu önemli belgenin çözümlemesi bile bu çalışmaya kitaplıklarımızda yer ayırmamıza yeter. Adil Baktıaya'nın tüm dünyada Amerikan karşıtlığının yükselişini mercek altına aldığı makalesinin ardından, Galip Beygü İsen'le savaşın beraberinde getirdiği önemli sorulardan birine dalıyoruz: Zoraki demokrasi olur mu? İlker Aktükün ise Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte başgösteren hegemonya bunalımına bizi geri götürerek, bugünü o günlerde baba Bush yönetiminin ortaya attığı Yeni Dünya Düzeni retoriğiyle yeniden okumamızı sağlıyor. Gündüz Fındıkçıoğlu ise ABD'nin siyasi bakışıyla ekonomik durumu arasında paralellikler çizen bir fotoğraf koyuyor önümüze. Galip Beygü İsen'in Amerikan gücünün entelektüel arka planını eleştirdiği makalesinin ardından, kitap en ilginç ve doyurucu çalışmalardan biri olan Ahmet K. Han'ın "Irak savaşı bir petrol savaşıdır" önermesini, ABD'nin petrole bağımlılığını ve petrol piyasalarının durumunu inceleyerek yanlışladığı, savaşın neden çıktığı üzerine bizi biraz daha düşünmeye zorlayan makalesi geliyor. 11 Eylül öncesi ve sonrası ekseninde ABD'yi fotoğraflayan bu makaleler albümü, tarihin önemli bir dönüm noktasında cereyan eden tartışmaları bir kapak altında toplamasıyla dikkati hak ediyor.
Şahinlerin yükselişi
Yeni muhafazakar ekibin yükselişine, Soğuk Savaş sonrası ABD iç siyasetindeki gelişmelere ilişkin daha net bir fotoğraf görmek isteyenler, Los Angeles Times gazetesi muhabirlerinden James Mann'ın İlk Yayınları'ndan çıkan Şahinlerin Yükselişi: Bush'un Savaş Kabinesi'nin Gerçek Hikâyesi başlıklı kitabına müracaat edebilir. Mann'ın Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nden (CSIS) aldığı davet üzerine kaleme aldığı bu çalışma, Bush kabinesinin önemli isimlerinin kariyerlerini ayrıntılı bir tarzda, bir macera romanı tadında sunuyor.
Irak savaşının, ABD ile Türkiye ilişkilerindeki gizli gerilim noktalarını açığa çıkardığına şüphe yok. Mustafa Balbay'ın Cumhuriyet Kitapları'ndan çıkan Irak Bataklığında Türk-Amerikan İlişkileri başlıklı kitabı, Irak, özellikle de Kuzey Irak dolayımının Türk-Amerikan ilişkilerinde sebep olduğu iniş çıkışları neredeyse günü gününe diyebileceğimiz bir titizlikle ortaya koyuyor. ABD'nin Türkiye'ye bakışına, nasıl görmek istediğine dair ipuçları sunan bu çalışma, Türkiye'nin sadece Irak üzerinden ABD ile ilişkilerinin değil, bulunduğu coğrafyadaki mevcut yerinin ve ilişkilerinin de bir panoramasını sunuyor. Amerika'nın Türk heyetlerine verdiği Irak brifinglerinin gizli belgeleri, ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak'a geçişini öngören tezkerenin reddi öncesinde ve sonrasında Batı basınında yayımlanan karikatürler, kitabın belgesel niteliğini güçlendiren ekler.
Seçkimizin son sırasında, 1945'ten beri dünya sisteminin başını çeken hegemonik güç Amerika Birleşik Devletleri'nin gerilediğini, 11 Eylül ve sonrasındaki olayların bunun en belirgin kanıtı olduğu tezini savunan bir kitap yer alıyor: Immanuel Wallerstein'ın, Metis'ten Tuncay Birkan'ın çevirisiyle çıkan Amerikan Gücünün Gerileyişi başlıklı kitabı. Wallerstein, "Bana kalırsa 11 Eylül, ABD ile ilgili beş gerçeği dikkatimize sunmuştur: ABD'nin askeri gücünün sınırları, dünyanın geri kalanındaki ABD karşıtı hissiyatın derinliği, 1990'larda yaşanan ekonomik işret meclisinin verdiği akşamdan kalmışlık hissi, Amerikan milliyetçilerinin çelişkili baskıları ve sivil özgürlükler geleneğimizin zayıflığı. Bunların hiçbiri, hayallerimizde yaşattığımız Amerikan rüyasına uymaz.
Bush yönetiminin politikaları da bu çelişkileri şiddetlendirmektedir," diyor. Küreselleşmeden, ırkçılığa, İslam'dan demokrasiye, entellektüellere düşünme biçimlerini ve gerçeklikleri karşı karşıya getiren Wallerstein, dünya sisteminin hiçbir zaman olmadığı kadar insan iradesine, tercihlerimize açık hale geldiğini savunuyor. Bir başka deyişle Irak savaşına giden yolda, ABD'nin köşeye sıkışmış bir kedi gibi oraya buraya pençe atar hale geldiğine, askeri, ekonomik ve siyasi gerçekliklerle ışık tutuyor. Kitabın son bölümü özellikle sola yönelik. Wallerstein, bu bölümde mevcut durumda dünya solunun on dokuzuncu yüzyıl boyunca geliştirdiği stratejiyi eğrisiyle doğrusuyla sorguladıktan sonra, bugünler için bir stratejinin temel çerçevesini çiziyor:
Porto Alegre ruhunu yaygınlaştırın; seçimde savunma taktikleri kullanın; hep daha fazla demokratikleşme için çabalayın; liberal merkezin teorik öncülleri gerçekleştirmesini sağlayın; ırkçılığa karşı olmayı demokrasiyi tanımlayan ölçüt haline getirmeye çalışın; metalaşmadan kurtulma yönünde çalışın; mevcut dünya sisteminden farklı bir şeye geçilen bir geçiş çağında yaşadığımızı her zaman hatırlayın. Kitap kurdunun en merak ettiği şey kitabın sonu, en nefret ettiği şey de sonunun söylenmesidir herhalde. Biz de noktayı, Wallerstein'ın son olarak dünyayı nasıl bir geleceğin beklediğini sorguladığını çıtlatarak koyalım.