| 13X19,5 cm, 232 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Füsun Akatlı,”Anadilin sınırlarında bir nöbetçi”, Virgül, Sayı 9, Haziran 1998 Şiar Yalçın bir dil uzmanı olmadığını söylüyor. "Aslında hukukçuyum fakat çocukluğumdan beri merakım dil, yazı ve edebiyat olmuştur. Bu merakım dolayısıyla Türk dili üzerinde pek çok kitaplar okudum, Arap harflerini öğrendim, eski edebiyatımızı derinlemesine inceledim. (...) Böylece dil ve edebiyat konularında, bir uzman kadar olmasa da, küçümsenemeyecek bir bilgi ve birikim edindim." diyor. İngilizce ve Fransızcayı anadili kadar, Latince dahil birkaç Batı dilini de okuduğunu anlayacak kadar bildiğini gene kendisinden öğreniyoruz. Hemen ardından Fransızların bir deyimini aktarıyor: "Körler ülkesinde tek gözlüler kraldır." Bu deyim ülkemizde yalnızca Türkçe, dil konularında değil, birçok başka konuda, doğrusuyla eğrisiyle fikir üreten, kalem oynatan pek çok kişi için uygun düşebilir. Ama Şiar Yalçın'ı okuduktan sonra onun "tek gözlü"lerden olduğuna inanmak için, ya gözsüz ya çok açıkgöz olmak lazım! Her tevazua hemen inanacak kadar teşne olanlar, kendileri yükselmeye çalışacak yerde, yüksektekini kendi yanlarına çekmeyi (öyle göstermeyi) yeğleyen açıkgözlerdir çünkü. Abdurrahman Çelebilerin kol gezdiği ülkemizde bu ada hiç lâyık olmadığını "eserinde" gösteren biridir Şiar Yalçın hiç kuşkusuz. Dil sorunumuzun tutkulu bir sahiplenicisi olarak, Doğru Türkçe'de dile getirilen şikâyetlerin pek çoğu ile benim de sık sık kulağım, beynim tırmalandı, isyanım doruklara çıktı. "Hukuku, evrakı, erzakı, teşviki, merakı" yerine "hukuğu, evrağı, erzağı, teşviği, merağı" denmesine ve öyle yazılmasına nasıl tahammül edeceğimi bilemedim. Ayrı veya bitişik yazılması gereken 'da'ların ve 'ki'lerin bir türlü gerektiği gibi yazılamamasının acısını yalnızca zavallı öğrencilerimden çıkarabildim. En beğendiğim köşe yazarlarının "Damokles" yerine "Demokles" yazdıklarını, en yakınlarımın, uyarılarıma rağmen "kuzin" yerine "kuzen" dediklerini görüp sineye çektim. Olur olmaz yerlerde karşıma çıkan apostroflar gözümü oydu. Uzatma (ya da inceltme) işaretleri kaldırılmış diye bir tevatür çıktı; kim, ne zaman, niçin, ne hakla kaldırmışsa o işareti, hiçbir kural tanımayanların bu tevatüre mal bulmuş mağribî gibi sarılarak dilimizin âhengini mahvetmelerine dinleyici kaldım. "Adalet eski bakanı", "Paris eski büyükelçisi", "sözde Ermeni soykırımı" gibi tamlamalı kalıpların ağızlara çıkmamacasına yerleşmesiyle çileden çıktım, mücadele ettim. İnsanların tane ile sayılması gaf(let) idi elbet; ben resmî bir ağızdan, insanların üstelik kesirle de ifade edilebileceğini, "Sıvas'ta otuz küsur vatandaşımızın katledildiğini" duydum. "Gözaltına alma"nın "gözlem altına alma" şeklinde düzeltildiğini(!) "infâz"ın "öldürme" anlamına geldiğini(!) dinlerken televizyonumu kırmak istedim. Son olarak, Şiar Yalçın'ın Camus'den alıntıladığı, bütün yazarların ve aydınların şiar edinmesi gereken nefis bir cümleyi aktarmak istiyorum okurlara. Bu aynı zamanda Doğru Türkçe adlı başucu kitabının da özü sayılabilir: "İnsanın gerçek anayurdu anadilidir. Ben anadilimin sınırlarında nöbet tutarım." |