| ISBN13 978-605-316-312-1 | 13x19,5 cm, 312 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Önsöz, s. 9-10 Ergenlik çağımda regl hakkında öğrendiğim birkaç temel şey vardı. Beşinci sınıftaki sağlık dersinde, menstrüasyonun başarısız, yani bebeksiz bir menstrüel döngünün (regl döngüsü) işareti olduğunu öğrendim. Pratisyen çocuk hemşiresi Dr. Debbie’den menstrüasyonun demir eksikliği yaptığını öğrendim. Çevremdeki dünyadan da regl olduğuma dair bütün işaretleri saklamam gerektiğini, aksi halde derin, ezici bir utançla yüzleşeceğimi öğrendim. Bu son ders, pıhtı atarken yüzüme bir gülümseme yerleştirme becerisi ve bedenimin herhangi bir yerine regl kanı bulaşıp bulaşmadığını kontrol etmek gibi saplantılı bir alışkanlık geliştirmeme neden oldu. Dr. Debbie’nin uyarısı da bende iz bıraktı, öyle ki genç bir yetişkinken ucu bucağı olmayan bir labirente girerek demir ve menstrüasyon hakkında bulabildiğim her şeyi okudum. Lisansüstü tezimin bir parçası olarak yürüttüğüm küçük bir projeye bile önayak oldu bu uyarı. Polonya’nın kırsal kesimindeki saha araştırmamdan numuneler kullanarak, katılımcıların endometriyal kalınlıklarını (ne kadar endometriyum yani rahim iç duvarına sahip olduklarını) alyuvar ve hemoglobin seviyeleriyle (ikisi de demir durumunun göstergeleridir) karşılaştırıp bir analiz yaptım. Bulduğum şey tıbbi açıdan varsayılanın tam tersiydi: Rahim iç duvarı daha kalınsa demir durumu daha iyiydi. Regl hakkındaki bir varsayımın azıcık eşelenince tamamen çöktüğünü fark ettiğim pek çok andan ilkiydi bu. Ayrıca bu varsayımların altında, hangi insanların, organların ya da süreçlerin bilimsel açıdan önemli olduğuna dair belli bir inancın yattığını da fark ettim, özellikle de çalıştığım antropoloji disiplininde. Benim alanımdaki köken hikâyeleri “Beyaz insanlar insan ırkının zirvesidir” ve “Erkekler avcıydı ve onların davranışları insan evrimini ileri götürdü” gibi egemen anlatılar içerir. Ben üniversitedeyken ve lisansüstü eğitimim esnasında bazı antropologlar bu anlatılara karşı çıkmaya başlamıştı, ama iyi düşünülmüş eleştiriler bile literatürde eserlerini okuduğum ve konferanslarda tanıştığım pek çok kişi tarafından hor görülüyordu. Sömestrin bir haftasını kapsayan “feminist” programa sadece kadın antropologları kabul eden bir erkek hocamız vardı, ama ele aldığımız eserlerin yanı sıra onları küçümseyen eleştirileri de okuyorduk. O hafta yazdığım ödevde, hocamın bu yazarları onlarla alay etmek için seçtiği izlenimi edindiğimi belirttim. Buna cevaben yorumlarımı sınıfta yüksek sesle okuyup güldü. O an, başka türden bir bilimin mümkün olduğunu, benim sorduğum soruları soran benim gibi birinin de üniversitede hoca olabileceğini kanıtlamak için kendi intikam projem belirdi kafamda. Doktoramı yaptıktan ve bir süre üniversitede kompozisyon derslerine girdikten sonra, hem şansın hem de ayrıcalıklı olmamın yardımıyla kendi alanımda öğretim üyesi oldum. O zamandan beri belli aralıklarla regl döngülerini araştırıyorum. |