Doğum Gününüz Kutlu Olsun, Zamanın Başlangıcını Keşfeden Papaz, s. 19-22
Bütün büyük hakikatler, ilk başta
kutsala saygısızlık olarak görülür. [1]
George Bernard Shaw
1931yılının soğuk ve Londra için alışılmadık biçimde yağmursuz bir eylül gününde, kısa boylu tıknaz bir adam, geriye taranmış saçları, delici bakışları ve muazzam özgüveniyle Storey’s Gate Caddesi’nde yürüyordu. Georges Lemaître adlı otuz yedi yaşındaki bu Belçikalı fizik profesörü, Westminster Abbey yakınlarındaki büyük bir konferans binası olan Central Hall Westminster’a girdi. [2] Binadaki büyük salonun yüksek kubbesi, Britanya Bilimi İlerletme Topluluğu’nun yüzüncü yıldönümü kutlamaları kapsamında verilmekte olan konferanslara ihtişam katıyordu. Lemaître’in o sırada endişeden tamamen azade olduğunu düşünmek zor; ne de olsa, az sonra iki bin kişilik dinleyici kitlesinin karşısına çıkacak ve aralarında dünyanın en saygın fizikçilerinin de olduğu bu kişilere delilik sınırlarında gezen bir kuram sunacaktı.
Lemaître, fizikçi ve matematikçi olmasının yanı sıra bir Katolik papazıydı. Fizikçilerin yeni yeni uğraşmaya başladığı bir konu olan evrenin evrimi hakkındaki bir oturumda konuşma yapacaktı. Üzerindeki beyaz yakalı siyah papaz cüppesiyle, günah çıkarma itiraflarını dinlemeye hazır gibi görünüyordu; ama kürsüye çıktı ve teolojiye tehlikeli ölçüde yaklaşan bir fikir sundu. İddiasına göre, bütün evrenin minik bir “ilksel atom”dan patlayarak ortaya çıktığı bir an olduğunu keşfetmişti. [3]
Heyecan verici fikirler sunan başka konuşmacılar da olmuştu. Mesela ünlü astronom James Jeans, evrenin sayılı günü kaldığını öne sürmüştü. Matematikçi Ernest Barnes (o da Anglikan piskoposuydu) evrenin muazzam bir genişlikte olduğunu, bu yüzden yaşam barındıran bir sürü başka dünya bulunması ve bazılarında “bizim zihinsel düzeyimizi fazlasıyla aşan” varlıkların yaşıyor olması gerektiğini söylemişti. [4] Ama Lemaître’in kuramı hepsinden daha acayipti. Fiziğin neredeyse tam olarak yaratılış ânını irdeleyebileceği iddiasındaydı.
Dinleyici kitlesinin ileri gelenlerinden çok azı onun sözlerini ciddiye aldı. Bazıları hayrete düşmenin ötesinde, ona büyük bir kuşkuyla baktı. Oradaki fizikçilerin ve astronomların neredeyse tamamı, evrenin hep var olmuş olduğuna inanıyordu. Lemaître’in aksi yöndeki iddiası çok absürd görünüyordu.
O gün farkında değillerdi ama Lemaître’in bu sezgisi bilimdeki gelmiş geçmiş en büyük başarılardan birine kapı aralayacaktı. Kendimiz de dahil olmak üzere her maddeyi oluşturan en temel parçacıkların varlık kazandığı tek bir an olduğu şeklindeki akıllara durgunluk verici keşfe giden ilk adım atılmıştı.
Lemaître’in hakikat arayışı seneler önce, Birinci Dünya Savaşı’ nın kana bulanmış siperleri ardında başlamıştı. Savaştan önce Leuven Katolik Üniversitesi’nde öğrenciydi ve maden mühendisi olarak düzgün bir kariyer yapmak niyetindeydi. Fakat 4 Ağustos 1914 sabahı Alman birlikleri Belçika sınırına akın ederek Avrupa’yı savaşa sürükledi. Lemaître ve kardeşinin bisiklet gezisine çıkma planları vardı [5] ama hemen gönüllü askerliğe yazılıp dört gün boyunca yürüyerek ulaştıkları bir cephedeki birliğe katıldılar. İki hafta sonra, eski model tek dolumlu tüfeklerle çatışmaya başladılar. [6]
Lemaître piyade eri olarak, savaşın ilk başarılı zehirli gaz saldırısına tanık olma talihsizliğini de yaşadı. Kimyacı Fritz Haber’in (onunla ilerleyen sayfalarda yine karşılaşacağız) parlak fikri üzerine harekete geçen Kaiser’in ordusu, cepheye klor gazı saldı. Gaz, hiçbir şeyden haberi olmayan askerlerin ciğerlerini eritmeye başladı ve onları savaş meydanından feryatlar içinde çekilmeye zorladı. Lemaître’in çalışma arkadaşlarından birinin dediği gibi, “olayın dehşeti, belleğinden hiçbir zaman silinmeyecekti”. [7] Daha sonra topçu sınıfındayken de o korkunç patlayıcı mermi atışmalarının ortasında kaldı. Aile içinde anlatılanlara bakılırsa, bilimsel eğilimi Lemaître’in terfi etmesine engel teşkil etmişti çünkü amirinin balistik hesaplamalarını düzeltmeden duramıyordu. Bir subaydan beklenenden farklı bir tutum sergiliyordu anlaşılan. [8]
Lemaître savaşa giderken fizik kitaplarını da yanına almıştı. Siper çatışmasının durduğu zamanlarda, top mermilerinin uçmasını beklerken, her nasılsa Fransız fizikçi Henri Poincaré’nin eserlerini okumayı ve gerçekliğin nihai doğası üzerine düşünmeyi başardı. [9] Toz toprak içindeki cephenin sefaletinde, onun kafasında büyük bir soru vardı: Evren en temelde nelerden oluşuyor? [10] Çok dindar bir aileden gelen bu genç adam için savaş ortamında sadece iki avuntu vardı: fizik ve dua.
Lemaître cepheden madalyalı bir gazi olarak döndü; kardeşi de subay olmuştu. Ama savaş, ruhunu dağlamıştı. Dört yıl sonra barış geldiğinde, mühendis olarak çalışacağı bir kariyerde ilerlemek artık ona önemsiz gelmeye başlamıştı. Fakat çok sevdiği iki konu arasında kalmıştı: din ve bilim. Belçika’daki üniversiteye döndüğünde, matematik ve fizik alanında yüksek lisans yaptı. O dönem oldukça heyecan verici bir zamandı. Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein adında cüretkâr bir fizikçi, bir nesnenin kütlesinin aslında etrafındaki uzayı ve zamanı büktüğü şeklinde sıradışı ve oldukça rahatsız edici bir kuramla meslektaşlarının kafasını karıştırmıştı; Lemaître ise büyülenmişti. Ama mezuniyetin ardından birdenbire yön değiştirdi ve gidip ilahiyat okuluna kaydoldu. Sonradan şöyle diyecekti: “Hakikate ermenin iki yolu vardı; ben de ikisini birden izlemeye karar verdim.” [11] Lemaître papaz unvanı alır almaz yoksulluk yemini etti. Les Amis de Jésus (İsa’nın Dostları) adındaki, dindarlığın sürekli gelişimini vurgulayan küçük bir dini topluluğa katıldı. [12] Ardından vakit kaybetmeden fiziğe döndü. Okuldaki ileri görüşlü profesörlerin bir kısmı, Aquinolu Tommaso’nun öğretisini takip ederek, kutsal kitabın bilim için hakiki bir rehber olamayacağını öğretiyordu; tıpkı bilimin de dine rehberlik sunamayacak olması gibi.
Lemaître, kardinalinin de desteğiyle, Arthur Eddington’la çalışmak üzere İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’ne gitti. Eddington, dört yıl önceki güneş tutulması yaklaşırken Batı Afrika ve Brezilya kıyılarından yapılacak gözlemleri organize etmiş ve Einstein’ın haklı olduğunu kanıtlayan fotoğraflarla dönmüştü. Başta pek olası görünmese de, ışık Güneş’in yakınından geçerken sahiden de bükülmüştü. Büyük ses getiren bu keşfi dolayısıyla, Eddington kısa süre sonra Sir unvanı alacaktı. Eddington’ın gözlemleri, Einstein’ın öngördüğü gibi kütlenin uzayı ve zamanı büktüğünü kanıtlamış ve iki biliminsanı üne kavuşmuştu. Lemaître görelilik üzerine çalışma yapmak için çıkageldiğinde, Eddington bu yeni öğrencinin “müthiş zeki ve sezgili” biri olduğunu gördü. [13] Öğrenci o kadar etkileyiciydi ki, İngiltere’de geçirdiği yılın ardından, Eddington ona Harvard Üniversitesi’ndeki arkadaşı Harlow Shapley ile çalışma önerisini sundu. Shapley, galaksimizin büyüklük ölçümünü yapan ilk astronomdu.
Lemaître 1924 yılında, tam da astronomi yeni gözlemlerle çalkalanırken, ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Cambridge’e gitti. İki yıl öncesine kadar, çoğu biliminsanı tüm evrenin Samanyolu ile birkaç başka galaksiden ibaret olduğunu düşünüyordu. Hepsi bu kadar olmalıydı çünkü tüm görebildikleri bu kadardı. Ama 1922’de, Kaliforniya’daki Wilson Dağı Gözlemevi’nden Edwin Hubble onları şok etmişti. Gözlemlerini dünyanın o zamanki en güçlü teleskobuyla yapmakta olan Hubble, evrenin çok ama çok daha büyük olduğunu keşfetmişti. Akla hayale sığmayacak kadar fazla sayıda galaksi vardı evrende; New York Times gazetesi, her birinin bizimkine benzeyen bir “ada evren” olduğunu duyurdu. [14] Evrenin ufacık bir köşesinde yaşadığımızı fark etmek insanı alçakgönüllülüğe sevk eden bir deneyimdi; evren hakkında öğrenilecek daha bir sürü şey olduğunu bilmekse heyecan vericiydi. Sanki astronomlara bankadan şöyle bir haber gelmişti: “Kusura bakmayın, bir hata olmuş. Hesabınızda 500 dolar değil, 500 trilyon dolar varmış.”
Notlar
[1] Shaw, Annajanska, the Bolshevik Empress, 139. Metne dön.
[2] The Times, “The British Association: Evolution of the Universe”. Metne dön.
[3] Lemaître, “Contributions to a British Association Discussion on the Evolution of the Universe”, 706. Metne dön.
[4] Barnes, “Contributions to a British Association Discussion on the Evolution of the Universe”, 722. Metne dön.
[5] Mitton, “The Expanding Universe of Georges Lemaître”, 28. Metne dön.
[6] Mitton, “Georges Lemaître and the Foundations of Big Bang Cosmology”, 4. Metne dön.
[7] Deprit, “Monsignor Georges Lemaître”, 365. Metne dön.
[8] Deprit, “Monsignor”, 366. Metne dön.
[9] Lambert, The Atom of the Universe: The Life and Work of Georges Lemaître, 56-57. Metne dön.
[10] Lambert, “Georges Lemaître: The Priest Who Invented the Big Bang”, 11. Metne dön.
[11] Aikman, “Lemaitre Follows Two Paths to Truth”. Metne dön.
[12] Lambert, “Georges Lemaître”, 16. Metne dön.
[13] Kragh, “‘The Wildest Speculation of All’: Lemaître and the Primeval-Atom Universe”, 24. Metne dön.
[14] New York Times, “Finds Spiral Nebulae Are Stellar Systems: Dr. Hubbell [sic] Confirms View That They Are ‘Island Universes’ Similar to Our Own”. Metne dön.