ISBN13 978-605-316-407-4
13x19,5 cm, 312 s.
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Giriş: İşbölümü Olarak Yapay Zekâ, s. 9-15

Önemsizleştirilmiş tekil makine işçisinin uzmanlaşmış becerisi, makine sisteminde cisimleşen ve o sistemle birlikte “patron”un (master) kudretini oluşturan bilimin, muazzam doğa güçlerinin ve toplumsal kitlesel emeğin karşısında esamesi bile okunmayacak bir unsura dönüşerek yok olur.

Karl Marx, Kapital, 1867 [1]

Bütün insanlar entelektüeldir* (...) Entelektüellerden söz edebilirsiniz ama entelektüel olmayanlardan söz edemezsiniz, çünkü entelektüel olmayan insan yoktur (...) Zihnin her türlü dahlinin dışarıda tutulabileceği tek bir insan faaliyeti yoktur: Homo faber, homo sapiens’ten ayrılamaz.

Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri [1932] [2]

Yirminci Yüzyılda kamyon şoförlerini “bilgi işçisi” veya “zihin işçisi” olarak, “entelektüel” olarak tanımlayacak pek kimse çıkmazdı. Gelgelelim 21. yüzyılın başında, yapay zekânın (YZ) kullanıldığı sürücüsüz taşıtlar –ve elbette daha birçok şey– taşıt sürmek türünden el becerileriyle ilgili algıyı değiştirdi; böylece emek veya çalışmadaki en önemli unsurun el becerisinden ibaret olmadığı, işbirliği kabiliyetinin ve bilişsel yetilerin de öteden beri çalışmanın asli unsuru olduğu anlaşıldı. Şunu kabul edelim: Kamyon şoförleri nihayet entelijansiya tapınağında kendilerine yer bulduysa, bu YZ araştırmaları sayesinde oldu. Genellikle vasıfsız sayılan ve kol emeği addedilen faaliyet ve işlerde aslında ne kadar büyük ölçekte bir “zekânın” dışa vurulduğunu (ki bu hem emek örgütlenmesinin hem de eleştirel kuramın çoğunlukla göz ardı ettiği bir durum) otomasyon alanındaki en azimli gelişme sayesinde görmüş olmamız başlı başına bir paradoks – tokat etkisi yaratan bir siyasi aydınlanış. Hakikaten de içinde bulunduğumuz dijital çağda “yapmak düşünmektir” diye vurgulamayı ihmal etmeyen Richard Sennett gibi sosyologlar çok ender – bilim tarihçileri Lissa Roberts ve Simon Schaffer’ın “düşünen el” diyerek hoş bir imgeyle ifade kazandırdıkları boyut bu: Rönesans işlikleri kadar sanayi çağı imalathanelerinde de kas gücünü dışavurmakla kalmayıp tasarıma, icatlara ve çığır açan bilimsel atılımlara da ilham veren bir el. [3] Bugün kol emeğindeki ve toplumsal faaliyetlerdeki zekâ inkâr ediliyorsa, bu durum dijital alanın aşırı büyüdüğünün ve insan faaliyetlerinin gayrimaddileştiğinin göstergesidir – sonunda YZ etrafında inşa edilen o gizem halesinde payı olan süreçler bunlar.

Yapay Zekâ nedir? Hâkim görüşlerden birine göre, “zekâ bulmacasını çözme” arayışıdır: zihnin esrarlı mantığında veya karmaşık sinir ağları gibi derin beyin fizyolojisinde bulunacağı varsayılan bir çözüm. Ben bu kitapta aksini öne sürüyorum: YZ’nin iç yasasının, biyolojik zekâyı değil, emeğin ve toplumsal ilişkilerin zekâsını taklit ederek tesis edildiğini iddia ediyorum. YZ’nin, bireysel ve kolektif davranışlarda dışavurulan bilgiyi ele geçirip kodlayarak, görüntü tanımaktan nesne işlemeye, tercümeden karar alma işlemlerine kadar envai çeşit işi otomatikleştirecek algoritmik modellere dönüştürmeyi hedefleyen bir proje olduğu bugün gayet bariz olmalı. Ama ideolojinin etkisinde hep yaşandığı üzere, YZ muammasının “çözümü” gözümüzün önünde durduğu halde kimse onu göremiyor, görmek isteyen de yok.

Sürücüsüz taşıt denen tartışmalı projeye dönelim. Sürücüler ne tür bir iş yapar? Ve YZ böyle bir işi ne ölçüde otomatikleştirebilir? Sürücüsüz taşıt, bir sürücünün işlek bir yolda alacağı kararları –kayda değer bir yaklaşıklık ve rastlantı payıyla– en ufak ayrıntısına kadar taklit etmek üzere tasarlanmıştır. [4] Aracın yapay sinir ağları; çevreye dair görsel algı ile aracın mekanik kontrolü (direksiyon kırma, hızı artırma, frene basma) arasındaki bağıntıları ve tehlike ânında saniyenin binde biri kadar bir sürede verilmesi gereken etik kararları “öğrenir”. Taşıt sürmek, doğaçlamaya bırakılamayacak kadar yüksek bilişsel beceriler gerektirir; ama aynı zamanda, ancak tamamen bilinçli olmayan alışkanlık ve alıştırmalarla kazanılabilen hızlı sorun çözme yeteneğini de gerektirir. Taşıt sürmek esasen işbirliğine dayalı toplumsal bir faaliyettir; hem (yasal yaptırımları olan) yazılı kurallara, hem de her yerde farklılık gösteren örtük kültürel kodlar dahil, kendiliğinden gelişen kurallara uyar. Böylesine karmaşık bir faaliyeti kodlamanın zor olduğu kabul edilir; nitekim girişimci Elon Musk bile, Tesla arabalarının dahil olduğu birkaç ölümcül kazadan sonra, “tam otomatik sürücüsüz taşıt bir tür zor problem”* demiştir. [5] Ancak tüm sorunlu taraflarına rağmen, endüstriyel bir proje olarak sürücüsüz taşıtlar, taşıt sürmenin salt “mekanik” bir iş olmadığını açıkça göstermiştir. Her şeyden evvel, taşıt sürme becerisi bir algoritmik modele aktarılabiliyorsa, taşıt sürmek mantığa dayalı bir faaliyet olduğu içindir, çünkü nihayetinde her türlü emek mantığı içerir. [6]

Peki o halde emek, kurallar ve otomasyon –yani yeni teknolojilerin icadı– arasında nasıl bir ilişki var? Bu kitapta YZ’yle ilgili çözmeye çalışacağımız temel sorunu bu düğüm oluşturuyor. Fakat bunun YZ meselesini ele almada yepyeni bir bakış açısı olduğu söylenemez. Sözgelimi bilim tarihçisi Lorraine Daston, aynı sorunu, otomatik bilgisayımdan* önce Aydınlanma döneminde gerçekleştirilen büyük hesaplama projeleri üzerinden ortaya koyuyor. Matematikçi Gaspard de Prony, 18. yüzyıl sonunda Devrim Fransası’nda modernleşmeyi sağlamak için gereken uzun logaritma tablolarını üretmek üzere, Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği’nde kanonlaştırdığı endüstriyel işbölümü yöntemini elle hesaba uygulamayı düşünmüştü. [7] Bu amaçla bir toplumsal algoritma geliştirdi: Tasarladığı hiyerarşik organizasyonda, zahmetli hesap işi üç ayrı kâtip grubuna bölünüyor, her grup işin tek bir parçasını üstleniyor, iş bittiğinde nihai sonuçlar bir araya getiriliyordu. Ondan birkaç yıl sonra, sanayileşmiş İngiltere’de Charles Babbage işbölümü fikrini Fark Makinesi’nin iç ilkesi olarak kullanıp ilk modern bilgisayar prototipini tasarladı. Asıl önemlisi Babbage, işbölümünün sadece makine tasarlamaya değil üretim maliyetlerini hesap etmeye de yaradığını görmüştü (o zamandan beri “Babbage ilkesi” olarak anılan ilkedir bu).

Sanayi çağında işbölümüne nezaret etmek fabrikadaki patronun göreviydi. [8] Patronun gözü, atölyeler kadar plantasyonlarda ve kamplarda da öteden beri işçilere nezaret ederek onları denetlemiş ve disipline sokmuş, montaj hatlarının tasarımının yanı sıra zorunlu çalışmanın vardiyalarını da belirlemişti. Endüstriyel makineler icat edilmeden önce kentlerin ağır sömürüye dayanan atölyelerinde ve sömürgelerdeki mülklerde bedensel disiplin ve görsellik rejimi daha o zamandan “mekanik” bir mahiyet taşıyordu. [9] Filozof Michel Foucault’nun gösterdiği üzere, zamanın, mekânın ve ilişkilerin parçalara ayrılmasına dayanan bu tür disiplin tekniklerinin uygulamaya konması, kapitalist emek sömürüsü rejimine elverişli bir zemin yaratmıştı. [10] Bu sürece koşut olarak gelişen akılcı dünya görüşü, insan bedeninin hareketlerinin tüm ayrıntılarıyla betimlenmesine ve mekanikleştirilmesine katkıda bulunmuştu. Tarihçi Sigfried Giedion, Mechanisation Takes Command (Makineleşme Komutayı Ele Alıyor) başlıklı meşhur kitabında bu süreci ayrıntısıyla anlatır. Giedion’a göre makineleşme “Hareket kavramıyla” işe başlamış, ardından el becerisinin yerini almış ve sonunda “fabrikanın tamamının eşzamanlı işleyen bir organizma halinde bütünleştiği montaj hattında” tam teşekkülünü kazanmıştır. [11]

Bu mekanik zihniyetin vardığı son nokta Taylorizm olmuştu: işçilerin hareketlerini en ince ayrıntısına kadar tetkik edip emek ve zaman israfını önlemeyi amaçlayan “bilimsel yönetim” sistemi. Nitekim siyasal iktisatçı Harry Braverman’ın vaktiyle dediği gibi “Taylor, Babbage ilkesini kendi dönemindeki herkesten daha iyi anlamıştı, tasarılarında bu ilke hep en üst sırada yer alıyordu”. [12] Hatta Taylorist sistem, işçilerin en küçük el kol hareketlerini bile gözetleyip denetlemeye yarayacak sinematografik gözler edinmişti: Fabrikadaki patron, işçilerin üretkenliğini ölçüp en iyi verimi almak için onları filme çeken bir nevi yönetmendi ve medya çalışmaları uzmanı Jon Beller’ın “sinematik üretim tarzı” dediği süreci hayata geçiriyordu. [13] Taylorizm, Sovyet devrimci Aleksey Gastev ile ABD’li mühendisler Frank ve Lillian Gilbreth’in aynı yıllarda üzerinde çalıştıkları “zaman-hareket etüdü” disiplinine ilham verecekti: Gastev’in geliştirdiği “siklogram” (cyclogram) da, Gilbreth çiftinin “zaman ölçümlü çevrim grafiği” (chronocyclegraph) tekniği de, fotoğrafı temel alan benzer işlemlere dayanıyordu. [14] Ben bu kitapta, sanayi çağından YZ’nin gelişmesine kadar emek sürecini analiz etmek üzere yapılan bu incelemeleri ele alıyorum; amacım, teknolojik yeniliklerdeki “zekânın” çoğunlukla insan pratiğine ve kolektif davranışlara ilişkin bu soyut şemaların taklit edilmesiyle ortaya çıktığını göstermek.

Notlar

* Batı dillerinde “entelektüel”, kökeni itibarıyla “zihinsel” demek. Devamını okurken bu anlamını aklımızda tutmamız gerekiyor. – ç.n.

[1] Karl Marx, Capital: A Critique of Political Economy, 1. Cilt, İng. çev. Ben Fowkes, Londra: Penguin, 1981, s. 549. Marx şunu da ekler: “İlerde göreceğimiz üzere ‘patron’, ‘canlı’ otomatlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anda başka telden çalmaya başlar” (a.g.y., s. 544); Türkçesi: Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi, 1. Cilt, Sermayenin Üretim Süreci, çev. Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, Yordam, 2011; epigraftaki alıntı s. 404, bu nottaki alıntı s. 405; çeviriler kullanılmadı. Metne dön.
[2] Antonio Gramsci, Selections from the Prison Notebooks, New York: International Publishers, 1971, s. 9 (çeviri değiştirildi – yazarın notu); Türkçesi: Hapishane Defterleri, Seçmeler, çev. Kenan Somer, Onur, 1986, s. 314-15; çeviri kullanılmadı. Metne dön.
[3] Richard Sennett, Zanaatkâr, çev. Melih Pekdemir, Ayrıntı, 2009; Lissa Roberts ve Simon Schaffer (haz.), The Mindful Hand: Inquiry and Invention from the Late Renaissance to Early Industrialisation, Chicago: University of Chicago Press, 2007. Dijital çağda dokunuşun rolü konusunda bkz. Rebekka Ladewig ve Henning Schmidgen (haz.), Body and Society 28, 1-2. sayılar, özel sayı, “Symmetries of Touch: Reconsidering Tactility in the Age of Ubiquitous Computing” (2012).

* İng. hard problem. Filozof David Chalmers “Bilinç Problemini Kabul Etmek” (1995) başlıklı makalesinde bilinçle ilgili problemleri “zor” ve “kolay” problemler olarak ayırmıştı, Musk muhtemelen buna atıf yapmış. –ç.n. Metne dön.
[4] Romano Alquati 1960’ların başında “enformasyon” kavramını, işçilerin üretim sürecinde aldıkları yaratıcı mikro-kararlar olarak tarif etmiştir (bkz. bu kitapta Beşinci Bölüm). Ayrıca bkz. Matteo Pasquinelli, “Italian Operaismo and the Information Machine”, Theory, Culture and Society 32, sayı 3 (2015): 49-68; Florian Sprenger, “Microdecisions and Autonomy in Self-Driving Cars: Virtual Probabilities”, AI and Society (2020): 1-16. Metne dön.
[5] Andrew J. Hawkins, “Elon Musk Just Now Realizing That Self-Driving Cars Are a ‘Hard Problem’”, theverge.com, 5 Temmuz 2021.

* İng. computation. Türkçe literatürde computation kelimesi ve türevleri farklı şekillerde çevrilebiliyor, örneğin mühendislikte yaygın olarak “hesaplama” (sıfat hali olduğunda “hesaplamalı”) tercih ediliyor. Ancak hem “hesaplama” kelimesinin Türkçedeki çağrışım alanı sınırlı olduğu için, hem de yine “hesaplama” olarak çevrilen calculation kelimesi kitap boyunca sık kullanıldığı için, computation terimini ve türevlerini yerine göre “bilgisayım”, “bilgi işlem”, “bilişim” kelimeleri ve türevleriyle karşıladık; fiil halinde olduğunda (to compute) “hesaplama” dedik. –ç.n. Metne dön.
[6] Ayrıca bkz. “A Manifesto”, Logic Magazine, sayı 1, Mart 2017. Metne dön.
[7] Lorraine Daston, “Calculation and the Division of Labor, 1750-1950”, Bulletin of the German Historical Institute 62 (Bahar 2018): 13. Metne dön.
[8] Friedrich Engels “patronun gözü” mefhumuna karşı çıkar ve demiryolu şirketleri gibi dönemin büyük işletmeleri ile altyapı tesislerinde işçilerin üretim süreci üzerinde patrondan daha fazla gözetimi olduğunu öne sürer: “Çağımız toplumunun ekonomik gelişimi, artan bir şekilde, üretimi kapitalistin kendi başına yönetmesi mümkün olmayan devasa tesislerde yoğunlaştırıp toplumsallaştırma eğilimi gösteriyor. ‘Patronun gözü’ ve yarattığı mucizeler konusunda döndürülen bütün o boş lakırdılar, bir işletme belli bir boyuta ulaştığı anda düpedüz safsataya dönüşür. Londra ve Kuzeybatı Demiryolu işletmelerinde ‘patronun gözü’ diye bir şeyi hayal edin kolaysa! Gelgelelim patronun yapamadığını, şirketin ücretli hizmetkârları, işçiler yapabilir – hem de gayet güzel yapabilir. Dolayısıyla kapitalist, artık kârı üzerinde ‘nezaret ücreti’ gerekçesiyle hak iddia edemez, zira hiçbir şeye nezaret ettiği yoktur.” Friedrich Engels, “Social Classes: Necessary and Superfluous”, Labour Standard, 6 Ağustos 1881. Metne dön.
[9] Köle plantasyonlarındaki görsellik rejimi konusunda bkz. Nicholas Mirzoeff, The Right to Look: A Counterhistory of Visuality, Durham, NC: Duke University Press, 2011. Metne dön.
[10] Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge, 2019. Metne dön.
[11] Sigfried Giedion, Mechanization Takes Command: A Contribution to Anonymous History, Oxford: Oxford University Press, 1948, s. 5. Metne dön.
[12] Harry Braverman, Labor and Monopoly Capital: The Degradation of Work in the Twentieth Century, New York: Monthly Review Press, 1974, s. 117; Türkçesi: Emek ve Tekelci Sermaye, çev. Çiğdem Çidamlı, Kalkedon, 2008; çeviri kullanılmadı. Bkz. Frederick Winslow Taylor, The Principles of Scientific Management, New York: Harper & Brothers, 1911. Metne dön.
[13] Jonathan Beller, The Cinematic Mode of Production: Attention Economy and the Society of the Spectacle, Lebanon, NH: Univ. Press of New England, 2006. Metne dön.
[14] Bkz. Charles S. Maier, “Between Taylorism and Technocracy: European Ideologies and the Vision of Industrial Productivity in the 1920s”, Journal of Contemporary History 5, sayı 2 (1970): 27-61; Rolf Hellebust, “Aleksei Gastev and the Metallization of the Revolutionary Body”, Slavic Review 56, sayı 3 (1997): 500-518; Ana Hedberg Olenina, Psychomotor Aesthetics: Movement and Affect in Modern Literature and Film, Oxford: Oxford University Press, 2020; Nicola´s Salazar Sutil, Motion and Representation: The Language of Human Movement, Cambridge, MA: MIT Press, 2015; Elspeth Brown, The Corporate Eye: Photography and the Rationalization of American Commercial Culture, 1884-1929, Baltimore, MD: Johns Hopkins University Press, 2008; Daniel Nelson (haz.), A Mental Revolution: Scientific Management Since Taylor, Columbus, OH: Ohio State University Press, 1992. Metne dön.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2025. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X