Feridun Andaç, “Goytisolo’nun sarsalayıcı tanıklığı: Her savaş bir kuşatmadır”, Virgül, Sayı 59, Şubat 2003
Gül Işık’ın hazırlayarak çevirip kotardığı Yeryüzünde Bir Sürgün, Juan Goytisolo’yu tanımamızda temel bir kitap. Üstelik birçok kavramın/düşüncenin yazın-kültür yaşantımızda yer etmesi, uç verebilmesi için dikkatle okunması gereken bir seçki.
Donanımı, hayata bakış ve kavrayışıyla bunun bilincinde olan Işık, bu seçkiyi bir o kadar daha önemseten “sunuş” yazısında imlediğim yanların “daha da ötesinin” açılımlarını getirir. Onun, Goytisolo için en güzel tanımından söze başlamak belki de en doğrusu: “Dünya yazınının göçebesi; Batı ile Doğu’nun ortasında, bir garip marjinal Avrupalı; kargaşalı, bunalımlı çağımızın kaygılı tanığı.” Ve bunları tümleyen bir başka imleyiş: “Yeryüzünde bir sürgün.”
Şu kısa tanımsal çerçevede ne çok kavram var üzerinde düşünüp, yeniden yeniden sorgulayabileceğimiz. Hem aydınımızın tarihi hem de sanatçımızın/yazarımızın duruşu/konumu açısından.
Onun gezginliği, salt yerinden yurdundan edilmişlikten kaynaklanmıyor. Muhalif kimliğinin getirdiği bakış, sorgulayıcılık her dem hayatının belirleyici ibresi olmuştur. O yeryüzü gezginliklerinde devşirdikleriyle oluşturduğu aura etkindir, açımlayıcı ve katılımcı bir sestir.
Yurtsuzluk, yeni bir dil yaratmanın sırrını verir ona. Yeni bir sesi bulma, farklı kültürlere, mekânlara, coğrafyalara açılma duygusunun arayışlarına sürükler. İşte o sürükleniş, gidiştir ki Goytisolo’yu çağının tanıklığını getiren/yansıtan bir ses kılar. Yeryüzüne dağıldığı yer, çıkış limanı İspanya’dır. Ait olduğu dil, bağlandığı kültürel coğrafya İber yarımadası ve bunu çevreleyen iklimdir. Ne ki, Goytisolo, iç savaşın tanıklığını içeren çocukluk belleğinin o derin izlerinden hiç kopamaz. Her dönüş bir acı, her gidiş sanrılar barınağına salar onu.
Işık’ın şu yerinde saptaması ne doğru, ne çok anlatır bize Goytisolo’yu:
Doğduğu, büyüdüğü, mutlu olmadığı, sevdiği, reddettiği İspanya’dan, ona karşıt ya da benzer başka diyarlara “belki de yine, belki de hep” İspanya’ya: Kendi cehenneminden başkalarınınkine, kendi cehenneminin izlerini tutkuyla kovalayarak, kendi cehenneminin silinmez damgasını taşıyarak, sorumlulukla üstlenerek, kimi zaman kimlik belirtilerini gururla savunarak; kendini aldatmaya hiç razı olmaksızın, her avunmayı ödünsüzce reddederek, yine de ömrünü kendini, anayurdunu, dünyayı değiştirmeye, kendi anlayışınca daha iyi, daha dayanılır kılmaya, varlığının “tüm varlığı olan kaleminin” olanca gücünü doğru bildiğini haykırmaya adayarak.