ISBN13 978-605-316-277-3
13x19,5 cm, 80 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Ali Bulunmaz, "'Hüzünlü portakallar ülkesi'nden insan hikâyeleri", sanatkritik.com, 14 Haziran 2023

8 Temmuz 1972’de arabasına konan bombayla yalnızca bir devrimci ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin sözcüsü değil, Filistin kültürü, siyaseti ve mücadelesine dair metinleriyle ülkenin sesi soluğu olan bir yazar öldürülmüştü. Gassan Kanafani, Filistin’in bağımsızlık mücadelesinde olduğu kadar, Arap coğrafyasından dünyaya seslenen bir isimdi. Bir yazar ve devrimci olmasının yanında, Arap edebiyatı üzerine araştırmalar yapan bir gazeteciydi.

Arap coğrafyasındaki askeri yönetimleri ve tek adam rejimlerini eleştiren Kanafani, Filistin modeli bir mücadele, devrim ve örgütlenmeyle bölgenin bağımsızlığa kavuşabileceğini ısrarla savunmuştu.

Başta Filistin olmak üzere, ayrımcılığa maruz kalan ve kuşatma altında tutulan halkların özgürlüğü için hem eylemler düzenleyen Kanafani; yazar, gazeteci ve politikacı kimliğiyle 1960’lardan itibaren adını duyurmuştu.

Kanafani, “hüzünlü portakallar ülkesi” dediği Filistin’de, memleketi ve direnen başka halklar için yazarken işgalci ve sömürgeci azınlıkların, örgütlenmesi gereken çoğunluk tarafından yenilebileceğini anlatmaya çalıştı. Başka bir deyişle bir direnişin nasıl olması gerektiğini tarif etti. Bunu tek tek kişilerin ve Filistin halkının hikâyesini anlatarak yaptı. Tüm metinlerinde bu hikâyelere rastlamak mümkün. Kısa romanı Güneşteki Adamlar da bunların başında geliyor.

Sonu başından belli bir trajedi

Kanafani’nin yaşamından, politik mücadelesinden ve hâlâ devam eden Filistin’in özgürleşme hareketinden izler taşıyan Güneşteki Adamlar’ın üç ana karakteri var: Ebu Kays, Esad ve Mervan. Bu üçlüyü buluşturan ise onları Basra’dan Kuveyt’e götürecek insan kaçakçısı. Üç ismi Kuveyt’e sürükleyense bu zengin ülkede çalışarak hem hayatlarını devam ettirme hem de geride bıraktıkları memleketlerine yardım gönderebilme arzusu. Dolayısıyla Ebu Kays, Esad ve Mervan’ı yola düşüren şey Filistin’deki özgürlük mücadelesi.

Ebu Kays, ömrünü toprağa adamış, yorgun ve yaşlı bir köylü. Hayat onu bir şekilde memleketinden koparmış, Basra’ya ve kavurucu çöle, yokluğa, hiçliğe itmiş. Ayağının altındaki sıcak toprağa her bastığında veya baktığında, uzaktaki ülkesini ve oranın işgaliyle yaşanan acıları duyumsarken geride kalanlar ve ölenler üzerinden bir soru soruyor: “Sen de sağ kalıp yoksulluğa gömülseydin benim gibi şu anda yaptığımı yapar mıydın? Bütün ömrünü yükleyip omzuna, bir lokma ekmek için çölü aşarak Kuveyt’e kaçar mıydın?”

Bu soru(lar), Ebu Kays’ın çaresizliğini ve umudunu yansıtıyor; daha doğrusu ikilemini: “Ebu Kays, ayağa kalkıp üstündeki tozu toprağı silkelerken bakışlarını ırmağa dikti. Daha önce hiç olmadığı kadar yabancı ve küçük hissetti kendini. Elini sert sakalında gezdirdi. Kıvıl kıvıl karınca orduları gibi kafasına üşüşen düşünceleri silkeledi. Mahrum kaldığı her şey, bu ırmağın ardındaydı. Irmağın hemen öte yakasında. Orada Kuveyt vardı. Zihninde bir düş, bir hayal gibi olan her şey orada sahiden vardı.”

Kuveyt yolculuğu, Ebu Kays (ve diğerleri için) başkalarının dediğinin tersine “sonu belli olmayan bir macera” değil, sonu başından belli bir kaçış ya da trajedi. “Kılavuz” denen insan kaçakçılarının eline düşmek demek bu. Üstelik ağustos ayında çölde yapılacak bir yolculuğun insanı ne hâle getireceğini tahmin etmek zor değil.

Bu “kader”i paylaşan bir başka isim de Esad; kaçakçılarıyla pazarlık eder ve uzaktaki memleketini düşünürken kendisini aşağılanmış hissediyor. Benzer bir his romanın diğer başkarakteri Mervan’da da uyanıyor. Kuveyt’e gitmek için bekleyenlerin oluşturduğu kalabalıkta yalnızlığı ve yabancılığı en keskin biçimde duyumsuyor.

“Çete” dediği üçlüyü profesyonel ve insafsız insan kaçakçılarının elinden kurtaran da onlar gibi Filistinli olan, amatör insan kaçakçısı ve yakın geçmişin gerillası Ebu’l-Hayzuran.

Çöl sıcağı kadar yakıcı Filistin sorunu

Kanafani’nin gerek coğrafya ve tarih gerek Ebu Kays, Mervan, Esad ve Ebu’l-Hayzuran’la kurguladığı hikâye, Filistin sorununun tam ortasında yer alıyor. Filistin’den bölgeye yayılan insan öykülerini ve dramlarını da yansıtıyor. Bu anlamda üçlünün Basra’da daha iyi bir yaşam ve geride bıraktıklarına yardım için Kuveyt’e kaçma girişimini de bu hikâyelere ve dramlara dâhil ediyor Kanafani.

Meselenin bir boyutunda kendilerini Kuveyt’e götürecek güvenilir birini bulma tedirginliği, diğer boyutunda ise üçlüyü bekleyen zorlu yolculuk yer alıyor. Basra’dan Kuveyt’e yolculuğu “kaybedeni belli bir kumar” diye niteleyen Ebu’l-Hayzuran, kumda yatan iskeletleri ve insanları yolculuğun hemen başında ölüme terk edenleri hatırlatırken güneşin alnında su tankındaki kaçış hikâyesi başlıyor.

Güneşin kavuruculuğu ve üçlünün Kuveyt’e su tankındaki kaçışı, hem bölgenin bir gerçeğini ortaya koyması hem de Filistin meselesinin etki alanını göstermesi bakımından önemli. Başka bir deyişle Filistin sorunu da en az çöl sıcağı kadar yakıcı: “Yorucu küçük dünya, kızgın teneke üzerindeki ağır bir yağ damlası gibi ilerliyordu çölde. Güneş tepelerin üstünde çember oluşturarak parıldıyor, cayır cayır yanıyor. Hiçbiri terini silmekle ilgilenmiyordu. Esad gömleğini başına örtüp dizlerini bükmüş, güneşin kendisini kavurmasına direnmiyordu bile. Mervan başını Ebu Kays’ın omzuna yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Ebu Kays ise kırlaşmış gür bıyığının altındaki dudaklarını sımsıkı kısarak bakışlarını yola dikmişti. Araçtaki dört kişiden hiçbirinin içinden konuşmak gelmiyordu. Sadece yorgunluktan takatleri kalmadığı için değil, her biri derin derin düşüncelere daldığı içindi bu. Koca tanker yol boyunca sadece onları değil, hayallerini, ailelerini, hırslarını, umutlarını, mutsuzluklarını, umutsuzluklarını, güçlerini ve güçsüzlüklerini, geçmişlerini ve geleceklerini de götürüyordu. Meçhul olan yeni bir kaderin dev kapısını zorluyormuş gibiydi ve bütün gözler, görünmez iplerle bağlıymışçasına bu kapıya dikilmişti.”

Âdeta alev alev yanan çölde ve yolda ilerleyen tankerdeki Ebu Kays, Esad ve Mervan, mutluluk ve hüzün, ölüm ve yaşam arasında salınıyor. Kısacası sabır taşını çatlatacak türden bir yolculuk bu.

Kanafani yolculuk, kaçış ve tanker betimlemeleriyle sıkışmışlığı, çaresizliği ve bütün bunları aşma umudunu romanlaştırıyor. Durumun hassasiyetini kullanan insan kaçakçıları ve başka fırsatçılar da cabası. Daha acısı, hayatta kalıp para kazanmak ve geridekilere yardım etmek için çıkılan yolun ölüme dönüştüğünü zihnimize kazıyor yazar.

Kanafani, üçlünün gerilimle başlayıp umutla devam eden yolculuğunu hem bir direniş ve yaşama tutunma hem de türlü tehlikeleri göze alarak yeni bir hayata kapı aralamak isteyen göçmen hikâyesi olarak kurgulamış. Dolayısıyla başlamış fakat asla bitmemiş bir hikâye bu; 1963’te yayımlanmasına rağmen, gerek Filistin’deki özgürlük mücadelesi gerek göçmenlerin trajedisi bağlamında güncel bir roman Güneşteki Adamlar.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X