ISBN13 978-605-316-417-3
13x19,5 cm, 288 s.
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Derimizin Olağanüstü Yaşamı, 2024
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Önsöz, s. 13-15

“İyi haber şu ki, fiziksel açıdan

hiçbir sorununuz yok...”

Ağrıyla ilgili bildiğimizi sandığımız her şey yanlış. Bu oldukça iddialı bir laf ama genel anlamda doğru. “Biz” derken, toplum olarak bizi kastediyorum; yani tıp camiasından olan ve olmayan insanların çoğunu. Ağrının doğasını yanlış anlıyoruz ve bu yanlış anlama milyonlarca insanın yaşamını mahvediyor.

Nitekim ben de çiçeği burnunda bir stajyer doktorken bu yanlış anlamanın sonuçlarına tanık oluyordum.

Akşamın dokuzuydu; akut tıbbi birimde yorucu bir gündüz nöbetinin sonuna yaklaşıyordum. Güneş çoktan batmıştı; koğuşu solgun, yapay bir ışık aydınlatıyordu. Akut tıbbi birim unutulması zor bir yerdir: ucuz bir mağazanın Kara Cuma’daki kaosunun yaşandığı, arka planda kopuk kopuk bip sesleri ve inlemelerden oluşan bir senfoninin duyulduğu bir yer. Stajyerler gün boyunca Acil Servis’te yeni hastalarla ilgilenmiş, ardından hastalar ileri tetkik ve değerlendirme için akut tıbbi birime sevk edilmişti. Daha sonra bir uzman hekim hastaları görüp hastanede kalmalarının gerekli olup olmadığına karar verecekti. Bir elimde dosyalar, diğer elimde okunaksız notlar, yataktan yatağa dolaşarak günün hastalarını değerlendiren nöbetçi uzmanı takip ediyordum. Biraz aceleci olsa da mükemmel bir klinisyendi ve ben bir hastanın eylem planını –Böbrek fonksiyonlarını izle... Mesane taraması yap... Aileyle görüşme organize et– çiziktirene kadar o, listesindeki bir sonraki hastayı aramak için ortadan kaybolmuş olurdu.

Notları bir kenara bıraktığım gibi hızla gelen pansuman arabalarına ve meşgul hemşirelere çarpmamaya özen göstererek mavi muşamba zeminde koşturdum. Gözlerimle bir sonraki bölmeyi tarayarak perdeler ve serum askıları ormanında uzmanımı aradım. İşte oradaydı, bir sonraki hastamızın, Paul’ün etrafındaki perdeyi çekiyordu.

Paul kırklı yaşlarının sonlarında bir bilişim danışmanıydı. Hastane yatağında, beli bir yastıkla desteklenmiş vaziyette yatıyordu. Asık suratından yorgun bir ifade okunuyor, kel kafasındaki ter damlaları zaman zaman çatık kaşlarının kenarından süzülüyordu. Son birkaç yıldır devamlı bel ağrısı çeken Paul bunu ofisteki “bozuk” sandalyesine bağlıyordu. Ağrıları belinin sağ tarafında küçük bir bölgeyle sınırlı, kısa süreli, keskin sancılar şeklinde başlamıştı. Fakat geçen yıl süreklilik kazanmış ve fazlasıyla şiddetli hale gelmişti. Paul toplum hayatından yavaş yavaş elini ayağını çekmişti: Önce golf oynamayı, sonra barda arkadaşlarıyla görüşmeyi bırakmıştı; şimdi de uzun süreli bir rapor almıştı ve evden nadiren çıkıyordu. Özel hayatı da çöküşteydi: Babası birkaç ay önce ölmüştü ve eşi geçen hafta –görünüşe göre ağrılarıyla ilgisiz bir sebeple– onu terk etmişti. Ağrısı önceki birkaç gün içinde sırtının sol ve sağ bacağının yan tarafına yayılmıştı. O sabah o kadar çok ağrısı vardı ki yataktan kalkamamıştı. Sağlık ocağındaki aile hekiminin sürekli değiştiğini söyledi; ağrısının sebebini anlamadıklarını düşünüyordu. Bu yüzden sağlık ocağını es geçip oğlundan kendisini hastaneye götürmesini istemişti. Acil servisteki doktorlar, Paul’ün geçmişindeki bazı ayrıntılardan ötürü biraz şaşırmış ve temkinli davranmak adına, omuriliğin tabanındaki sinirlerin sıkıştığı nadir bir durum olan kauda ekina (cauda equina) sendromunu elemek için bir MRG taraması istemişlerdi.

Tarama ve sonrasında bir nöroloğun yaptığı ayrıntılı muayene tamamen normaldi. Olası bir enfeksiyonu ya da otoimmün nedenleri aydınlatabilecek kan tetkiklerinde de sıradışı bir bulgu saptanmamıştı. Uzmanım notları gözden geçirdi ve bulguları Paul’e açıkladı: “...ve gördüğünüz gibi tüm testleriniz normal. İyi haber şu ki, fiziksel açıdan hiçbir sorununuz yok...”

“Yani sorunun kafamda olduğunu mu söylüyorsunuz?” diye sordu Paul. Bunu söylerken yüzünü öyle bir ekşitti ki biz de içgüdüsel olarak onunla birlikte yüzümüzü buruşturduk.

“Hayır, tabii ki... Eee... Şey, önemli olan, ciddi bir sorununuz olmaması! Evde kullanmanız için size güçlü ağrıkesiciler verebiliriz ama bence en iyisi, bundan sonrasını aile hekiminizin halletmesi olacak.”

Paul’ün yanından ayrılınca uzman doktor benden en muhtemel tanıları yazmamı istedi:

1) Nedeni bilinmeyen bel ağrısı

2) Psikojenik ağrı

“Nedeni bilinmeyen bel ağrısı”, adından da anlaşılacağı üzere, fiziksel bir neden saptanamayan bel ağrısıdır. İşin aslı, bel ağrısı vakalarının yüzde 90’ından fazlasında tanımlanabilir doku hasarı bulunmaz. “Psikojenik” kelimesi daha da sorunludur. Ağrının temelde psikolojik ya da duygusal kaynaklı veya çoğu hastanın haklı olarak anladığı şekliyle “hayali” olduğunu ima eder. Paul eve dönerken omuriliğinde ciddi bir hasar olmadığını biliyordu. Bu karşılaşmadan çıkan tek olumlu sonuç da buydu. Fakat ağrısının nereden ya da neden kaynaklandığına bir açıklama getirilmemişti. Ağrısı ya vücudunda devam eden ve tıbbi teknolojik imkânlarla saptanamayan –ve muhtemelen tedavi edilemeyen– bir hasardan kaynaklanıyordu (ki bu korkunç bir düşünceydi) ya da tamamen psikolojikti, yani bir düşünce bozukluğuydu. Paul haysiyetini koruyacak bir teşhisten, dahası yaşadıklarının gerçek olduğuna dair bir güvenceden yoksun bırakılmıştı. Aynı hikâyenin her gün az çok farklı biçimde milyonlarca kez yaşandığına eminim.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X