Sandığınızdan Daha Kolay, s. 19-20
Kendisi de genetikçi olan arkadaşım ve meslektaşım Steve Withers, birilerinden bahsederken “gezegen büyüklüğünde bir beyne” sahip olduklarını söyler sık sık. Birçok insan genetiği anlamak için kocaman bir kafatasına ihtiyacınız olduğunu düşünüyor. Genetiğin zor olduğuna dair bir izlenim var... ki aslında tam bir aldatmacadır bu. Genetik son derece basittir. Lisenin sonunda, ilkokul matematiğinin makul bir biçimde üstesinden gelebiliyorsanız genetiğin temelleri konusunda da herhangi bir zorluk yaşamazsınız.
İnsanlar neden genetiğin zor olduğunu düşünüyor? Belki de yalnızca çok fazla ayrıntı olması nedeniyle. Zira şiddeti bakımından birbirinden farklı olan ve çoğu birbiriyle örtüşen binlerce hastalık söz konusu. Genetik hastalıkları tam olarak anlamak için hücrelerin nasıl çalıştığı hakkında biraz bilgi sahibi olmanız gerekir ve orada da çok fazla ayrıntı söz konusudur. Yine de bunların hepsi aslında bilgilerin üzerine yığılmış başka bilgilerdir ve bu bilgi yığınının herhangi bir kısmını herkes anlayabilir.
Bunu kanıtlamak için bir örnek vereyim: Genetikteki belki de en çok önem arz eden bilgi, DNA ile proteinler arasındaki ilişkidir. Bu ilişki, harflerle kelimeler arasındaki ilişkiye benzer ama ondan çok daha basittir. Elimizdeki olgular şunlar:
Proteinler vücudun yapısının büyük bir kısmını oluşturur; hücrelerin ve hücreler arasındaki dolgunun yapıtaşlarıdırlar. Vücudunuzun yapacak bir işi olduğunda bunu bir proteine yaptırır. Hücreleriniz bir araba yapmak isteseydi, her bir mekanik ve elektriksel bileşeni proteinlerden yapılırdı – arabayı park ettiğiniz garaj da öyle, yalnızca hareketli parçalardan bahsetmiyoruz. Proteinlerin kendileri ise amino asitlerden oluşur.
DNA enformasyon içeren bir kimyasaldır. Bu enformasyon, yalnızca dört harften oluşan bir alfabeyle yazılmıştır: A, C, G, T. Bunlar DNA’nın kimyasal yapıtaşları olan dört nükleobazı temsil eder.
İngilizceden farklı olarak DNA dilinde sadece 21 sözcük vardır. Bu kelimelerin yazılışı her zaman üç nükleobaz içerir, dolayısıyla üçlü bir koddur bu. İngilizcede CAT (kedi) tüylü bir asalak anlamına gelirken, DNA dilinde bir amino asit olan histidin anlamına gelir. Bu dilde temsil edilen 20 amino asit vardır ve 21. sözcük “dur”dur. Gen, belirli bir proteini kodlayan bir DNA kesitidir; yani, “Bir histidin, sonra bir glisin, sonra da bir prolin koy. Tamam, şimdi dur,” diyen üçlü gruplar dizisidir.
Nükleobazları harfler, amino asit adlarını nükleobazların ifade ettiği kelimeler ve genleri de cümleler olarak düşünebilirsiniz. Her cümle belirli bir proteinin nasıl oluşturulacağını açıklar ve her DNA molekülünde bu cümlelerden çok sayıda vardır. DNA, vücudun bölümlerini oluşturmak için bir elkitabıdır.
Bu kadar. Genetiğin temeli budur. Okumayı öğrenmekten çok daha kolay, ki altı yaşındaki çocuklardan beklediğimiz bir şeydir okumayı öğrenmek. Daha da iyisi, dili gerçekten öğrenmeye de gerek yoktur. Sadece bir dilin varlığını ve onun nasıl çalıştığını anlamanız gerekir. Genetik alanında yirmi yıldan uzun süre çalıştıktan sonra, koddaki kelimelerin sadece üç veya dördünün yazılışını biliyorum. Geri kalanına ihtiyacım olduğunda kaynaklara bakıyorum.
Genetikte, az önce öğrenmiş olduğunuzdan (zaten bilmiyorduysanız tabii) daha karmaşık bir kavram yoktur. Gerisi sadece ayrıntılardır.