Semrin Şahin, “Kendini Keşfetmenin Romanı”, Veveya Kitap, 1 Ekim 2023
Gerbrand Bakker’in sıkı okurlarından biriyim. Yukarıda Ses Yok kitabı ile Uluslararası IMPAC Dublin Edebiyat Ödülünü, Dolambaç kitabıyla da 2013 Independent Yabancı Kurgu ödülünü alan yazarın son romanı Berberin Oğlu Metis yayınlarından çıktı. Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali kapsamında Saint Benoit Fransız Lisesi’nde “Geride Bırakılmak, Geçmişe Saplanmak” adlı bir söyleşi için Türkiye’ye gelen yazar okurlarıyla buluştu. Bu vesileyle son romanı üstüne bir yazı yazmak istedim.
Berberin Oğlu’nun ana karakteri Simon’un hem büyükbabası hem de babası berberdir. Büyükbabası yaşlanınca dükkânı ona bırakır. Ama Simon’un para kazanmak bir telaşı yoktur. Günde birkaç müşteri ona yeter, hayatı fasit bir dairenin içinde dolanıp duruyordur. Annesi bunu tembellik olarak adlandırsa da Simon ona katılmaz. Yazar, müşterisiyken aralarındaki yakınlaşmayla Simon’un sorgulayışları başlar. Aslında yazar, Simon’un hayat hikayesini roman olarak yazmaya karar vermiştir. Simon babasının ölümü ile ilgili anlatacak bir şeyi yoktur ve bununla ilgili hiçbir şey bilmediğini fark eder. Böylece uçak kazasını araştırmaya başlar.
Simon annesinin karnındayken babasını 1977’de Tenerife uçak kazasında kaybeder. Haliyle babasını hiç tanımaz. Büyükbabası ve annesinden kazayla ilgili ayrıntıları öğrenmeye çalışır. İkisi de pek bir şey bilmiyordur. Bakker 45 yıl önce yaşanan bu uçak kazasını odak noktası yapar karakterleri için. Okur olarak hemen Google’a girip -tıpkı Simon’un yaptığı gibi- bu uçak kazasını arama motorundan araştırdım. Wikipedia’da şu bilgilere ulaştım:
“Tenerife faciası, 27 Mart 1977 tarihinde, İspanya'nın Tenerife Adasında bulunan Los Rodeos Havalimanı'nda (Tenerife Kuzey Havalimanı olarak da bilinir) iki Boeing 747 uçağının yerde çarpışmasıyla oluşmuş kazadır. Dünya havacılık tarihinin bu en büyük kazasında 583 kişi ölmüştür.”
Büyük bir trajedinin gölgesiyle kitabı okumaya devam ederiz bundan sonra. Simon’un yatak odasında hayranı olduğu ünlü yüzücü Aleksandr Popov’un posteri asılıdır. Bazı müşterilerini gece evine götürür. Roman annesinin yüzme dersi verdiği öğrencileri için yardıma gittiği havuz sahnesiyle başlar. Igor etrafına su sıçratarak yüzmeye çalışıyordur. Simon’un sadece annesiyle değil öteki insanlarla da bir iletişimsizliği burada hemen dikkatimizi çeker. Havuzda özel eğitime gereksinimi olan bu erkek çocuklardan biri gelip ona sarılınca cinsel organı uyarılır. Ereksiyon olması onu utandırır. Simon babasıyla ilgili sorular sormaya ve kazayı araştırmaya başlayınca kendi cinsel tercihlerinin babasınınkilere çok benzediğini fark eder. Kendisi de tıpkı babası gibidir. İnsani ilişkileri zayıf, cinsel yönelimi -babasının- biseksüel, aile kavramı tam oluşmamış, başına buyruk. Romanda babanın yaşadıkları ve kaza okurun hayal gücüne bırakılmaz. Yazar ikinci kısımda babanın hikâyesini anlatır bize.
Roman boyunca Simon internette araştırma yaparak kaza kurbanlarının ve hayatta kalanların başlarına gelenleri yavaş yavaş öğrenir. Bunlar okurun merakını git gide arttıran bir ritim katar romana. Simon’un Twitter kullanmaya başlaması, attığı saçma tweetler, izlediği videolarla insanların sosyal medya kullanımının nerelere ulaştığını da gözler önüne serer. Tweetlerini kimlerin beğendiğini, annesinin tweetlerini okuması karşısında hissettiği duyguları, sosyal medya düşüncelerini açıkça yazması bakımından Simon içimizden biridir aslında. Ama normal hayatta yaşadığı ketumluk, kısır döngünün içinde sıkışıp kalması ve iletişim kurmakta zorlanmasıyla da ayrıksı bir karakterdir. Romanın dip dalga olarak devam eden gerilimi yan hikayelerle ustaca beslenmiş olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanları derinden etkileyen Tenerife gibi büyük bir facianın ardından yakınlarını, sevdiklerini kaybedenler için büyük bir yarım kalmışlık hissi ve çaresizlikle baş başa kalırlar. Asıl trajedi burada başlar. Simon ölenlerin yakınlarıyla yapılan röportajları dikkatle izler. Babasının cesedi bulunamadığı için gerçek bir mezarı bile yoktur. Babasının ölümü onu sorgulayışa götürür. Bakker geride kalanların yaşadığı tutulmamış yasa odaklanır romanda.
Bir yandan kazanın izini süren Simon bir yandan da annesine yüzme derslerinde yardım eder. Aile kavramını, annesiyle ilişkisi üzerinden kavramaya çalışır. Cinsel arzuları havuzun içinde ayyuka çıkar. İgor’u saçlarını kesmek için berber dükkanına götürür. Bu sahneler onun içsel çatışmasını en iyi gösteren bölümler olduğunu söyleyebilirim. Karakterin yaşadığı ikilemi, İgor’a yaklaşımından daha iyi anlar okur. Büyükbabasıyla mezarlığa giderken babasıyla ilgili daha fazla bilgi almaya çalışır. Babasını hiç tanımadığını, onun hakkında hiçbir şey bilmediğini sık sık dile getirir. Yazarla ilişkisi, barda buluşmaları, yatak odasında biten geceler ve yalnızlığı hep iki uçağın çarpışmasına, haliyle babasının ölümüne bağlanır.
Berberin Oğlu, çok başarılı bir Vatersuche (baba arama motifi) örneğidir. Var olmayan bir baba arayışıdır. Michael Mecklenburg bunu, “çok dramatik ve dolayısıyla etkili bir yeniden keşif biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Simon bu baba arayışı içinde kendini keşfeder. Anne ve büyükbabasıyla geçirdiği akşam yemeğinin ertesi gününde annesine “bunu sık sık yapmalıyız,” der. Kendini hiç yakın hissetmediği ailesine karşı bir adım attığını fark ederiz böylece.
Bakker, önceki romanlarından aşina olduğumuz gibi Berber’in Oğlu’nda da yalın cümlelerle ve diyaloglarla anlatısını kurar. Karakterlerin duygu dünyalarını anlatmadan sahneleyerek verir. Öteki kitaplarında da bildiğimiz gibi metaforlardan hoşlanmayan Bakker gündelik hayatı olduğu gibi anlatır, bunu da eylemler üzerinden gerçekleştirir.
Berberin Oğlu Bakker’in romanları içerisinde önemli bir yere sahip. Romanın çevirmeni Gül Özlen’i de burada tebrik etmeliyiz. Kitabı gözden kaçırmayın.