| ISBN13 978-605-316-322-0 | 13x19,5 cm, 368 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Giriş, s. 13-14 Son yıllarda yapılan eleştirel çalışmalar Türk edebiyatı tarihlerinde genellikle “Modern Türk Edebiyatı”nın başlangıcı olarak nitelendirilen ve “Tanzimat Dönemi Edebiyatı” (1840-1890) olarak adlandırılan dönemin farklı “millet”lerin, farklı toplulukların, cemaatlerin, çeşitli dil ve alfabelerde, çoğu zaman benzer kaygılarla ve benzer projelerle ürettikleri edebiyatların bir bileşeni olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmaların ışığında açılan bu yeni alan, tekçi bir söylemle inşa edilen ulusal edebiyat paradigmasının körleştirdiği arada kalmış edebiyatları, edebiyatçıları, söylemleri gün yüzüne çıkarmakla birlikte söz konusu çok-dilli, çok-alfabeli ve çok-etnili edebiyatların ele alınması için yeni kavramsallaştırmalara duyulan ihtiyacı da artırmaktadır. Ulusal edebiyatın etnisite ve din temelli yaklaşımından farklı olarak genellikle dil üzerinden şekillenen bu bakış açısında, belki de alanın yeni olması dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu içerisinde farklı milletlere ait edebiyatlar arasındaki geçişkenliğe ve benzerliğe yapılan vurgu daha çok öne çıkmakta, bu durum ise kimi zaman söz konusu edebiyatlar arasındaki çatışma ve gerilim alanlarının gözden kaçmasına sebebiyet verebilmektedir. Fatih Altuğ, “19. Yüzyıl Osmanlı Edebiyatında İmparatorluk, Medeniyet, Yerlilik, Yaban(cı)lık ve Din” başlıklı makalesinde ulusal edebiyat paradigmasının tekleştirici, “tek-dilli, tek-dinli ve tek-alfabeli” anlatısının alternatifini kurarken mevcut anlatıdaki şiddeti bir başka düzlemde yeniden üretmenin tehlikesine dikkat çeker. Bu tehlike, “tekleştirici anlatının karşısına kültürel ve edebi anlamda çoğulcu bir edebiyat ideali koyarak, edebiyat alanının kendi içindeki ve başka alanlarla ilişkilerindeki gerilimleri görmezden gelmektir”. Bu nedenle, yeni bir imparatorluk edebiyatı paradigması oluştururken, “eleştirmenin iki temel sorumluluğu” vardır: “Birincisi, ulusal anlatının zannettiğinin ya da gösterdiğinin aksine on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı edebiyatının çoğulluğunu gündeme getirmek, susturulmuş ya da gerçekleşmemiş imkânlarını hatırlatmak; ikincisi ise bu hatırlatmayı yaparken dönemin farklı edebi, kültürel, toplumsal ve siyasi pratikleri arasındaki simgesel ya da gerçek şiddeti göz ardı etmemek, tahakkümü açığa çıkarmak.” Bu çalışma yukarıda dillendirilen her iki meseleyi gündeme getirmeyi amaçlamakta. Çalışmada bir yandan Osmanlı edebiyatının çoğulluğu; bu çoğulluğun önemli bir ayağı olan Türkçe konuşan Anadolulu Ortodoks Hıristiyanların üretimlerini gerçekleştirdikleri Yunan harfli Türkçe edebiyat ya da (ileride dile getireceğim özelliklerden dolayı isimlendirme sorunlu olsa da) literatürde daha çok bilinen adıyla Karamanlıca edebi üretim üzerinden görünür kılınmaya çalışılmakta, öte yandan Karamanlıca edebiyatın ilk ve neredeyse tek “özgün” anlatısı olan Temaşa-i Dünya ve Cefakâr u Cefakeş (1871-1872) başlıklı kurmaca bir yapıt üzerinden söz konusu edebiyatın üretilme koşullarının çok-boyutlu ve diğer çağdaş edebiyatlarla (Müslüman-Türk ve Yunan edebiyatları gibi) ilişkisi irdelenmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada sözü edilen çok-dilli, çok-alfabeli ve çok-etnili edebiyatların hem benzerlikleri ve geçişkenlikleri hem de aralarında mevcut olan tahakküm ilişkileri üzerinde durulmaktadır. On sekizinci yüzyıldan itibaren dinsel eserlerle başlayan Karamanlıca yayın dünyası, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren çeşitli türdeki yayınlarla birlikte düşünüldüğünde, Osmanlı-Hıristiyan edebiyatı olarak kolayca kodlanabilecek bir edebiyat içerisinde ne denli farklı dinamiklerin ve çatışma alanlarının bulunabileceğini gösterir. Karamanlıca entelektüel üretimin; bir yandan özellikle toplumsal ve dilsel olarak beslenilen Osmanlı-Müslüman geleneğiyle öte yandan siyasal ve ideolojik olarak 18. yüzyıl Yunan Aydınlanması ve 1821 sonrası kurulan Yunan devleti ile ve bir başka düzlemde edebi olarak on dokuzuncu yüzyıla damgasını vuran Batılılaşma hareketi ve Batı edebiyatıyla ne türden bir ilişki içerisinde olduğunu belirlemek, bu ilişkinin çok-boyutlu, çok-dinamikli ve çatışmalı yapısını ortaya çıkaracaktır. |