Arif Gülderen, “Kabahatin çoğu Amerika’da”, Virgül, Sayı 56, Kasım 2002
Bu satırların yazıldığı günlerde ABD’nin Irak’a saldırıp saldırmayacağı belli değildi. Medyada bu konuda tahmin yürütenler oluyordu. Denge hesapları, coğrafi konumlar, petrol rezervleri, askeri taktikler, stratejiler vs. Son birkaç aydır “Saddam ABD’nin saldırı planını sabote ediyor”, “Collin Powel barış yanlısı tutumunu yumuşatabilir” gibi başlıklar okumuştuk gazetelerde. İlgili ilgisiz pek çok köşe yazarı “ABD Irak’a saldırırsa ne olur?”, “Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulursa ne yaparız?” gibi sorulara cevap aradılar. Diyanet İşleri Başkanı’nın, Başbakan’ın verdiği demeçlerden anlaşıldığı kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti savaşa taraftar değildi. Ferahlatıcı bir durum. Bunun medyamızdaki yaratıcı dil oyunlarını törpüleyeceği kesin. Ne var ki hayal gücü büyük ölçüde ABD kurgusuyla beslenen medyamızın Saddam düşmanlığını, ABD yönetiminin ve medyasının terimleriyle sürdüreceği de bir o kadar kesin.
Peki, politik sermayesinin esaslı bir bölümünü Irak’la savaşmaya yatıran Bush yönetimi saldırıya gerekçe olarak neleri göstermektedir? 1. Saddam’ın elinde kitle imha silahları var. 2. Bu silahları El Kaide militanlarına verir. Bu kadarı yeter. ABD halkının çok büyük bir kesimi için Saddam Hüseyin’in El Kaide’ye silah vereceğini işitmek, dünyanın bir bölgesinin yerle bir edilmesine razı olmak için yeter de artar bile. Bu iki soruya evet diye cevap verilseydi, Bush yöntemi Avrupa’nın ve muhtemelen dünyanın büyük bir kısmının desteğini alabilecekti.
ABD’de bu iki soruya da hayır diyenler var. Örneğin, Birleşmiş Milletler adına Irak’ta silah denetçisi olarak yedi yıl görev yapan Scott Ritter. Ritter, ABD Deniz Piyadelerinde görevli subaymış. 1988-90 yılları arasında Sovyetler Birliği’nde silah denetçisi olarak çalışmış. 1990 Ağustosunda Irak Kuveyt’i işgal ettikten sonra, Deniz Piyadelerinin Irak’a saldırma ihtimalleri üzerine çalışan bir birime atanmış. O yılın sonlarına doğru General Norman Schwartzkopf’un Suudi Arabistan’daki karargâhında SCUD füzelerini izlemekten sorumlu bir istihbarat subayı olarak çalışmış. Körfez Savaşının sonuna kadar, Irak’ın İsrail’e füze saldırısı düzenlemesini engellemekle görevli askeri birimlerde çalışmış. Haziran 1991’de ordudan ayrılmış. Daha sonra Birleşmiş Milletlerin Irak’ta kitle imha silahlarını denetlemek için kurduğu Özel Komisyonda görev almış. Irak’ın kimyasal, biyolojik ve nükleer silah üretim tesislerinin yanı sıra mevcut stoğunun da imha edilişini denetlemek üzere yedi yıl çalışmış. Bush yönetimi Irak’a savaş açmayı kafasına koyalı beri televizyonlarda, gazetelerde ve halka açık toplantılarda, Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu iddialarını bir bir çürütüyor.
ABD’nin kendi halkını ikna etmek için ileri sürdüğü ikinci gerekçe Saddam Hüseyin’in elindeki kitle imha silahlarını El Kaide militanlarına vereceğidir. Bunun da bir yalan olduğunu öğreniyoruz. Çünkü Saddam Hüseyin laik bir liderdir ve El Kaide militanlarının baş destekçisi olan kökten dinci İslami militanlara karşı savaşmıştır.
ABD nefret edermiş gibi göründüğü Saddam Hüseyin’in en büyük destekçisidir aynı zamanda. Körfez Savaşından sonra General Schwartzkopf, Saddam Hüseyin’in helikopterlerinin kendi birliklerinin üstünden uçup Kürtleri ve Şiileri bombalamasına izin verirken, Saddam muhaliflerinin silah depolarına girmesine izin vermedi. Irak’ta Sünni azınlığa dayalı bir iktidarı destekliyor. Tabii böyle bir iktidarın sürmesi aşiret yapılarının ayakta kalmasına bağlı. Kötülük kötülüğü doğuruyor.
Körfez Savaşına doğrudan katılmış, Irak’ta silah denetçisi olarak çalışmış bir ABD’li emekli “üstelik bir zamanlar Cumhuriyetçi Partinin üyesi olmuş” subay, Bush yönetiminin Irak’a savaş açmasına ısrarla karşı çıkıyor: “Bu savaşın galibi olmayacak!”
Bizim medyamızın kelime oyunbazlarının da bu kitabı okumasında yarar var. Hep kötünün yanında yer almak zorunda değiller. Sadece medyabazlar değil!.. Demek büyük devletlerde emekli subaylar yönetime karşı çıkabiliyormuş. (Gerçi onların büyük medyası da Ritter’ı bu karşı çıkışından ötürü hain ilan etmiş durumda. Türkiye’deki medyabazlar tabii ki hain ilan edenlerin safında yer alacaktır. Kötüler hep kötüleri doğuruyor.)