Ahmet Şık, “Ayranıyla değil cinnetiyle...”, Radikal Kitap Eki, 5 Mart 2002
Susurluk'un ayranıyla anılması 3 Kasım 1996'daki 'malum kaza'ya dek sürmüştü. O gün bugündür kimsenin dilinden düşmeyen çetelerin adının önüne hep yerleştirildi Susurluk ve yaklaşık 5 yıl sonra yeniden oturdu Türkiye'nin gündemine. Balıkesir'in 'şirin' ilçesini yine dillere düşüren ise 6 Nisan 2001 günü, 11 yaşındaki Avşar Sıla Çaldıran'ın öldürülmesinin ardından yaşanan 'toplumsal organize cinnetti'. Bu olay 'Türkiye'de zaman zaman yaşanan etnik ve kültürel öfke patlamalarının yeni bir örneği' diye kayıtlara geçti.
Zülfikar Ali Aydın'ın kitabı, daha önceden koruculuk da yapmış olan Recep İpek adlı bir Kürt işçinin, ilçenin yerlilerinden olan Çaldıran ailesinin 11 yaşındaki kızları Avşar'a cinsel tacizde bulunmasının ardından boğarak öldürmesinden sonra, halk arasında başlayan söylenti ve dedikodularla cinayetin nasıl bir etnik şiddet örneğine dönüştüğünü anlatıyor.
Kitabının önsözünde Aydın, "Bu kitap sadece Susurluk'taki etnik ayrımcılığı değil, İpek ailesiyle birlikte, ailenin 'silik' karakteri Recep İpek'i, tipik bir taşra ilçesi Susurluk'un gözden kaçan ilginç öyküsünü, etnik şiddetin aktörlerini, Türkler ve Kürtlerin etnik ayrımcılıkla perdelenen ekonomik rant savaşını belgeler ve tanıklarla mercek altına alıyor" diyor.
55 polisin görev yaptığı Susurluk'ta, kayıp kızın bulunması için belediye hoparlörlerinden gün boyu yapılan anonslar ve kaymakam onayıyla arama çalışmaları yapacak sivil grupların yaydığı dedikodularla kısa zamanda çözülebilecek bir polisiye olay neredeyse tüm halkın içine dahil edildiği bir etnik şiddete dönüştü. Kitap, ilçede yaşayan Kürtlere karşı şiddet eylemlerine sahne olan ve Kürtlerin yabancısı olmadığı OHAL görüntülerinin yaşanmasına neden olan, sokağa çıkma yasağı ilan edilen olaylar Susurluk'un, Cumhuriyet'ten günümüze yaşadığı değişim sosyal yapı ve ilçe ekonomisi bazında ele alınıyor. Cinayetin sanığı Recep İpek'in etnik kökeni nedeniyle, Kürtlere yönelik kundaklamayı da barındıran şiddeti belge ve tanıklıklarla ayrıntılandıran Aydın'ın kitabında, okurların kafasında olayların nedeninin ekonomik rekabet olduğuna ilişkin kuşkular doğurtuyor.
"...Büyükşehirler arasındaki yolculukların tam ortasındaki Susurluk bu yolculuklarda verilecek mola için en uygun yerdi. Sonraları ayran 1960'lı yıllarda Susurluk'un mola yeri olarak simgesi haline geldi. Ayran satışları hayvancılığı geliştirirken, Susurluk bir mola merkezi olarak akaryakıttan da önemli bir gelir elde etmeye başladı.
Bu gelir kasabada karayolunu önemli bir kazanç simgesi yaparken, ilçenin hatırı sayılır zenginleri de bu yıllarda ortaya çıkmaya başladı. 1990'lı yıllar karayolunda Güneydoğulu işadamlarının yatırım yaptığı ve aynı zamanda modern dinlenme tesislerinin sayısının arttığı yıllardı. Karayolundaki ekonomik rant, yerli yatırımcıyla ilçede sayıları her geçen gün artan Güneydoğulu yatırımcının arasındaki çekişmeyi artırdı..."
İlçede yaşayan Türkler Kürtler, Lazlar, Çerkezler ve birçok etnik kökenden insanıyla Türkiye'nin küçültülmüş bir profilini andıran Susurluk'ta yaşanan etnik şiddet olaylarını irdeleyen kitabın önsözünü yazan gazeteci - yazar Kemal Can, "Bütün tarafları kendi öyküleri ve olaylar dizisindeki ilişki ağlarıyla birlikte ele alan ve hemen her detaya bakmaya çalışan bu kitapta karşımıza, Türkiye'nin çeşitli defalar farklı mekânlarda ve başka gerekçelerle yaşadığı ve daha önemlisi hâlâ yaşama riski altında bulunduğu bir çarpık toplumsallaşmanın resmi çıkıyor" diyor.
Recep İpek'i memleketi Bismil'den Susurluk'a göç ettiren nedenleri anlatarak başlayan kitap, 16 bölümden oluşuyor. Olayları tetiklediği düşünülen cinayeti anlatmayı kitabın sonlarına bırakan Aydın, Kürtlere karşı şiddet ve bu şiddeti yaşatanların profili, olayların sanıkları ve mağdurları, yerel siyasetçiler, kızları öldürülen Çaldıran çifti, sanık İpek'in ağabeyi Ömer İpek'le yapılan röportajlara da yer verilmiş.
Kitapta, Susurluk'un profili ve tarihçesi ile tüm Türkiye'de meşhur olmasına 'neden olan' o malum kaza ve çeteye ilişkin bilgiler de yer alıyor.